Tarih:

Paylaş:

Türk-Amerikan İlişkilerinde “Pis Kokular”

Benzer İçerikler

Bazılarınız haklı olarak “ne pis kokusu, etraf lağımdan geçilmiyor” da diyebilir. Açıkçası çok da haksız sayılmazsınız. Zira görüntü buna yakın. Özellikle de ABD’nin Türkiye sınırında, “İki Kuzey/2K” olarak da (Kuzey Suriye ve Kuzey Irak) adlandırdığımız bölgedeki “devlet inşa” süreçleri ya da “BOP Terör Batakları” böylesi bir görüntü arz ediyor.

Görüntünün kaynağı sadece 2K değil. Washington’dan seri halde gönderilen “aba altı sopalar” da burada önemli bir yere sahip.

Bu noktada “Amerikan Mahkemeleri”nin siyaseten üstlendiği rolü de göz ardı etmemek lazım. Dizayn ve eksende tutma çalışmaları sadece ekonomik ya da askeri araçlarla değil, aynı zamanda Amerikan yargı kurumları üzerinden de gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Anlayacağınız eş zamanlı olarak gerçekleştirilen çok boyutlu, topyekûn bir saldırı durumu söz konusu.

Dolayısıyla Türk-Amerikan ilişkilerindeki “güven” meselesi hızlı bir şekilde “güvenlik” sorununa dönüşmektedir. Bu da eğer önü alınamaz ise, şu an için sahada örtülü bir şekilde devam eden savaşın aleniyet kazanması ve adının konulması ile eşdeğer olacaktır.

Peki, ABD Türkiye’ye karşı niçin bu kadar agresif? Çok basit, Türkiye’yi kaybediyor de ondan. Ortaya koyduğu refleksin temelinde de bu yatıyor. Zannediyor ki, “siyaseten atacağı” birtakım hamleler, tehditler, şantajlar onu ve Türk-Amerikan ilişkilerini kurtaracak.

Fakat ABD büyük bir yanılgı içerisinde. Çünkü Türkiye’de çok farklı bir irade söz konusu! ABD’nin görmediği, anlamadığı, daha doğrusu görmek ve anlamak istemediği de zaten bu. Şayet görür ya da anlar ise o zaman bu yeni irade ile anlaşmak zorunda kalacak. Bundan ötürü ABD elindeki son barut bitene kadar bu irade ile uzlaşmaya/anlaşmaya varmak istemiyor. Ondan dolayı da saldırıyor, saldırmaya da devam edecek.

Türkiye Saldırı Altındadır!

15 Temmuz 2016’da aleniyet kazanan ve içerideki enstrümanlarla gerçekleştirilen bu saldırıda dış araçlar da devreye sokulmaya başlamıştır. IŞİD’in Suriye ve Irak’ta “savaşı kaybetmesi”, bulunduğu yerleri bölgedeki bir diğer terör örgütüne devretmesi ve hızlı bir şekilde sınırdan Türkiye’ye girmesi oldukça dikkat çekicidir. Irak ve Suriye’deki savaş bu iki terör örgütü üzerinden Türkiye içine çekilmek istenilmektedir.

Ankara elbette bunun farkındadır. Nitekim Türkiye’nin 27 Haziran’da Rusya ile başlattığı normalleşme süreci ve S400 alımları bu tehdit algısından kaynaklanmaktadır. Zira Türkiye 2. Dünya Savaşı sonrası tarihinin en ciddi tehdidi ile karşı karşıyadır. Bu tehdidin kaynağı ise başta ABD olmak üzere Batılı müttefikleridir.

Dolayısıyla Türkiye “eski müttefiklerine” karşı “yeni müttefikler” ve onların silah sistemleri üzerinden cevap vermektedir. S400 hadisesi bunun sembolik anlamı fazlasıyla derin yüzeysel bir yansımasıdır. Yunanistan-GKRY’nin S300 hadisesinden de çok daha farklı bir mahiyete sahip olup, aynı zamanda yaman bir çelişki-çifte standardı da ortaya koymaktadır.

Şöyle ki… Mevzu Türkiye karşıtlığı veya Türkiye’ye yönelik bir tehdit oluşturma olduğunda bu silah sisteminin kaynağı ve bu bağlamda kurulan ilişkiler çok da fazla büyük bir önem arz etmemektedir. (Yunanistan-GKRY bu silahın bir alt versiyonu olan S300’e sahip olduğundan dolayı ABD Türkiye’ye karşı Çin hava savunma sistemleri hadisesinde olduğu gibi büyük bir tepki ortaya koyamamaktadır.)

“Kaosun Kapıları” 25 Eylülde mi Açılacak?

Bu bağlamda 25 Eylül’de Kuzey Irak’ta (eğer son dakikaya kadar bir erteleme olmaz ise) ve 28 Eylül’de Kuzey Suriye’deki kantonlarda gerçekleştirilmesi hedeflenen referandum süreci bu sorunun cevabını da içinde barındırmaktadır. Zira bu iki referandum sadece Türkiye ve bölge açısından değil, ABD perspektifinden de başlı başına bir dönüm/kırılma noktası olarak karşımıza çıkmaktadır.

Şöyle ki… ABD açısından “yeni”, “sorunlu” ve fazlasıyla “maliyetli” bir veya iki yeni müttefikin oluşumuna yol açarken; diğer taraftan, Türkiye eksenli olarak çok daha büyük bir kayıp ve sadece Ortadoğu’da değil, küresel bazda “kaos kapılarının açılması” ile eşdeğer olacaktır.

Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, ABD’nin mevcut politikaları, özellikle Başkan Trump döneminde “Önce Amerika” politikasının ruhuna uygun olarak yeni hasımlar oluşturma üzerine inşa edilmiş gibi durmaktadır ve “Oğul Bush” döneminin “kaba güç” boyutuyla devamı niteliğindedir.

Bu durum elbette ABD’nin “yalnızlaşması”, “tehdit algılarının” ve “maliyetlerinin” daha da artması ile eşdeğer olacaktır. Küresel liderlik iddiasıyla yola çıkan ABD, bırakın Batı’daki liderliği, birlik ve beraberliği, kendi içindeki birliğini de kaybetmek üzeredir.

Zira, İlahi adalet tecelli etmektedir. ABD’nin uluslararası bazda yaşamaya başladığı kriz, kendi içinde yeni bir iç savaşın kilometre taşlarını döşerken; bozduğu ekolojik denge de ondan intikamını farklı adlardaki kasırgalarla almaya başlamıştır.

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROLhttps://www.ankasam.org/author/mse/?lang=en
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında Arayış, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yaptı. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan; Avrasya Dosyası, Stratejik Analiz, Stratejik Düşünce, Gazi Bölgesel Çalışmalar, The Journal of SSPS, Karadeniz Araştırmaları, gibi akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, Bölgesel Araştırmalar, Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları, Gazi Akademik Bakış, Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri, Demokrasi Platformu dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmektedir. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.