Trump’ın İran Politikası

Paylaş

Göreve geldiği günden bu yana İran’a yönelik sert bir üslup benimseyen Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, son aylarda bu söylemini pratiğe dökmeye başlamıştır. Hükümet içinde ve başka pek çok önemli makamda görev değişikliklerini sıradanlaşmış bir uygulama haline getiren Trump, Nisan ayında Ulusal Güvenlik Danışmanlığı ve Dışişleri Bakanlığı görevlerine şahin görüşleriyle bilinen ünlü isimleri atamış, Mayıs ayında ise İran ile P5+1 (ABD, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Fransa, İngiltere ve Almanya) arasında imzalanan nükleer anlaşmadan Amerika’nın çekildiğini ilan etmiştir. Böylece İran’a yönelik yeni yaptırımlar gündeme gelmiştir. Nükleer anlaşmanın sürdürülmesini savunan ve İran’a uygulanacak yeni yaptırımlara katılmak istemeyen diğer imzacı devletler açısından bu gelişmeler son derece rahatsız edicidir. Diğer yandan, aşamalı olarak yürürlüğe girmesi beklenen yaptırımların tam anlamıyla hayata geçmesiyle birlikte meselenin yeni bir krize dönüşmesi ve bölgede yeni sorunlar yaratması işten değildir.

Trump, nükleer anlaşmadan çekilme konusunda pek çok gerekçe ortaya koymuştur. Örneğin; anlaşmanın İran’ın balistik füze programını kapsamaması ve nükleer tesislerin uluslararası gözlemcilere yeterli düzeyde açılmaması bunlardan bazılarıdır. Anlaşmadaki bu ve benzeri hataların düzeltilmesi için İran’a ve diğer imzacılara sözde süre tanıyan ABD Başkanı, bu taleplerin yerine getirilmemesi üzerine Mayıs ayının başında ülkesinin anlaşmadan çekildiğini açıklamıştır. Aslında Trump’ın anlaşmanın revize edilmesi şeklinde bir beklentisi olmadığı gibi çekilme yönündeki kararı da bu anlaşmanın yetersizliği, başarısızlığı, işlevsizliği ya da tarafların anlaşmaya uymuyor olması ile de alakalı değildir. Söz konusu karar, Amerika’nın genel Ortadoğu politikasının bir parçası olarak yorumlanmalıdır.

Trump tarafından selefi Barack Obama’nın utanç verici bir mirası olarak görülen nükleer anlaşma, ABD’nin ve Ortadoğu’daki müttefiklerinin çıkarlarıyla örtüşmeyen üstelik de İran’ın bölgedeki nüfuzunu artıran bir dış politika hatası olarak değerlendirilmektedir. Üstelik bu anlaşma Birleşik Devletler’in Ortadoğulu geleneksel müttefiklerini de son derece rahatsız etmektedir. Örneğin, İsrail hükümeti ve Amerika’daki Yahudi lobisi, anlaşma aleyhinde yoğun bir kampanya yürütmüştür. Trump göreve başladıktan sonra gerçekleştirdiği ilk yurtdışı gezisinde Suudi Arabistan’ı ziyaret ederek hem de askeri hem ekonomik alanda yapılan anlaşmalarla işbirliğini pekiştirmiştir ancak Arabistan da bu anlaşmadan rahatsızlık duyan bir başka müttefik ülkedir. Son olarak, İran’a yönelik ekonomik yaptırımlar kalktığından beri açılan yeni pazarları ve iş alanlarını Amerikalı değil, Avrupalı şirketler doldurmuştur. Uluslararası ekonomi alanında Avrupa’yı bir rakip olarak gören Trump için bu durum, fazlasıyla rahatsızlık yaratmaktadır.

Tüm bu gelişmeler, anlaşmanın sürdürülmesinin ABD’nin ve Ortadoğulu müttefiklerinin çıkarına uygun olmadığını ortaya koymaktadır. Trump’a göre anlaşma, bölge barışına da katkı sağlamamıştır çünkü yaptırımlardan kurtulan İran; bölgesel nüfuzunu artırmak ve himayesindeki militer yapıları desteklemek için daha fazla kaynak elde etmiştir. Oysa Trump, İran karşıtı bir dış politika yoluyla Ortadoğu’daki müttefiklerini konsolide etmek ve yeni silah anlaşmaları aracılığıyla da ekonomik çıkar elde etme arzusundadır. Suriye İç Savaşı’nda ateşin kesildiği ve DEAŞ’la mücadelede belli bir başarı elde edildiği bir ortamda İran’ın başlıca tehdit olarak yeniden tanımlanması, ABD’nin Ortadoğu’daki varlığını pekiştirecek bir politika olarak değerlendirilmektedir.

Bu açıdan bakıldığında Trump’ın İran’da ulaşmak istediği hedefin -kimi uzmanların dile getirdiği gibi- rejim değişikliği olduğunu söylemek zordur. İran gibi bir ülkede rejim değişikliği kapsamlı bir çaba gerektirir ve bu da Ortadoğu’da yeni bir Amerikan savaşı anlamına gelebilir. Üstelik böyle bir uğraşın uluslararası toplumun desteğini alması da mümkün değildir. Trump’ın nihai hedefi, İran’ın gücünü kendi sınırlarına hapsetmek yani İran’ın Ortadoğu’daki nüfuzunu kırmak ve mümkünse silahlanma çabalarının önüne geçmektir. Bu hedef, ABD’nin Ortadoğu’daki İran karşıtı müttefiklerini fazlasıyla memnun edeceği için söz konusu ülkelerle yeni ve yüklü anlaşmalar imzalamayı sürdürecek ve bu sayede Ortadoğu’daki varlığını da güvence altına alacaktır.

Son günlerde dikkat çeken bir diğer gelişme ise Washington ile Moskova arasında devam eden Suriye konusundaki uzlaşı arayışıdır. Daha önceki açıklamalarından yola çıkarak askerlerini söz konusu bölgeden çekmek istediği anlaşılan Amerika’nın, öncelikli çıkarı İsrail’in güvenliğidir. ABD; Suriye’deki İran askeri varlığının temizlenmesi karşılığında Esad rejiminin varlığını sürdürmesi ve Rusya’nın da Suriye’de ve Ortadoğu’da kalıcı hale gelmesini kabullenmiş görünmektedir. Uzlaşının gerçekleşmesiyle birlikte de Rusya’nın; İran’a Suriye’den çekilmesi yönünde ikna etme çabalarına başladığı ve Rusya ile kurulan bu diyalogun İran’ı Ortadoğu’da yalnızlaştırma stratejisinin bir parçası olduğu söylenebilir.

Özetle, Trump’ın İran krizini giderek tırmandırması, onun popülist ve şahin politikalarından ziyade kendi içinde tutarlı görünen Ortadoğu politikasından kaynaklanmaktadır. Diğer yandan Trump’ın, Amerika için asıl tehdidin Asya’dan kaynaklandığına yönelik bir kabulü vardır. Dolayısıyla Rusya, tehlike önceliklerinde üst sıralarda değildir. Ortadoğu’da Rusya ile belirli bir dengenin tesis edilmesi ve İran tehdidi üzerinden bölgedeki müttefiklerin ABD saflarında birleştirilmesi ile Washington, coğrafyadaki çıkarlarını güvence altına alacak ve böylece dış politika ilgisini Asya’ya kaydırarak bir büyük stratejinin parçası olarak karşımıza çıkacaktır.

Doç. Dr. Emre OZAN
Doç. Dr. Emre OZAN
Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 2008 yılında tamamladı. Yüksek Lisans derecesini İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan 2010 yılında, Doktora derecesini ise 2015 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalında aldı. 2011-2015 yılları arasında Gazi Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak görev yaptı. Ekim 2015’ten beri Kırklareli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak çalışmaya devam etmektedir. İlgi alanları güvenlik çalışmaları, Türk dış politikası, Türkiye’nin ulusal güvenlik politikaları ve uluslararası ilişkiler kuramlarıdır. Doç. Dr. Emre OZAN, iyi derecede İngilizce bilmektedir.

Benzer İçerikler