Tahran Zirvesi Sonrasında Türkiye-Rusya İlişkileri: Nasıl Bir Gelecek?

7 Eylül 2018 tarihinde gerçekleşen Tahran Zirvesi’nden Ankara ile Moskova-Tahran ikilisini uzlaştıracak bir sonuç çıkmamış; Rusya ve İran, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ateşkes talepleri karşısında kayıtsız kalmıştır. Suriye ve bölge için kritik öneme sahip olan bu zirveye ilişkin tartışmalar sürerken; Erdoğan’ın 17 Eylül 2018 Pazartesi günü Rusya’nın Soçi kentinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşeceği açıklanmıştır. Pazartesi günü yapılacak olan bu sürpriz görüşmenin ana gündem maddesini ise İdlib merkezli gelişmeler oluşturacak.

Bu bağlamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), son günlerde karşılıklı temasların arttığı Türkiye-Rusya ilişkilerinde nasıl bir gelecek öngörülebileceğini ele alarak alanında önde gelen uzman ve akademisyenlerin görüşlerini, siz değerli okurlarının dikkatine sunmaktadır.

Prof. Dr. Sencer İMER (ANKASAM Başdanışmanı)

Prof. Dr. Sencer İmer, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişlerin stratejik ilişkiler olduğunu ifade ederek taraflar arasında kısa vadeli problemler yaşanabileceğini; ancak uzun vadeli temasların daha önemli olduğunu dile getirdi. Bu hususta ANKASAM’a açıklamalarda bulunan İmer, “Çünkü Rusya’nın denizlere açılabilmesi için boğazlardan geçmesi gerekiyor. Üstelik ikili ilişkilerin enerji boyutunun yanı sıra, ticari ve turistik boyutları da bulunuyor. Örneğin Türkiye, Rusya’dan nükleer santral aldı. S-400 meselesi gündemdeki yerini koruyor. Buna ek olarak sanayi ve teknoloji alanlarındaki ilişkiler de düşünüldüğünde, Rusya ve Türkiye’yi birbirlerine ihtiyaç duyan iki komşu ülke olarak görmek lazım.” dedi.

İdlib’de Rusya’nın kendi çıkarları doğrultusunda teröristleri imha etmek istemesinden ve aynı zamanda rejimin de bölgeyi kontrol altına almaya çalışmasından kaynaklanan görüş farklılıklarının bulunduğuna işaret eden İmer, Türkiye’nin ise terörist unsurların ülkeye girişinin engellenmesi ve göç gibi konularda kaygılı olduğunu belirtti. İmer, “İki ülke Tahran Zirvesi’nde görüş farklılığı yaşanması sebebiyle yeniden bir araya gelme ihtiyacı hissetmiş olabilir. Soçi’de yapılacak görüşmede de taraflar, kısa vadeli çıkarları doğrultusunda bölgedeki sorunların nasıl çözülebileceğini ele alacaklardır.” değerlendirmesinde bulundu. Rusya ve Türkiye’nin anlaşması halinde İdlib’deki harekatın bize zarar vermeyecek şekilde yürütülebileceğini söyleyen İmer, “Suriye İç Savaşı’nın uzaması gibi bir durum, hiçbir ülkenin işine gelmez. Bir an önce bölgenin barışa kavuşması gerekiyor.” cümlelerini kullandı.

Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN (Marmara Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

Prof. Dr. Giray Saynur Derman, Türkiye-Rusya-İran ilişkilerinde son dönemde olumlu adımlar atıldığını; ancak İdlib’e kapsamlı bir askeri operasyon yapılmasının planlanması nedeniyle fikir ayrılıklarının oluştuğunu belirterek İdlib meselesini “kırılma noktası” olarak tanımladı.

7 Eylül’deki Tahran Zirvesi’nin Türkiye için bir hayal kırıklığı olduğunu ifade eden Derman, “Türkiye’nin Suriye’de yürüttüğü politikayı, yeni stratejiler üzerinden revize etmesi gerektiği ortaya çıktı. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Rusya ikilemi arasında kalan Türkiye için zor bir dönem olacağı aşikâr.” şeklinde konuştu. 14 Eylül’de Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa’nın temsilcilerinin katılımıyla İstanbul’da gerçekleşen Suriye Zirvesi’nde de temasların sürdüğünü belirten Derman, 17 Eylül’de gerçekleşecek Erdoğan-Putin Zirvesi’nde de İdlib meselesinin temel gündem maddesini oluşturacağını ifade etti. Soçi’deki görüşme için Derman, “7 Eylül Zirvesi’nden farklı bir sonuç çıkmasını ümit etmekle birlikte, özellikle de İdlib’de Rusya’nın geri adım atmayacağını düşünüyorum.” açıklamasında bulundu.

Alev KILIÇ (Emekli Büyükelçi, AVİM Başkanı)

Emekli Büyükelçi Alev Kılıç, Erdoğan’ın Soçi’ye gerçekleştireceği ziyarette İdlib’deki son durumun ele alınacağını ifade etti. Kılıç, “Cenevre’de Astana Süreci’ne katılan ülkelerin dışişleri bakan yardımcıları ve üst düzey temsilcilerinin bir toplantısı oldu. Toplantıda ‘Suriye’nin yeni anayasası nasıl yapılacak?’ sorusunu yanıtlamayı amaçlayan bir mekanizma oluşturuldu. Buraya muhalefet de katıldı. Üstelik muhalefet temsilcilerinin komitenin içinde yer alacağı da anlaşıldı. Bu adımlar Suriye’de siyasi çözümün nasıl sağlanacağının da somut bir göstergesi olarak görülebilir.” diye konuştu.

Öte yandan terörle mücadele konusunun hassasiyetine de vurgu yapan Kılıç, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da belirttiği gibi terörle mücadele, sivil halka zarar vermeyecek şekilde yürütülmelidir. Zaten Rusya tarafından da Erdoğan’ın İdlib meselesine ilişkin bu çıkışı anlaşılır bulundu. Hatta Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov’un ‘Belki Türkiye ile her konuda anlaşamıyoruz ama mutlaka bir ortak payda bulabiliriz.’ ifadesinin karşılığı da muhtemelen Soçi’de oluşturulacaktır.” dedi. Kılıç, iki liderin 17 Eylül’de gerçekleştirilecekleri görüşmede, sadece teröristleri hedef alan ve sivilleri koruyan barışçıl bir çözüme odaklanacakları öngörüsünde bulundu.

Dr. Dinmuhammed AMETBEK (ANKASAM Avrasya Masası Başkanı)

Dr. Dinmuhammed Ametbek, Rusya’nın, Tahran Zirvesi’nde hem İdlib’de ateşkesin sağlanmasına hem de bölgeye yönelik kapsamlı bir operasyon yapılmasına mesafeli durarak Türkiye, İran ve Esad rejimi arasında bir denge oluşturmayı amaçladığını iddia etti. Ametbek, “Putin, Türkiye’nin endişelerinin farkındadır. Dolayısıyla Rusya’nın, İdlib konusunu uzatmalara taşıyarak çözmek istediği düşünülebilir. Bu bağlamda İdlib’de insani bir koridor oluşturulacağına ilişkin Moskova’dan gelen açıklama da son derece önemlidir.” dedi.

Soçi’deki görüşmede Erdoğan ve Putin’in Türkiye ve Suriye muhalefetinin çıkarlarını dikkate alan ortak bir tutum geliştirebileceklerini ve böylesi bir gelişmenin önemli bir adım olacağını dile getiren Ametbek, Astana Süreci’ndeki üç garantör ülkeden yalnızca Türkiye’nin Suriye’ye sınırdaş olduğunu vurguladı. İran’ın Suriye’deki konumunu da değerlendiren Ametbek, “Şu aşamada Tahran’ın Suriye’deki etkisinin güçlü olduğu izlenimi oluşsa da uzun vadede İran’daki siyasi istikrarsızlığı ve çatışmaları da hesaba kattığımızda, söz konusu ülkenin Suriye’deki varlığını konjonktürel olarak yorumlayabiliriz.” dedi. Ankara’nın çıkarlarını göz önünde bulundurmayan bir formülün Suriye’ye barış getirmeyeceğini belirten Ametbek, “Rusya’nın öncelikle bu gerçeği anlaması gerekiyor.” diyerek Türkiye’nin süreç açısından ne kadar önemli bir aktör olduğunu vurguladı.

Mensur AKGÜN (Karar Gazetesi-Yazar)

Gazeteci Mensur Akgün, Erdoğan’ın Rusya ziyaretini olumlu bir gelişme olarak yorumlayarak iki ülke arasındaki görüşmelerin sürdüğünü belirtti. Akgün, “Belli ki İdlib’de bir şekilde orta yol bulunacak. Hepimiz biliyoruz ki Rusya’nın Esad rejimi üzerinde ciddi bir ağırlığı var. Bir anda böyle bir karar veriliyor olması, çözüm çabasının Türkiye tarafından önemsendiğini göstermektedir.” dedi.

İki devlet başkanının bir araya gelerek İdlib başlığı üzerine yoğunlaşan bir görüşme gerçekleştireceklerini ifade eden Akgün, “Erdoğan daha önce yaptığı konuşmalarda da çözüm için önerilerde bulunabileceklerini söylemişti. Mevcut zeminde de terör unsurlarıyla baş edebilmesi için destek veriyor. Bunların ne olduğu, zaman içinde daha net bir biçimde görülecektir. Dolayısıyla yapılacak olan görüşmede, bir yol haritasının ortaya çıkacağı öngörülebilir.” açıklamasında bulundu.

Timur AKHMETOV (Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi-Araştırmacı)

Araştırmacı Timur Akhmetov, Erdoğan-Putin görüşmesinin Suriye’nin geleceği açısından büyük önem taşıdığını belirterek iki liderin de adımlarını dikkatle attığını vurguladı. Akhmetov, “Hem Rusya için Türkiye’nin Suriye’deki Türkiye varlığı hem de Türkiye için Rusya’nın diplomatik pozisyonu önemli.” diyerek İdlib’in herkes için hassas bir konu olduğunu belirtti.

Rusya’nın da Türkiye’nin de bölgede ciddi çıkarları olduğunu ifade eden Akhmetov, çözüm arayışlarının da bu nedenle ivme kazandığını söyledi. Moskova’nın Türkiye’yi küstürmek istemediğini ve askeri güç kullanmaya hazır olmadığını vurgulayan Akhmetov, “Bu görüşmede Türkiye’nin amacı Batı’nın desteğini almak ve Suriye’deki askeri çatışmayı sahadan uzaklaştırıp diplomatik çerçeveyle sınırlandırmak olacaktır. Bu bağlamda iki liderin de olayı dramatize etmeden diyaloğu sürdürmeye ve bölgedeki güçleri kışkırtmadan sorunu çözmeye çalışacaklarını öngörebiliriz.” dedi.