Tarih:

Paylaş:

Washington’un PYD’yi Meşrulaştırma Girişimi

Benzer İçerikler

6 Kasım 2018 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Matthew Palmer, terör örgütü Partiya Karkerên Kurdistan/Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) üst düzey üç yöneticisi Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın yakalanması için bahsi geçen isimlere sırasıyla 5 milyon dolar, 4 milyon dolar ve 3 milyon dolar olmak üzere toplam 12 milyon dolarlık bir ödül belirlendiğini açıklamış[1] ve söz konusu açıklama, Ankara-Washington hattında yeni bir tartışmanın yaşanmasına sebep olmuştur. Bu tartışma, Washington’un PKK’yı terör örgütü olarak görmesine rağmen örgütün Suriye kolu olan Partiya Yekitiya Demokrat/Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD) “terör örgütü” olarak tanımlamamasından kaynaklanmaktadır. Zira PYD ve onun silahlı kanadı olan Yekineyen Parastina Gel/Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) PKK terör örgütünün Kandil’deki merkezinden emir aldığı bilinmektedir. Bu da ABD’nin PKK ve PYD’yi iki farklı örgütmüş gibi göstererek iki yüzlü davrandığını ortaya koymakta ve haklı olarak Ankara’nın tepkisini çekmektedir.

Tahmin edileceği üzere Washington’un iki yüzlü tutumunun farkında olan Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Palmer’ın açıklamalarını temkinli bir biçimde karşılamış ve bu konuda açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hilmi Aksoy, somut adımlar atılması gerektiğini belirtmiştir.[2] Çünkü ABD’nin bahse konu olan isimlerin bulundukları yerler hakkında istihbarat bilgisine sahip olmaması mümkün değildir. Bu nedenle Washington’un terör örgütü yöneticisi şahıslar hakkında yapılan açıklamayla samimi bir adım attığı söylenemez. Aksine ABD, hedef saptırmakta ve PKK yöneticilerine ilişkin karar alarak Türkiye’ye zeytin dalı uzattığı izlenimi yaratmaktadır. Ancak işin arka planında ABD’nin hem FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in iadesi konusunu gündemden düşürmeye çalışması hem de PYD’yi meşrulaştırmak istemesi yer almaktadır. Üstelik bu açıklamanın Fırat’ın doğusundaki PYD unsurlarına yapılması planlanan operasyonun ayak seslerinin hissedildiği bir dönemde gerçekleşmesi de ABD’nin oyununu ifşa etmektedir.

ABD’nin PYD’yi meşrulaştırmak amacıyla PKK’yı hedef haline getirmeyi düşünmesi, yeni bir strateji değildir. Nitekim 15 Şubat 2018 tarihinde dönemin Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli, ABD Savunma Bakanı James Mattis’in PKK’ya karşı PYD’yi savaştırmayı teklif ettiğini açıklamıştır.[3] Bu durum, Washington’un PYD’yi PKK’dan bağımsızlaştırmak suretiyle meşrulaştırmak istediğini göstermektedir. Ancak bu yaklaşımın arkasında PKK’nın bazı yöneticilerinin tasfiye edilerek örgütün isminin değiştirilmesi ve çatı ismin PYD’ye dönüştürülmesi ihtimali de bulunabilir. Dolayısıyla ABD’nin PKK yöneticilerine yönelik karar alması, Washington’un Suriye’nin kuzeyine ilişkin politikalarında PYD’den vazgeçmeyeceğinin ilanı olarak yorumlanabilir. ABD’nin PYD’den vazgeçmek istememesinin ise çeşitli nedenleri vardır. Bunların en önemlileri şu şekilde sıralanabilir:

  • Washington, Suriye denkleminde kendi hedeflerine ulaşabilmek için PYD’nin bölgedeki varlığına ihtiyaç duymaktadır. Özellikle de Ortadoğu’ya ilişkin enerji politikalarındaki beklentilerinin karşılanması amacıyla ABD, PYD’ye önemli bir görev atfetmekte ve söz konusu terör örgütünün devletleşmesini istemektedir.
  • ABD, bölgedeki PYD varlığını muhafaza etmek suretiyle, sıkıntılı konularda Türkiye’ye baskı yapabileceğini düşünmektedir.
  • Beyaz Saray, PYD’nin Fırat’ın doğusundaki varlığı aracılığıyla İran’ın Suriye ve Irak’taki nüfuzunu kıracağını düşünmektedir.

Görüldüğü üzere Washington’un PYD’ye olan desteğinin nedenlerinden bir tanesi de İran’ın bölgede artan nüfuzudur. Bu kapsamda PKK yöneticilerine ilişkin kararın İran boyutuna da değinmek gerekmektedir. Zira ABD’nin üst düzey üç PKK yöneticisine ilişkin karar alarak bu terör örgütünü sadakatsizliği nedeniyle cezalandırmak istediği ifade edilebilir. Çünkü bu örgütün zaman zaman İran ve Rusya’yla da flört ettiği bilinmektedir. Bu noktada başlarına ödül konulan isimlerin İran’a yakınlığıyla tanınan kişiler olması da son derece dikkat çekicidir. Bu durum, Washington’un Ankara ile Tahran’ın arasını açmak istemesi şeklinde değerlendirilebilir.

Kısacası Ortadoğu’da hızla yalnızlaşan ve Suriye’nin geleceğine ilişkin yapılan görüşmelerin dışına itilen ABD, kendisini bölgedeki denklemlerin dışında bırakan Türkiye-İran yakınlaşmasını sabote etmek ve bunu yaparken de elindeki PYD kozunu kaybetmemek istemektedir. Bu sebeple de ABD, “bir taşla adeta büyük bir kuş sürüsünü vuracağı” yeni bir plan geliştirmiş ve dikkatleri PKK’nın üst düzey isimlerine çekerek Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda yoğunlaşan ilgisini dağıtmaya çalışmıştır. Ancak Türkiye, ABD’nin bu aldatmacasına kanmayacak birikime sahiptir. Zaten bunun işaretlerini de çeşitli açıklamalarla vermiştir.

Palmer’in açıklamalarına cevap niteliği taşıyan önemli değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ABD’nin PKK’yı 1997 yılında terör örgütü olarak kabul ettiğini hatırlatarak şunları söylemiştir:[4]

“Bunu yapsınlar olumlu karşılarız; prensipte, ama büyük fotoğraf içinde bu neye tekabül edecek. Bu YPG-PYD angajmanını perdelemek için yapılan bir şey ise zaten 3 gün sonra asıl gerçek ortaya çıkacaktır.”

Dolayısıyla Türk yetkililerin ABD’nin açıklamasını temkinli karşıladıkları ve dikkatlerin PYD’den uzaklaştırılması için atılan bu adıma aldanmadıkları görülmüştür. Benzer bir açıklama da Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’tan gelmiştir. ABD’nin stratejisini analiz eden Kurtulmuş şu tespitte bulunmuştur:[5]

“Bazı ülkeler maşaları olan, vekilleri olan örgütlerle dünyada kendi siyasi güçlerini arttırmaya gayret ediyorlar ve yıllardır bir takım terör örgütleri kullanılıp duruyor. Sonra da terör örgütlerinin bir kısmı bir müddet sonra tedavülden kaldırılıyor.”

Sonuç olarak ABD, terör örgütü PKK’nın üst düzey yöneticileri hakkında yaptığı açıklamayla hem Türkiye’yi yanına çekmek hem de dikkatleri PYD’den uzaklaştırarak söz konusu örgütü meşrulaştırmak istemiştir. Washington, bir yandan İran’a yakın olduğu iddia edilen isimleri Türkiye’ye teklif etmiş ve Türkiye ile İran’ın arasını açmak istemiş; diğer yandan da PYD’yi meşrulaştırmaya zemin hazırlayacak bir adım atmıştır. Bu noktada iki ihtimal ortaya çıkmaktadır.  ABD ya PKK’nın Suriye kolunun Kandil’den koparılmasını amaçlamakta ya da PKK’lı bazı isimlerin tasfiye edilmesi ve örgütte yaşanacak isim değişikliğiyle PYD’yi çatı isim haline getirip Türkiye’yi kandırmak istemektedir. Ancak Türkiye’nin her iki seçeneği de kabul etmeyeceği aşikardır. Bu nedenle de Andrew Brunson’un ülkesine dönmesinin ardından yumuşama yaşanan Türkiye-ABD ilişkilerini, Suriye’nin kuzeyindeki PYD varlığı nedeniyle gergin günlerin beklediği ifade edilebilir. İran’ın ise Türkiye’yle olan işbirliğini sürdürmek için PKK ve onun Suriye kolu olan PYD’yle mücadelesinde Türkiye’yi desteklemesi ve ABD’ye koz vererek Türkiye’yi kendinden uzaklaştıracak ilişkiler kurmaktan sakınması gerekmektedir.


[1]  ABD Ankara Büyükelçiliği ve Türkiye’deki Konsolosluklar, “ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Matthew Palmer’ın Ankara’ya Gerçekleştirdiği Ziyarete İlişkin Açıklama”, https://tr.usembassy.gov/tr/abd-disisleri-bakanligi-mustesar-yardimcisi-matthew-palmerin-ankaraya-gerceklestirdigi-ziyarete-iliskin-aciklama/, (Erişim Tarihi: 10.11.2018).

[2] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un Basın Bilgilendirme Toplantısı, 6 Mart 2018, Ankara”, http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakanligi-sozcusu-hami-aksoyun-basin-bilgilendirme-toplantisi_-6_03_2018.tr.mfa, (Erişim Tarihi: 10.11.2018).

[3] “ABD Aklını Kaçırmış”, Yeni Şafak, https://www.yenisafak.com/gundem/abd-aklini-kacirmis-3131821, (Erişim Tarihi: 10.11.2018).

[4] “ABD’nin PKK Yöneticilerine Ödül Koymasına Türkiye’den İlk Tepki: ‘İhtiyatla karşılıyoruz’”, BBC, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-46118814, (Erişim Tarihi: 10.11.2018).

[5] “Numan Kurtulmuş: Pyd’yi Bir Meşru Örgüt Olarak Tanımaya Doğru Adım Atmak İkiyüzlülüktür”, Milliyet, http://www.milliyet.com.tr/numan-kurtulmus-pyd-yi-bir-mesru-orgut-ankara-yerelhaber-3142513/, (Erişim Tarihi: 10.11.2018).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.