Taliban, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Afganistan’daki askeri varlığına rağmen Kabil’i ele geçirmeyi başarmış ve böylece 20 yıllık savaşın kazananı olduğunu dünyaya duyurmuştur. Gerek Afgan halkı gerekse de Amerikan kamuoyu, Washington yönetiminin başarısızlığındaki en büyük sorumlunun ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle de “Taliban’ın tekrar Afganistan’a egemen olmasında Halilzad’in payı var mı?” sorusu ile “Halilzad, hangi konularda başarısız oldu?” suallerini tartışmaya açmak gerekmektedir.
Aslen Peştun kökenli bir Afgan olan Halilzad, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) Afganistan’ı işgal etmesinin ardından Washington yönetiminin söz konusu ülkeye yönelik politikasını etkileyen en kritik isimlerden biri haline gelmiştir. Halilzad, SSCB-Mücahitler savaşı esnasında New York Times gibi ünlü Amerikan gazetelerine analizler yazarak ABD’li karar alıcılarının dikkatini çekmiş ve bu süreç, onu 1984 yılında Amerikan vatandaşı yapmıştır.
Hatırlanacağı gibi, 1992 senesinde Mücahitler iktidara geldikten sonra, ABD söz konusu hükümeti tanımamıştır. Halilzad ise ABD’nin UNICAL doğalgaz firmasının bir çalışanı olarak Mücahitlere karşı Taliban’ı desteklemiştir. Onun bu yaklaşımında Amerikan çıkarları ve Peştun milliyetçisi olması belirleyici rol oynamıştır.
Halilzad’ın da etkisiyle Washington yönetimi, başlangıçta Taliban’ı desteklese de terör örgütü El-Kaide ile Taliban arasındaki münasebetlerden ötürü ABD’nin Taliban’la ilişkileri sürdürülememiştir. Nitekim 11 Eylül 2001 tarihli terör saldırılarının ardından Washington yönetimi, Taliban’ı terörü destekleyen bir rejim olarak tanımlamış ve “Sonsuz Özgürlük Operasyonu” adını taşıyan işgali başlatmıştır. İşgal sırasında dönemin ABD Başkanı Geroge W. Bush, Afgan kökenli olmasına rağmen ABD’ye olan sadakatiyle ön plana çıkan Halilzad’ı Afganistan Özel Temsilcisi ve Kabil Büyükelçisi olarak atamıştır.
Halilzad, görev süresinde bir temsilci ya da büyükelçiden ziyade; Afganistan’ın asıl yöneticisi gibi hareket etmiştir. Bu bağlamda Bonn Konferansı’nda geçici hükümetin başkanı olarak seçilen Özbek kökenli Abdul Sattar Siret’i, “Afganistan’da çoğunluğu Peştunlar oluşturmaktadır. Dolaysıyla ülkenin lideri de Peştun olmalıdır.” teziyle devre dışı bırakmış ve Hamid Karzai’nin seçilmesini sağlamıştır.
Halilzad, 2004 yılında Afganistan Anayasası oluşturulurken de parlamenter sistemin ülkenin sosyal yapısına en uygun model olduğunu söylese de tüm yetkilerin Devlet Başkanı’nda toplandığı bir düzenin tesis edilmesine sebebiyet vermiştir. Halilzad’ın dikte ettiği hükümet sistemine göre, Devlet Başkanı Peştunlardan seçilmelidir. İki yardımcısı ise diğer etnik gruplardan olmalıdır. Bununla birlikte bahse konu olan yardımcıların bir kimlik grubunu temsil ettiği belirtilse de halk tarafından seçilen mevzubahis kişilere herhangi bir yetki verilmemiştir. Bu da ülkedeki etnik anlaşmazlıkları belirginleştirmekten başka hiçbir işe yaramamıştır.
Dahası Halilzad tarafından inşa edilen sistem; 2009, 2014 ve 2019 seçimlerinde çökme noktasına gelmiş ve seçimlere hile iddiaları damga vurmuştur. Yaşanan krizlerde ise liderler ABD’nin desteğini aramıştır. Haliyle sorunlar, yalnızca Amerikan arabuluculuğuyla aşılabilmiştir. Dolayısıyla Washington yönetiminin Afganistan’da devlet/millet inşa etme sürecinin başarısızlığının ana nedeninin Halilzad’in önerdiği yönetim sistemi olduğu öne sürülebilir.
Bilindiği üzere, 2016 yılında ABD Başkanı olan Donald Trump, Amerikan askerlerinin tamamını Afganistan’dan çekeceğini ve Taliban’la müzakerelerde bulunacağını duyurmuştur. Bu kapsamda Halilzad, Taliban’la yürütülen görüşmelerin başmüzakerecisi olarak atanmıştır. Halilzad, Taliban üzerindeki psikolojik basıyı sonlandırarak, önce ABD ile Taliban’ın anlaşmasını sağlamış ve ardından da Taliban’ın iktidara gelmesinin önündeki engelleri kaldırmıştır. Bu süreç ise o dönemde iktidarda bulunan Eşref Gani yönetiminin meşruiyetini tartışmaya açmıştır.
İki yıl süren görüşmelerin ardından 29 Şubat 2020 tarihinde Doha Antlaşması imzalanmıştır. Halilzad ise Doha Antlaşması’nı Afganistan’da barışın sağlanması için “tarihi bir fırsat” olarak yorumlamıştır. Bahsi geçen antlaşma, bir taraftan Taliban’ın uluslararası kamuoyunda meşru bir aktör olarak algılanmaya başlamasını sağlarken; diğer taraftan da antlaşma kapsamında 5000 Taliban savaşçısı serbest bırakılmıştır. Buna ek olarak ABD, Taliban’a karşı askeri operasyonlarını durdurmuştur. Kuşkusuz yaşanan gelişmeler, Taliban’ı güçlendirmiştir. Nihai aşamada ise Washington yönetimi, 11 Eylül 2021 tarihine kadar Afganistan’dan çekileceğini duyurmuştur. Bu da Taliban’ın ilerleyişini hızlandırmıştır. Taliban ise Kabil’i ele geçirdikten sonra, 31 Ağustos 2021 tarihine kadar yabancı güçlerin Afganistan’dan çekilmesini istemiştir. ABD ve müttefikleri ise bu talebe uymuştur.
Üstelik terörle mücadele ve Afgan halkını özgürleştirme iddiasıyla mevzubahis ülkeyi işgal eden Amerikalılar, Afganistan’dan çekilmek üzereyken; 26 Ağustos 2021 tarihinde terör örgütü Devletü’l Irak ve’ş Şam’ın (DAEŞ) saldırısına maruz kalmış ve Afganlarla birlikte 13 Amerikan askeri hayatını kaybetmiştir. Dolayısıyla Taliban’ın tekrar Afganistan’a egemen olması ve çeşitli terör örgütlerin bu ülkede bulunduğunun anlaşılması, ABD’nin 20 yıllık savaştaki başarısızlığını gözler önüne sermiştir.
Mevcut durumda Amerikan halkı ve politikacılar, söz konusu başarısızlığın nedenlerini derinlemesine araştırmaktadır. Bu bağlamda Kongre’de yaptığı konuşmada ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley, Taliban’ın tekrar Afganistan’da egemen olmasını “stratejik yenilgi” olarak değerlendirmiş ve bu başarısızlığın arkasında Doha Antlaşması’nın bulunduğunu ifade etmiştir. Bahsi geçen açıklamaların ardından ABD adına Taliban’la müzakerelerde bulunan ve Doha Antlaşması’nı imzalayan Halilzad, Amerikan kamuoyunda tartışılan bir figür haline gelmiştir. Pek çok senatör ise Halilzad’ın istifasını istemiştir.
Bu ortamda ABD heyeti ile Taliban temsilcilerinin 12 Ekim 2021 tarihinde Doha’da yaptıkları görüşmeye Halilzad’ın katılmaması dikkatlerden kaçmamıştır. 18 Ekim 2021 tarihinde de ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Halilzad’ın görevi bıraktığını ve bu istifanın onaylandığını duyurmuştur.
Halilzad, istifa mektubunda Doha Antlaşması kapsamında ABD’nin Afganistan’daki savaşa son vermesini ve Taliban’ın El-Kaide başta olmak üzere diğer terör örgütleriyle ilişkisini kesmesini başarı olarak nitelendirmiştir. Buna karşılık Afgan Barış Süreci’nin hedefine ulaşamadığını belirtmiştir. Bu başarısızlığı da istifasının gerekçesi olarak tanımlamıştır.
Aslında istifadan önce yaptığı bir açıklamada Halilzad, iktidar devrinin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmemesinin nedenini Gani’nin ülkeden ayrılmasına bağlamıştır. Çünkü Taliban’la uzlaşı sağlandıktan sonra Kabil’e girmesi konusunda anlaştığını; fakat Gani’nin ülkeyi terk ederek otorite boşluğu oluşturduğunu söylemiştir.
Açıkçası dünyanın en güçlü diplomatik ve istihbari mekanizmalarına sahip olan ABD’nin Afganistan’da yaşanan dönüşümü koordine edememe noktasındaki başarısızlığından sadece Halilzad’ı sorumlu tutmak gerçekçi bir yaklaşım değildir. Fakat mevzubahis gelişmelerin seyrinde Halilzad’ın büyük bir sorumluluğunun bulunduğu da yadsınamaz. Günümüzün realitesi ise ABD’nin Afganistan politikasında Halilzad döneminin sona erdiğidir.