Tarih:

Paylaş:

Türkiye-NATO İlişkilerinde “Düşman” Tanımı ve Eisenhower Doktrini

Benzer İçerikler

15 Temmuz gecesinde Türkiye’yi “riskli ülke” ilan eden NATO, görünen o ki artık bizi açıktan açığa “hedef ülke” haline koymuş durumda. Norveç’teki NATO tatbikatı, bu bağlamda “malûmun i’lâmı” ya da daha yaygın kullanımıyla “malumun ilanı” olarak kabul edilebilir.

15 Temmuz sonrası tarihinin en düşük profilinde seyreden Türkiye-NATO arasındaki ilişkiler artık çok daha farklı bir şekilde değerlendirilmeye devam edilecek. Daha somut bir ifadeyle, Türkiye-NATO ittifakındaki kopma süreci hızlanacak. Bu noktada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ’ın şu sözleri oldukça önemli: “NATO tatbikatından askerlerimizi çektik, böyle bir ittifak, böyle bir müttefiklik olamaz.”

Peki, bu durum sürpriz mi? Elbette hayır. En azından bu köşeyi yakından takip edenler Türkiye’nin en azından son beş yıldır NATO’nun hedefi olduğunu, bunun için ülkemizi “başarısız devlet” olarak göstermeye yönelik bir operasyonun çekildiğini bilirler.

Örneğin bununla ilgili Mayıs 2012’de kaleme aldığım yazının başlığı aynen şöyle idi: “Türkiye›nin Başına Şimdi de NATO Çorabı mı?”. Sadece bu mu? Diğer bazı örnekler: “Türkiyesiz NATO?” (Eylül 2014); “NATO’nun Düşman Müttefiki” (Aralık 2014); “Asıl Tehdit Kim: NATO mu, Rusya mı?” (11 Temmuz 2016, dikkatinizi çekmiş olmalı, 15 Temmuz darbe girişiminden 5 gün önce kaleme aldığım bir yazı bu); “Bir Sabah Ansızın: Türkiyesiz NATO” (8 Mayıs 2017); “Batı’da Derin Çatışma: NATO’suz ve AB’siz Bir Türkiye” (8 Mayıs 2017)…

Geldiğimiz nokta, bu yazılarda temas ettiğimiz hususlar. Şimdilerde “yeni”, “gizli belgeler”, “gizli antlaşmalar” adı altında gündeme getirilen mevzulara da burada değinmeye çalıştık ve bunu “Eisenhower Doktrini” ile ilintilendirdik. Eğer bir NATO müdahalesi olacak ise, bunun temeli 5 Ocak 1957 tarihli bu doktrinde ve sonrasında Menderes Hükümeti’nin 5 Mart 1959 tarihinde ABD ile imzaladığı ikili “İşbirliği Anlaşması”nda yer alıyor.

Zira söz konusu Anlaşma, “Türkiye’ye dolaylı ya da dolaysız bir saldırı durumunda, Türk hükümetinin isteği üzerine ABD’nin silahlı kuvvetlerini de kullanarak yardım edeceğini” öngörmekteydi.

Söz konusu doktrin ve akabinde imzalanan ikili anlaşma da yer alan bu kavram Demokrat Parti (DP) Hükümeti ve ona yakın çevreler tarafından Türkiye’nin lehinde değerlendirilmişti. Örneğin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri komisyonunda konuşan Dışişleri Bakanlığı temsilcisi “bu anlaşma gereğince doğrudan doğruya veya dolaylı tecavüz halinde dahi Amerika Birleşik Devletleri’nin silahlı yardımının sağlanacağı, hatta gizli ve yıkıcı faaliyetlerin vukuunda aynı garantinin” işleyeceğini söylemişti.

Oysa Eisenhower Doktrini’nin uygulanmasının Türkiye açısından en önemli sonucu olan bu anlaşmada yer alan “bilvasıta tecavüz” (dolaylı saldırı) kavramı burada oldukça kritik bir yere sahipti. Nitekim ABD politikasının öteki sacayakları olan Pakistan ve İran ’la da imzalanan bu anlaşmada sözü edilen “dolaylı saldırı” (bilvasıta tecavüz) kavramı, Türkiye’de büyük tartışmalara neden olmuştu.

Doktrin ve antlaşmanın Türkiye lehine olmadığı 27 Mayıs’ta bizzat DP tarafından anlaşılacaktır, fakat artık geç kalınmıştır. ABD, DP Hükümeti’nin dış politikaya “Sovyet Dengesi”ni yeniden getirmeye yönelik girişimini kendisine yönelik düşmanca ve dolaylı bir saldırı olarak görmüş ve buna içeriden doğrudan doğruya darbe yöntemi ile cevap vermiş, bu arayışı “darağacında” akamete uğratmıştır.

Dolayısıyla bu darbe ile ABD, antlaşmada her ne kadar “Hükümetin çağrısı” üzerine dese de, DP hadisesinde görüldüğü üzere bu müdahalesini hükümete rağmen yapmıştır ve bu müdahalenin temelinde ne yazık ki DP’nin bizzat kendisinin imzaladığı ve bugün de tartışmaya açılan bu antlaşmalar yer almaktadır.

 

DP, müdahale edilmesi gereken muhalefet yerine konulmuştur. Zira ABD’nin Türkiye’deki muhalefete karşı da “dolaylı saldırı” kavramını kullanarak silahlı müdahalede bulunabileceği anlaşmada yer almaktaydı.

Bir sonraki Eisenhower Darbesi ise ANAP-Turgut Özal ile gündeme gelecek, dış politikaya “Rusya Dengesi”nin getirilme girişimleri ve Türk-İslam Federasyonu girişimi faili meçhule kurban gidecektir.

Gelinen aşamada Haydar Tunçkanat’ın bu antlaşma ile ilgili şu tespiti fazlasıyla haklı çıkmıştır: “Bu anlaşma, Orta Doğu’da İngiliz ve Amerikan çıkarlarını korumak amacıyla, onlarla işbirliğinde bulunan ülkelerdeki hükümetleri iktidarda tutmak amacını gütmektedir.”Bundan ötürü ortada gizli bir anlaşma aramaya gerek yok. Zira açığı bile bir müdahaleye fazlasıyla zemin hazırlamaktadır.

Dolayısıyla NATO’ya girmenin bir bedeli olduğu gibi (Kore Savaşı ve yüzlerce şehidimiz), NATO’dan çıkmanın da bir bedeli olacağı bilinmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bunun farkındadır ve gerekeni yapmaktadır. Bununla ilgili ilk sınavı 15 Temmuz’da başarıyla vermiş, NATO ve arkasındaki güçler o tarihte hiç de beklemedikleri tarihi bir ders almışlardır. Şimdi tüm yapılanlar o dersten dolayı duydukları hazımsızlık ve onun rövanşını alma girişimidir.

Ama başaramayacaklar!

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROLhttps://www.ankasam.org/author/mse/?lang=en
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında Arayış, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yaptı. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan; Avrasya Dosyası, Stratejik Analiz, Stratejik Düşünce, Gazi Bölgesel Çalışmalar, The Journal of SSPS, Karadeniz Araştırmaları, gibi akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, Bölgesel Araştırmalar, Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları, Gazi Akademik Bakış, Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri, Demokrasi Platformu dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmektedir. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.