Tarih:

Paylaş:

Türkiye’nin Terörle Mücadele Sürecindeki Yeni Adresi: Fırat’ın Doğusu

Benzer İçerikler

Suriye’yle toplam 911 km’lik bir sınıra sahip olan Türkiye, bahsi geçen ülkede yaşanan iç savaşın yarattığı istikrarsızlıklardan en çok etkilenen devlet konumundadır. Bu nedenle de Ankara, terör örgütü Partiya Karkerên Kurdistanê/Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) Suriye kolu olan Partiya Yekîtiya Demokrat/Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) söz konusu ülkenin kuzeyindeki etkinliğinden rahatsızlık duymakta ve terörle mücadele konusunda sınır ötesi operasyonlar düzenlemektedir. Zira Ankara, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan terör koridorunun ortadan kaldırılmaması halinde, bölgenin Türkiye’ye terör ihraç eden bir bataklığa dönüşeceğinin ve burada oluşturulan fiili duruma, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından hukuki statü kazandırılmak istendiğinin farkındadır. Bu kapsamda Türkiye, PYD’ye karşı iki aşamalı bir stratejiyi uygulamaya koymuş ve ilk olarak Zeytin Dalı Harekâtı’yla, Fırat’ın batısındaki PYD unsurlarını (Münbiç hariç) temizlemiştir. Fırat’ın batısındaki temizliğin ardından ise gündeme Fırat’ın doğusunun ve Münbiç’in ne zaman terörden temizleneceği sorusu gelmiştir.

Türkiye, uzun bir süredir Fırat’ın doğusundaki terör unsurlarını ortadan kaldıracak operasyon için hazırlıklar yapmaktadır. Bu hazırlıklar hem askeri hem de diplomatik nitelik taşımaktadır. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 4 Ağustos 2019 tarihinde yaptığı açıklamalar ise bahse konu operasyonun an meselesi olduğuna işaret etmektedir. Yaptığı açıklamada Erdoğan, Türkiye’nin sabrının tükendiğini vurgulayarak şunları söylemiştir:[1]

“Biz Afrin’e girdik, Cerablus’a da girdik, biz El Bab’a da girdik. Şimdi de Fırat’ın doğusuna gireceğiz. Biz bunu Rusya’yla da paylaştık, Amerika’yla da paylaştık. Çünkü oralardan bize bu taciz atışları devam ettikçe bizim sessiz kalmamız mümkün değildir. Biz bir yere kadar sabrederiz. O sabrın bir sonu var.”

Erdoğan’ın sözlerinden de anlaşılacağı üzere Türkiye, gerçekleştireceği operasyonu kendi güvenliğini sağlamak amacıyla düzenleyecek olup; Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duymaktadır. Ayrıca Erdoğan’ın Moskova ve Washington’la iletişim halinde olunduğunu açıklaması da Türkiye’nin Suriye İç Savaşı’nda yürüttüğü denge siyasetini göstermektedir. Çünkü Türkiye, Astana Süreci kapsamında Rusya ve İran’la birlikte hareket etmekte ve bölge dışı aktörlerin bölgeyi şekillendirme girişimleri karşısında, statükonun korunmasını savunmaktadır. Dolayısıyla Erdoğan’ın açıklamasında Rusya ve ABD’ye atıfta bulunması, bu denge politikasının sürdüğü ve Moskova’nın Ankara’yı desteklediği yönünde Washington’a verilmiş bir mesaj olarak yorumlanabilir. Zira ABD’nin terör örgütü PYD’nin hamiliğini yaptığı, örgüte eğitim verdiği ve 20 bin tır silah temin ettiği bilinmektedir.

Aslında ABD, Irak ve Suriye’de bir “Kürt Terör Koridoru” oluşturarak kendi enerji politikasını uygulamaya çalışmaktadır. ABD’nin bu politikadaki amacı ise Ankara, Şam ve Bağdat’la anlaşmak zorunda kalmaksızın bölge petrollerinin Akdeniz’e çıkışının sağlanmasıdır. Washington, mevzubahis koridorun ilk ayağını Irak’ın işgaliyle oluşturmuştur. Hatta işgalin temel nedenin bu olduğu da öne sürülebilir. ABD, koridorun ikinci ayağını ise Suriye’nin kuzeyinde oluşturmaya çalışmıştır. Bu çerçevede bölgede PYD’ye kantonlar kurdurulmuş ve daha sonra da kantonların birleştirilmesi suretiyle, terör örgütünün devletleştirilmesi hedeflenmiştir. Türkiye ile ABD arsındaki “güvenli bölge” tartışmasında yaşanan anlaşmazlıkların temelinde de Washington’un “Kürt Terör Koridoru” oluşturma stratejisi vardır.

Türkiye, terör örgütünün elindeki füzelerin menzilini düşünerek örgütün doğrudan hedefi olmayacak derinlikte bir güvenli bölge oluşturulmasını talep ederken; bu konuda Washington, daha sınırlı bir güvenli bölgenin oluşturulmasını önermekte; hatta söz konusu bölgenin derinliği hususunda 6 km ve 15 km gibi komik rakamları telaffuz etmektedir. Kısacası ABD, PYD’nin bölgedeki nüfuzunu artırma stratejisinden vazgeçmiş değildir. Aksine hala keni amaçlarına ulaşabilmek için PYD’yi etkin bir şekilde kullanabilecğeini düşünmektedir. Ancak Türkiye’nin duruşu, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında bölge ülkelerinin haritalarını değiştirmeyi amaçlayan politikalarını sekteye uğratmaktadır ABD’nin son dönemde Türkiye politikasındaki hasmane tutumunun nedeni de budur. Zira Washington, Ankara’yı kontrol edememekte ve hızla Suriye’deki denklemin dışına itilmektedir. Üstelik Ankara, şimdi de Fırat’ın doğusuna operayon düzenleyerek BOP’a en ağır darbeyi vurmaya hazırlanmaktadır. Hatta bu süreç, Amerikan gücünün yalnızca Suriye’de değil; tüm Ortadoğu’da dengelenebileceğine işaret etmektedir.

Türkiye’nin uyguladığı terörle mücadele stratejisinin temelinde ise güneyinden kuşatılmak istendiğinin farkında olması yer almaktadır. Nitekim Türkiye, güneyden çevrelenmesi konusunda duyduğu rahatsızlığı en üst seviyede, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan düzeyinde ifade etmiştir. Henüz 12 Ekim 2017 tarihinde Türkiye’nin hassasiyetini net bir şekilde ortaya koyan Erdoğan, “Güney sınırlarımız boyunca oluşturulmaya çalışılan terör koridorunun amacı Türkiye’yi kuşatmaktır.[2] sözleriyle, Ankara’nın ABD-PYD ilişkisine bakışını gözler önüne sermiştir. Bu nedenle de Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yapacağı operasyon, bölgeyi terör örgütü PYD’den temizlemekle kalmayacak; aynı zamanda ABD’nin Suriye’deki etkinliğine de zarar verecektir.

Yukarıdaki bilgiler ışığında ABD’nin Fırat’ın doğusuna yapılacak operasyona karşı çıkacağı öne sürülebilir. Operasyonun başlaması halinde ise Washington’un ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası (CAATSA) çerçevesinde Türkiye’ye yönelik yaptırım kararı alacağı öngörülebilir. CAATSA baskısına rağmen Ankara’nın tutumu ise Türkiye’nin bedeli ne olursa olsun terörle mücadele konusundaki kararlılığını sürdüreceğini ve ulusal güvenliğini sağlamak için her türlü zorluğu göze alacağını göstermektedir. Yani Türkiye, ABD’nin vekalet savaşçısı olarak kullandığı terör örgütü PYD’yi, ABD’ye rağmen vuracak iradeye sahiptir.


[1] “Erdoğan: Şimdi de Fırat’ın Doğusuna Gireceğiz, Bunu Rusya ve ABD’yle Paylaştık”, BBC Türkçe, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-49227915, (Erişim Tarihi: 05.08.2019).

[2]  “Erdoğan: Amerika’nın Türkiye gibi bir stratejik ortağını bir kendini bilmez büyükelçiye feda etmesi kabul edilemez”, DHA, https://www.dha.com.tr/politika/erdogandan-vize-krizine-iliskin-sert-aciklamalar-biz-size-muhtac-degiliz/haber-1547284, (Erişim Tarihi: 05.08.2019).

[4] “Pompeo: İran Halkının, Hamaney Rejimi Hakkinda Gerçekleri Duymasindan Endişe Ediyorlar”, Şarkul Avsat, https://aawsat.com/turkish/home/article/1834361/pompeo-iran-halk%C4%B1n%C4%B1n-hamaney-rejimi-hakk%C4%B1nda-ger%C3%A7ekleri-duymas%C4%B1ndan-endi%C5%9Fe, (Erişim Tarihi: 03.08.2019).

[5] “İranlı Uzmanlara Göre Washington Tahran’la Tüm Köprüleri Attı”, Yeni Şafak, https://www.yenisafak.com/dunya/iranli-uzmanlara-gore-washington-tahranla-tum-kopruleri-atti-3500806, (Erişim Tarihi: 03.08.2019).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.