Yeni Krizin Adı “Doğu Akdeniz” mi?

Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu arasında İdlib konusunda henüz yeni uzlaşı sağlanmışken Doğu Akdeniz’de yaşanan hareketlilik dikkatleri buraya doğru çekti. Suriye’deki karışıklıkların devam ettiği son dönemde Rusya’nın bölgeye 2015 yılından bu yana en büyük donanmasını göndermesi üzerine Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Akdeniz’de “USS Harry Truman” uçak gemisi ve taarruz grubu ile bir operasyon başlatmıştır. Diğer taraftan İsrail’in Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde (GKRY) ve yine Fransa’nın da bölgede askeri üs oluşturması, “uluslararası güvenlik” tartışmalarının bir anda alevlenmesine neden oldu.

Bu bağlamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), ABD ve Rusya’nın son hamlelerinden sonra uluslararası aktörlerin Akdeniz’e yönelik stratejilerini tartışmaya açarak alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşleriyle dikkatlerinize sunmaktadır.

Prof. Dr. Mesut Hakkı CAŞIN (İstinye Üniversitesi-Uluslararası Hukuk)

Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, Ortadoğu’daki krizin başlangıcından bu yana Rusya’nın çok ciddi bir şekilde Suriye’ye yerleşmeye karar verdiğini belirterek Moskova’nın bu hedefini kara, hava ve deniz kuvvetleriyle geliştirdiğini belirtti. Caşın, “Başlangıçta durumun bu kadar ileri gidebileceğini kestiremeyen Moskova, gelinen noktada aksi bir gelişme olmadığı müddetçe minimum 25-30 yıl buradan çıkmayacaktır.” dedi.

Son gelişme hattında 25 gemiyle yaptığı Vostok Tatbikatı’nın Rusya’nın bu konudaki kararlılığını gösterdiğini ifade eden Caşın, bu hamlelerin daha önce yapılan stratejik planların bir gereği olarak yerine getirildiğini vurgulayarak artık Rusya için atılan adımların geri dönüşü olmadığını belirtti. Diğer yandan Caşın, ABD’nin bölgedeki tabloyu okumakta geç kaldığını vurgulayarak “ABD meselesinin bir boyutu da Washington’un Baltık’ta ve Atlantik’teki hedeflerini gerçekleştirmek istemesidir. Demek ki ABD, Rusya’ya hem Doğu Akdeniz’de hem de Atlantik’te karşılık verecek. Bu iki tatbikat, karşılıklı tarafların birbirine “flagshow” denilen bayrak gösterisidir.” açıklamasında bulundu. Yaşanılan donanma krizini, ABD’nin teknolojik üstünlüğünü kullanarak Rusya’ya verdiği bir mesaj olarak değerlendiren Caşın, “Washington, Moskova’ya ‘senden üstünüz, gerekirse seni alt ederiz.’ demeye çalışıyor. Bu hamleler artabilir ve İran üzerinden de bir sıkıştırma söz konusu olabilir.” sözlerini kaydetti.

Dr. Ahmet Zeki BULUNÇ (Emekli Büyükelçi-Kıbrıs Türk Kültür Derneği Genel Başkanı)

Dr. Ahmet Zeki Bulunç, Doğu Akdeniz bölgesinde bir güç gösterisi olduğunu kaydederek bu durumun ABD ve Rusya’nın etkinliğini artırması bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. İlerleyen dönemde Suriye ile bağlantılı bir konu gelişirse bölgede krizin meydana gelebileceğini ifade eden Bulunç, “ABD’nin Rusya’ya karşı bir harekette bulunacağını sanmıyorum ama bölgede Rusya ve Çin birtakım tatbikatlar yapmak için çalışmalarda bulunuyorlar.” diyerek İsrail’in Suriye’ye karşı herhangi bir harekât girişiminde bulunması halinde Rusya’nın da devreye girebileceğini sözlerine ekledi. Bulunç, Doğu Akdeniz’in jeopolitiğinin değiştiğini ve Kıbrıs adasının da bu anlamda öneminin arttığını belirtti. Bu doğrultuda uluslararası aktörlerin bölgeye yönelik yeni stratejiler geliştirmeye çalıştığını vurgulayan Bulunç, “Rusya’nın Doğu Akdeniz’de sıcak denizlere inme amacı, Ukrayna’daki gelişmeler, Kırım’ın işgali, Suriye’deki üslerde belirleyici bir aktör olarak yer alması meseleleri gerginleştiriyor.” ifadelerini kullandı.

Diğer yandan Bulunç, Doğu Akdeniz’in sadece Fransa tarafından değil, Avrupa Birliği tarafından da takip edilen bir bölge olduğuna dikkat çekerek “AB’nin Kıbrıs’ı, özellikle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) çöküşünden sonra kuzey ve güney olarak değil tek bir Kıbrıs olarak kabul etmesinin nedeni Doğu Akdeniz’e varlığını götürmek istemesidir. Bunu yaparken de ABD’ye karşı bir denge unsuru olarak Avrupa’nın da Ortadoğu’ya yönelme gereği ortaya çıkmıştır.” açıklamasında bulundu. Bulunç, bu bağlamda Fransa’nın da Avrupa Birliği’nden (AB) bağımsız olarak bölgeyle ilgilendiğini ve burada ayrı bir etkinlik sağlamaya çalıştığını vurguladı.

Dr. Öğr. Üyesi Emete GÖZÜGÜZELLİ (Kıbrıs Bahçeşehir Üniversitesi-Deniz Hukuku)

Dr. Emete Gözügüzelli, ABD Donanmasının Akdeniz’de operasyon başlatmasını çok büyütmememiz gerektiğini söyleyerek söz konusu gelişmeyi Washington’un rutin faaliyetlerinden biri olarak değerlendirdi. Gözügüzelli, 6. Filo’nun 1946’dan beri Akdeniz’de etkin bir şekilde var olduğunu belirterek, “Zaman zaman ABD bu aktivitesine uçak gemilerini de ekleyerek varlık gösterme gayesi içinde bulunabiliyor. Özellikle Soçi ve Tahran görüşmelerinden sonra ABD’nin mutabakatı tehlikeye sokacak bir adım atması şu an için söz konusu değil.” sözlerini kaydetti. Ayrıca Rusya’nın Suriye konusunda elinin çok güçlü olduğuna dikkat çeken Gözügüzelli, Beyaz Saray’ın olası bir müdahalesinin Moskova’yı kışkırtacağını ve İdlib’e müdahale riski oluşturacağını kaydetti.

Gözügüzelli, Doğu Akdeniz’de artık askeri güçler bakımından ABD, Rusya, İngiltere ve Fransa’nın proaktif bir şekilde hareket ettiğini dile getirdi. Özellikle Fransa’nın 2017 yılında GKRY ile yapmış olduğu üs anlaşmasını hatırlatan Gözügüzelli, “Fransa, sadece askeri anlamda güç elde etmek istemiyor. Kendi donanmasıyla Akdeniz’de olduğunu kanıtlamak istiyor.” dedi.  Diğer yandan Kıbrıs’ın artık jeostratejik anlamda önem kazandığının altını çizen Gözügüzelli, “Fransa, Güney Kıbrıs’ın Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği (PESCO) üyeliğini sağladığı için iki ülke arasındaki işbirliği önemlidir. Bunun yanında iki ülkenin daha birçok alanda yürüttüğü çalışmalar itibariyle Fransa’nın Güney Kıbrıs’ın yanında tavır alması, şüphesiz Kıbrıs Türklerinin çıkarlarının korunması noktasında tedbirli olmamamız gerektiği anlamına gelmektedir.” uyarısında bulundu. Gözügüzelli, Fransa ile Güney Kıbrıs arasındaki samimi ilişkilerinin Türkiye açısından sıkıntı olabileceğini kaydederek “GKRY, attığı tüm adımlarda Kıbrıs Türklerinin haklarını gasp eden bir tutum izlerken bir yandan da Türk kıta sahanlığını ihlal etme girişimindedir. Rum yönetimi, yapmış olduğu askeri anlaşmalarla bir caydırıcılık yaratmaya çalışsa bile Türkiye, uluslararası hukuktan doğan hak ve menfaatlerini korumakta her şekilde kararlıdır.” dedi. Önümüzdeki süreçte Güney Kıbrıs’ın Akdeniz’de atacağı adımlarla gerginliği tırmandırabileceğini öngören Gözügüzelli, bu gelişmelerin sürmesi halinde donanma savaşlarına gidebileceği uyarısında bulundu.

Dr. Emre OZAN (ANKASAM Türk Dış Politikası ve Güvenlik Danışmanı)

Dr. Emre Ozan, Doğu Akdeniz’in pek çok ülke için ilgi çekici bir bölge olduğunu dile getirerek “Askeri anlamda güçlü donanmaları olan ABD ve Rusya’nın burada başı çektiğini görüyoruz. Bu iki ülke, burada güvenlik anlamında ve Suriye ile alakalı olarak ciddi menfaatlere sahipler. Ayrıca güvenlik sorunlarının yanında ekonomik çıkarlar da ön plana çıkıyor.” diyerek Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynaklarının önemine dikkat çekti. Son dönemde hidrokarbon kaynaklarının çıkarılması konusunda ABD’li şirketlerin önemli rol oynadığını ifade eden Ozan, bölgede giderek ısınan bir sürece girildiğini kaydetti. Öte yandan Ankara’nın bu süreçte bir oldubittiyle karşılaşmamak adına ve özellikle de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) çıkarlarını da göz önünde bulunduracak şekilde hareket etmek istediğini belirten Ozan, Türkiye’nin aynı zamanda bölgede hem güvenlik hem de ekonomik anlamda pozisyonunu güçlendirmeye çalıştığını da sözlerine ekledi. Ankara’nın Moskova’yla kurmuş olduğu işbirliğine büyük önem verdiğini belirten Ozan, “Türkiye, son zamanlarda AB ile yakınlaşırken (diğer taraftan) Doğu Akdeniz’de doğal gaz kaynaklarının çıkarılması meselesinde Çin’le bir işbirliği yapabilme arayışları içerisindedir.” ifadelerini kullandı.

Ozan, şu an bir kriz ortamından bahsetmenin kolay olmadığını belirterek tüm aktörlerin burada kendi pozisyonunu güçlendirmeye çalıştığını vurguladı. ABD’nin öncelikli hedefinin İsrail’in güvenliğini sağlamak ve Doğu Akdeniz’deki şirketlerinin çıkarlarını korumak olduğunu belirten Ozan, “Orada büyük bir Rus donanması var ve ABD bunu dengelemek amacıyla bölgede bulunuyor. Bu durumu ileriye yönelik bir önlem şeklinde değerlendirebiliriz.” diye konuştu.

Dr. Levent Ersin ORALLI (ANKASAM Uluslararası Hukuk Danışmanı)

Dr. Levent Ersin Orallı, özellikle son 20 yıla damgasını vuran “ulusal güvenliğin korunması amacıyla önleyici müdahale” anlayışının, sıcak takip ve sınır ötesinden gelen saldırıyı engellemek amaçlı müdahaleler dışında uluslararası hukukta bir teamül kuralı oluşturmadığını belirtti. Bu kapsamda Orallı, Washington’un Akdeniz politikasına ilişkin yaklaşımının irdelenmesi gerektiğini vurguladı. ABD, Rusya, İsrail, Mısır ve AB üyesi olan bazı devletlerin Akdeniz’in doğusunda gerçekleştirdikleri politik manevraların güvenlik politikalarından ziyade enerji odaklı orta ve uzun vadeli planlar çerçevesindeki hamleler olduğuna dikkat çeken Orallı, “Bu tip askeri müdahale zeminlerine bir kılıf oluşturmak amacıyla dönem dönem ısıtılan demokrasi harici yönetim modellerinin dizginlenmesi gerekir. Uluslararası terörle mücadele perspektifi ise anlamını yitirmiş bir gerekçe beyanının ötesine geçmemektedir.” diye konuştu.

Orallı, Kıbrıs özelinde son dönemde Doğu Akdeniz’de gerçekleştirilen tüm hamlelerin altında bölgedeki “yetki alanlarının paylaşımı” meselesinin yatmakta olduğunu ifade etti. Bölgede tespit edilen hidrokarbon yataklarının cazibesinin çok sayıda küresel gücün ilgisini artırdığını vurgulayan Orallı, doğal gaz yataklarının paylaşımı konusunda İsrail, GKRY, Mısır ve Lübnan arasında yapılan antlaşmaların ve Girit Adası istikametinde ekonomik bölge ilan edilen alanın hukuksal bir temeli bulunmadığını da sözlerine ekledi. Orallı, “Bu noktada Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu ve Adalet Divanı dostça çözüm ve hakkaniyet kriterleri ile komşu kıyıdaş ülkelerin bir anlaşma zemininde buluşması gerektiğini tavsiye etmektedir. ABD’nin ve Rusya’nın bölgedeki tüm askeri ve siyasi faaliyetlerini, BM üzerinden bölgedeki olası bir anlaşmazlık zemininde arabulucu bir eda ile masaya oturma çabasının bir yansıması olarak okumak doğru olacaktır.” değerlendirmesinde bulundu. Yakın zamanda benzer girişimlerin yaşanacağını öngören Orallı, “Uzun vadeli küresel enerji politikalarının şekillendirilmesi ve Japonya ve Çin’in bölgeye yönelik enerji bağımlılığının ABD’nin masada olmadığı bir denklem üzerinden yürütülmemesi adına bu tarz gelişmelerin sayısı artacaktır.” ifadelerini kullandı.