Tarih:

Paylaş:

Türkiye Füze ve Hava Savunma Sistemi Konusunda Rusya ile Anlaşma Sağlarsa NATO’nun Tepkisi Ne Olur?

Benzer İçerikler

Türkiye füze ve hava savunma sistemi konusunda arayış içindedir ve bu çerçevede Rusya ile “yeni nesil S-400 tipi füzelerin satın alınmasına yönelik görüşmeler yapmaktadır. Milli Savunma Bakanı Fikri Işık bu alımın yapılabileceğini açıklamıştır. Bu durumun gerçekleşmesi halinde NATO nasıl bir tepki gösterecektir?

Soğuk Savaş Döneminde Varşova Paktı’na karşı kurulan NATO’nun kuruluş sebebi artık ortadan kalkmış durumdadır. NATO için en önemli tehdit parçalanan Irak ve Suriye’den dünyaya yayılan IŞİD ve bölgeden kaçan mülteci akını meselesidir. Gelinen noktada o dönemin iki düşman kampı bugün uluslararası terörizme karşı işbirliği yapmaktadır. IŞİD, PYD ya da YPG ne denirse densin barış sürecini olumsuz etkileyen terör örgütleridir. İşte bu yüzden İttifak ivedi olarak bu yeni ortama kendini uyarlamak zorundadır ve bunu yaparken de Batı’nın Türkiye’nin desteğine ihtiyacı olduğu şüphesizdir.

Rus Savunma Bakanı Sergey Şoygu; Türkiye’nin terörle mücadele koalisyonu kurulması konusunda NATO’ya öncülük edebileceği görüşündedir. Türkiye ile askeri teknik işbirliği alanında halen çalışma yürütüldüğünü ve Türkiye ile Rusya yönetimi tarafından bunun desteklendiğini belirtmiştir. Uluslararası terörizmle mücadele ve Suriye’de çözüm sürecinin oluşabilmesi için gerekirse olası bir “Rakka Operasyonu”nda ABD ile de işbirliğine gidebileceklerini ifade etmişlerdir.

Washington’daki Atlantik Konseyi’nin raporuna göre, NATO’nun hızlı konuşlandırabileceği askeri birimler oluşturabilmesi için Rusya ile diyaloğun güçlendirilmesi yönünde uzlaşmışlardır. İlk olarak 2002’de oluşturulan ve 2014’te ilk toplantısını yapan NATO-Rusya Konseyi bu bağlamda daha aktif hale getirilecektir. Türkiye için ise bu zirve birçok faktör bakımından önemli olmuştur. Türkiye Suriye konusunda sınır güvenliği ve tehdit unsurlarını bertaraf etmek için NATO ve ABD ile işbirliğini arttırmak istemektedir. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu resmi ifadeyle “NATO’ya ‘Türkiye’nin hava savunma sistemine yönelik taahhütlerini yerine getirmesini talep etmiştir. Almanya ve ABD’nin Patriot füze sistemlerini çekmesinin ardından, Türkiye’de sadece İspanya’nın Patriot bataryaları kalmıştır. Özellikle 2015 yılında Rusya ile yaşanan krizden sonra ve güneyden gelen tehditler artınca, Türkiye bu meseleyi ana gündemine taşımıştır.

2014’te Galler’de yapılan NAT0 zirvesinde “Rusya’nın Kırım ilhakı ve Ukrayna’nın geleceği” konuları ön plana çıkmışken, 2016 Varşova Zirvesi’nde ele alınan temel konu yine Rusya tehdidine karşı Rusya sınırlarındaki NATO güçlerinin varlığını büyük ölçüde arttırmak üzerineydi. Ancak son dönemde Suriye krizinin çözümünün ele alındığı ve bu çözümde BM Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanmasına yönelik planların tartışıldığı “Astana zirvesi” ve “Cenevre Görüşmeleri”nin ardından Suriye krizinin çözümünde aktör devlet olarak Türkiye ve Rusya’nın öne çıkması Rusya’yı Batı nazarında Suriye’de işbirliği yapılması gereken bir ülke konumuna getirmiştir. Türkiye yönetimi ise gerek ABD ve NATO ile gerekse Rusya ile yaptığı görüşmelerde bu işbirliğini sürdürebileceğini ifade etmiştir. Cenevre görüşmelerinde “Moskova Platformu” adıyla bilinen Suriyeli muhaliflerin ve PYD’nin BM tarafından Cenevre görüşmelerine davet edilmemesi Rusya ile BM arasında gerginliğe neden olmuştur.

Bütün bu inişli çıkışlı seyreden zaman zaman da gerginliğe dönüşen son dönemde yaşanan siyasi gelişmelerden aslında tek bir gerçeğe ulaşabiliriz. O da Batı tarafından Rusya’ya tam anlamıyla güvenilmemesi gerçeğidir. Her ne kadar ABD ve NATO söylemlerinde Rusya ile işbirliğinden yana olduklarını belirtseler de reel politik farklıdır. Bu anlamda 1952’den bu yana NATO üyesi olan Türkiye’nin Rusya ile son dönemde yakınlaşmasından NATO üyesi ülkeler endişedirler ve Türkiye ile Rusya’nın yaptığı füze savunma sistemi pazarlığını şimdilik sadece izlemekle yetinseler de S-400 füze savunma sistemi konusunda Rusya ile anlaşma sağlanması durumunda tepki göstereceklerdir. Şu an NATO üyesi Romanya, Bulgaristan gibi ülkeler S-300 ve S-200 füze savunma sistemini kullanmaktadırlar. Fakat S-400 füze savunma sistemini kullanan hiçbir NATO üyesi ülke bulunmamaktadır. Aslında teknik açıdan bu S-400 NATO standartlarına uygun hale getirilebilir ancak burada önemli konu; Rusya ile Türkiye arasında böyle bir anlaşma yapılırsa iki ülkenin yakınlaşmasının ABD ve NATO için endişe yaratacağı konusudur. Türkiye’nin Rusya piyasasından silah almasına olumlu bakmayacaktır. Dolayısıyla Rus silahı almaması için ABD ve NATO Türkiye’ye baskı uygulayabilir.

S-400 hava savunma yani soluyan hedefler için mükemmel bir sistemdir ve Patriot’lardan çok daha ileri bir sistemdir. Sistem 400 kilometre menzile sahiptir. S-400 füze sistemini Rusya’dan alacak ülkelerden biri Çin diğeri Hindistan’dır. Rusya Savunma Bakanlığı, Rusya’nın dış  tehditlere karşı hava savunmasını güçlendirmek için başkent Moskova yakınlarına konuşlandırılan S-400 füze sisteminin devreye girdiğini duyurmuştur ve Moskova dahil 12 bölgenin hava sahasında etkili olacaktır. 2017 yılı içerisinde Rus ordusuna dört adet S-400 sistemi verilecektir.

S-400’lerin her ne kadar mükemmel bir sistem olmasına rağmen kullanılmasının yaratacağı birtakım tehlikeler de olabilir. Mesela NATO standartlarına uygun hale gelmemesinden kaynaklanan bir sorun olarak NATO radar ağı ile iletişimin kesilmesi bakımından da son derece tehlikeli bir duruma dönüşebilir. Bir diğer olumsuz konu da Türkiye Suriye üzerinde NATO ülkeleri ile birlikte harekât yapmaktadır. S-400’leri Milli IFF sistemine entegre edebilse bile tüm NATO uçaklarını S-400 bataryasının düşman olarak görmesine neden olabilir. Sonuç olarak burada tartışılması gereken füze sisteminin uygunluğundan çok uzlaşma zemininde hareket edilmesi ve diplomasiye zarar vermeyecek bir şekilde yaratacağı sorunların çok yönlü tartışılarak değerlendirilmesidir.

 

Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN
Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN
Prof. Dr. Giray Saynur Derman halen Marmara Üniversites, İletişim Fakültesi Halka İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Kişilerarası İletişim Anabilim Dalında görev yapmaktadır. 1991 yılında Lisans, 1995 yılında, Yüksek Lisans, 2003 yılında doktora eğitimini Marmara Üniversitesi’nde Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde tamamlamıştır. 1992-2003 Yılları arasında Marmara Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi, 2004-2011 yılları arasında Sakarya Üniversitesinde Yrd. Doç. Dr. ve 2011-2016 yılları arasında Doç. Dr. Akademik ünvanıyla aynı üniversitenin uluslararası ilişkiler bölümünde çalışmıştır. Uzmanlık alanı Türk Dış Politikası, Siyasi Tarih, Uluslararası ilişkiler üzerinedir. Başlıca ilgi alanları Türkiye- Rusya, ABD, AB İlişkileri, Ukrayna-Kırım, Orta Asya, Kafkasya, Balkanlar, Orta Doğu ve Karadeniz Bölgesi'nin dış ve güvenlik politikaları olup, etnik çatışma alanları, ve dış politika analizi de ilgi alanları arasındadır. “Siyasi Tarih”, “Türk Dış Politikası”, “Türk Dünyasında Siyasi Gelişmeler”, “Kafkasya’da Siyasi Gelişmeler”, “Dış Politika Analizi”, “Diplomatik Yazışmalar” lisans dersleri, “Rus Dış Politikası”, “Rusya Tarihi”, “Rusya-AB ilişkileri”, “AB’nin Orta Asya ve Kafkasya Ülkeleri ile İlişkileri” yüksek lisans dersleri ve “Global Politikalarda Karadeniz”, “Bölgesel ve Küresel Güçlerin Orta Asya-Kafkasya Politikaları” doktora derslerini vermektedir. Çok sayıda ulusal ve uluslararası bildiri, makale ve kitapları bulunmaktadır.1905-1907 Yılları Rusya Müslümanlarının Siyasi Kimlik Arayışı, (İst. Doğu Kütüphanesi Yayınları 2008), Blue Black Sea: New Dimensions of History, Security, Strategy, Energy and Economy, (İngiltere,Cambridge Scholars Publishing 2013), Ukranian Foreign Policy and the Internal Determinants, (Almanya, Berlin Lambert Academic Publishing 2015), Rus Dış Politikasındaki Değişim ve Kremlin Penceresinden Yeni Ufuklar, (Ankara SRT Yayınları, 2016) kitaplarının yazarıdır. En son çalışması The Struggle for Power in Central Asia and the Caucasus: Geopolitics and the Great Game After the Cold War, (İngiltere Tauris 2017)’dır. Amerika Birleşik Devletleri University of Texas/UTD, St. Petersburg Devlet Üniversitesi ve Kırım Devlet Sanayi ve Pedagoji Enstitüsü’nde misafir akademisyen olarak görev yapmıştır. İngilizce, Rusça ve Kırım Tatarcası bilmektedir.