Tarih:

Paylaş:

Türkiye-İran İlişkilerinde Katar Krizi Yakınlaşması

Benzer İçerikler

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Trump’ın göreve geldikten sonra gerçekleştirdiği ilk Ortadoğu turunu takiben 5 Haziran 2017 tarihinde Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Libya, Maldivler ve Yemen, Katar’la diplomatik ilişkilerini keserek Katar’ın izole edilmesine yönelik bir girişim başlattı. Katar’a karşı oluşturulan koalisyonun iddialarına bakıldığında, Katar’ın DAEŞ, El Kaide ve İhvan ile olan ilişkileri üzerinden terörü finanse etmekle suçlandığı görülüyor. Ancak Katar Krizi’nin arkasındaki asıl nedenin Katar’ın İran ile olan ilişkileri olduğu anlaşılıyor. Özellikle Katar Emiri Al-Sani’nin Katar Resmi Haber Ajansı QNA’ya verdiği röportajda İran’ı destekleyen açıklamalarda bulunması, krizin gelişiminde belirleyici olmuştur. Her ne kadar Katar, QNA’nın internet sitesinin bir siber saldırıya uğradığını ve haberin gerçeği yansıtmadığını ifade etse de bu açıklamalar Katar karşısında oluşan koalisyonu ve ABD’yi ikna etmiş değil.

Suudi Arabistan ile enerji boyutunda ciddi bir rekabet yaşayan Katar’ın 2017 yılının Nisan ayında Kuzey Sahra olarak isimlendirilen ve zengin doğal gaz rezervlerini barındıran coğrafyada İran ile işbirliği yapmayı amaçlayan bir anlaşma imzalaması, Katar’ın diplomatik yalnızlaştırılma sürecine itilmesinin ve yaptırımlar listesiyle muhatap olmasının temel nedenidir.

Anlaşılan odur ki Suudi Arabistan’ın hem mezhepsel nedenlerle hem de İslam Dünyası’nın liderliği konusunda rakip olarak görmesi nedeniyle, sürekli olarak ABD ve İsrail’den vurulmasını talep ettiği İran’ın Katar’la olan bu yakınlaşması, Trump’ın ziyareti sırasında gündeme gelmiş ve Trump,‘‘Önce siz kendi çevrenizdeki ‘‘İrancıları’’ halledin.’’ şeklinde bir tavsiyede bulunmuştur. Yemen Krizi vesilesiyle sahada pratik karşılık bulan Suudi Arabistan-İran rekabeti böylece Katar’a da uzanarak jeopolitik mücadelenin zeminini genişletmiştir. Zira yaptırım kararlarından iki gün sonra 7 Haziran’da Tahran’da gerçekleşen terör saldırılarını bölgedeki gelişmelerden bağımsız düşünmek terör örgütlerinin birer vekâlet savaşçısı, proxy örgüt, olarak kullanıldığı gerçeğini unutmak anlamına gelecektir.

Bölgede yaşanan bu son gelişmelere bakıldığında, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in hiç vakit kaybetmeden Türkiye’ye bir resmi ziyaret yapması ve bu ziyaret sırasında “Bölgede bizim için endişe verici gelişmeler yaşanıyor. Türkiye ile yakın görüş alışverişine ihtiyaç var.” açıklamasında bulunması Türkiye ile tarihsel rakibi İran arasındaki işbirliği gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu gelişme aynı zamanda Katar Krizi’nin yalnızca İran’ı değil Türkiye’yi de doğrudan ilgilendirdiğini göstermektedir. Zira Türkiye’nin Katar ile ciddi ekonomik ve askeri ilişkileri bulunmaktadır. Katar’da askeri üssü bulunan Türkiye’nin üssünün kapatılması da Katar’dan talep edilen yaptırımlar listesinde yer almıştır. Ayrıca Katar’ın İran ile yakınlaştığını ifade ettiğimiz gibi, Katar’ın Ankara merkezli politik yönelimler sergilediğini de belirtmemiz gerekir. Tüm bunlardan dolayı Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin Suriye’de tıkanması ABD açısından yeni bir stratejik denge arayışı yaratmış ve ABD bölgedeki temel partnerleri olarak Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail üçlüsünü seçmiştir. Bugün hala Türkiye’nin, İsrail ve Mısır ile yaşadığı krizlerin sıcaklığı hafızalardaki yerini korumaktadır. Bu durum, Batı tarafından dönüştürülerek yeniden liberalize edilmesi gereken ülkeler listesine Türkiye’nin adının da İran ile birlikte yazılmasına sebep olabilir.

Türkiye’de bir politik dönüşüm yaşanması amacıyla planlanan 15 Temmuz darbe girişiminin ABD ile ilişkili olduğu iddiası hala kamuoyu gündemindeki yerini korumakta ve FETÖ elebaşı olarak yargılanması için iadesi talep edilen Fethullah Gülen, ABD’de ikamet etmeye devam etmektedir. Tüm bunlar birlikte düşünüldüğünde Katar Krizi’nin hedefinin İran’ı yalnızlaştırmak olduğu kadar, Türkiye’nin adının da ‘sıradaki’ listesine yazılması olduğu görülmektedir. Bu nedenle Türkiye hem İran ile bir stratejik denge kurmalı hem de krizin aşılmasına yönelik çaba harcayarak diplomatik kanalları açık tutmalıdır.

Sonuç olarak tarih boyunca işbirliği ve rekabet süreçlerini birlikte yaşayan Türkiye ve İran, Arap Baharı’nın Suriye ayağında gerginleşen rekabet ortamını arka plana iterek Katar Krizi üzerinden bir kez daha ittifak yapma ihtiyacı duymaktadır. Bu ittifakın kurulması, iki ülkenin de egemen politik varlıklarını sürdürebilmeleri ve BOP’un başka yöntemlerle yeni sayfalar açmasının önlenmesi, yani bölge sınırlarındaki statükonun iki ülkenin de çıkarlarına uygun biçimde korunabilmesi için gerekli görünmektedir.

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.