Lübnan Başbakanı Said Hariri’nin İran’ı ve müttefiki Hizbullah’ı suçlayarak istifa etmesinden sonra Filistin, Ortadoğu rekabetinde yeniden gündeme gelmiştir. Bunun en önemli nedenleri arasında Hamas’ın varlığı ve İran’la olan ilişkileri yer almaktadır. Suudi Arabistan-İran arasındaki gerginlik, rekabet açıklamalara ve bölge siyasetine günbegün etki ederken öncesinde Hamas, İran’da temaslarda bulunmuş; son olarak da Filistin Otoritesi (FO) lideri Mahmud Abbas Riyad’da Suudi Arabistan Kralı’yla görüşmüştür. Bu tablo, Filistin’deki iki başlılığının bölgedeki göstergesi olarak yorumlanabilir. Fakat Filistin’de önemli gelişmeler yaşanmakta ve Ortadoğu’daki rekabetin değerlendirilmesine farklı unsurları katmaktadır. Ekim ayında El-Fetih ve Hamas ulusal uzlaşma anlaşmasına imza atmış ve Filistin Uzlaşı Hükümeti Gazze’de görevi devralmaya yaklaşmış vaziyettedir. Uzun süredir beklenen bu adım, Ortadoğu’daki mevcut gerilim düşünülünce Filistin’i ön plana çıkarmaktadır: İran, Hamas’la ilişkilerini kullanıp kendisine karşı yapılan ittifaka cevap vermeyi planlayabilir. Hamas uzlaşma sürecine girse de riskli bir adım atarak hem Filistin’deki rakiplerine hem de İsrail, Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ye halen güçlü olduğunu ve siyasette adı geçen bir aktör olduğunu göstermeyi hedeflemiştir. Uzlaşma süreci, anlaşma ve görüşmeler El-Fetih’le Hamas arasında bitmemiştir. Taraflar 21 Kasım’da bir araya gelecek ve kilit öneme sahip konularda müzakerelerde bulunacaktır. İran’ın Hamas’la sürece dahil olması, Suudi Arabistan’ın söylem ve politikalarını tetikleyerek görüşmelerin gidişatını etkileyebilir.
Arka Plan
Filistin, geçtiğimiz aylarda önemli gelişmelere sahne olmuştur. El-Fetih ve Hamas arasındaki anlaşmazlığın ve Filistin yönetimindeki çoklu yapının giderilmesine yönelik adımlar atılmıştır. Hamas, Gazze’yi yöneten komitenin kaldırılmasını Eylül ayında kabul etmiştir. Bu adımla, Abbas’ın iki örgüt arasındaki görüşmelerin başlaması için dile getirdiği en önemli taleplerden biri yerine gelmiştir. Gazze’de Hamas’ı gölge kabine kurmakla suçlayan Abbas, bu yönde yaptırımlar uygulamış idi. Hamas’ın söz konusu adımı atmasıyla Kahire’de görüşmeler başlayabilmiş nihayetinde de Hamas ve El-Fetih arasında Uzlaşma Anlaşması imzalanmıştır. Mısır’ın önderliğinde imzalanan anlaşmaya göre, 1 Aralık’ta Gazze’nin kontrolü FO’ya geçecektir. Karşılığında Gazze’ye elektrik arzındaki kısıtlamalar kaldırılacaktır.
El-Fetih, Gazze’de gövde gösterisi yapmıştır. 2014’ten bu yana ilk defa Filistin Birlik Hükümeti Gazze’de toplanmıştır. 3 yıllık bir aradan sonra ilk defa FO yetkilileri Başbakan Rami Hamdallah başkanlığında Gazze’ye gitmiştir.
Gazze’deki yönetimin FO’ya geçmesiyle sınanacak olan bu süreç, geçmiş örneklerin de gösterdiği üzere sancılı geçecektir. Gerginlik yaratabilecek, anlaşmazlık doğurabilecek çeşitli konular mevcuttur. Sınır kontrolünde yetkinin kimde olacağı, İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın silahsızlandırılması, Hamas tarafından işe alınan Hamas çalışanların durumu; yerel, genel, parlamento seçimlerinin tarihinin belirlenmesi gibi Filistin’de siyaseti yeniden çift başlılığa dönüştürebilecek konular veyahut sorunlar çözüme kavuşturulmaya çalışılacaktır.
Yukarıdaki unsurlar hem Filistin iç siyasetinin hem de İsrail’le barış görüşmelerinin süreci tehdit edebileceğini göstermektedir. Hamas’ın silahsızlandırılması, İsrail’in tanınması, Ortadoğu Dörtlüsü’nün, İsrail’in ve ABD’nin ulusal uzlaşmayla ulusal uzlaşı hükümetine desteğinin şartları olarak öne çıkmaktadır. Bu ortamda Filistin’deki uzlaşıyı sorgulatan gelişmeler yaşanmaktadır. Ekim ayında İran’da Hamas’tan bir delegasyon çeşitli temaslarda bulunmuştur. FO’nun İran’la ilişkileri mesafelidir. Sonrasında da Abbas’ın Riyad’a gitmesi Filistin içerisindeki uzlaşmanın ne kadar süreceğini düşündürmüştür. Suudi Arabistan ve Hamas’ın ilişkileri mesafelidir.
Analiz
Hamas’ın ve Gazze’nin sivil kontrolünü FO’yu teslim edebileceğini açıklamasıyla görüşmeler başlamıştır. Hamas, Mısır’la İsrail’in uyguladığı blokajın kırılmasını amaçlamıştır. Böylelikle örgütün İran’la temasları belli bir sınır içerisinde yürümektedir. Diğer yandan farklı dönemlerde İran-Hamas ilişkilerinin giderek yakınlaştığı ya da iki aktörün birbirinden uzaklaştığı söylemleri dile getirilmektedir. Bugünse, İran’la ilişkilerin Filistin’deki siyaseti ne kadar etkileyeceği önem kazanmaktadır.
Hamas’ın, İran ve Suriye’yle ilişkilerini geliştirmeye çalıştığı farklı isimlerce dile getirilmektedir. Örneğin; Hamas’ın Gazze’deki lideri Yahya Senvar, İran’la ilişkilerin eski günlerine döndüğüne; Tahran’ın örgüte para ve silah yardımı yaptığını söylemişti. İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın başında olan Senvar, silahsızlanmaya karşı çıkmakta ve bu gibi yorumların İran’la yakınlığı koruduğu ve bunu amaçladığı düşünülmektedir. Hamas’ın son Tahran ziyaretiyle, Filistin’deki ulusal uzlaşmaya dair İranlı yetkililere bilgilendirme yapıldığı kamuoyuyla paylaşılmıştır. Hamas’ın açıklaması bu yönde olsa da farklı senaryoların dile getirilmesine imkân sağlayan bir adım atmıştır. Tahran ziyareti, Hamas’ın Suudi Arabistan’la bozulan ilişkilerinin yansıması olarak da yorumlanabilir.
Ayrıca silahsızlanma ve İsrail’in tanınması gibi önüne sürülen şartları kabul etmediği ve bu yönde Tahran’ın desteğini aradığı şeklinde yorumlamak mümkündür. Örneğin; Hamas’ın İsrail’in varlığını tanımayan isimlere hükümette koltuk vermeyeceğine dair ifadeler bulunmaktadır. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da ülkesinin hem birlik hükümetine hem de Hamas’a yönelik şartlarını sıralamıştır: Hamas; İran’la ilişkileri kesmedikçe, İsrail’i tanımadıkça ve silahlı kanadını tasfiye etmedikçe içerisinde bulunduğu ulusal uzlaşma hükümetini desteklemeyeceğini ve barış görüşmelerinde bulunmayacağını açıklamıştır. Hamas, yaklaşık 25.000 kişiden oluşan silahlı kanadının tasfiye edilmesine ve silahsızlanmaya karşı çıkmaktadır. Senvar’a göre örgüt işgalle mücadelesini uluslararası ve insancıl hukuka göre yürütmektedir. Fakat süreçten umut duyulmasına neden olacak gelişmeler de yaşanmaktadır. Hamas, Refah sınır kapısının kontrolünü FO’ya vermiştir.
Ulusal anlaşmanın imzalanmasından sonra Hamas’ın İran’a, Abbas’ın Suudi Arabistan’a ziyareti, Filistin’deki gelişmelerin yanı sıra bölgesel gelişmelerden de bağımsız düşünülmemelidir. Özellikle Lübnan’daki İran ve Hizbullah varlığının istikrarı bozucu etkisinin Hariri’nin istifasıyla altı çizilmesi Filistin’in benzer rekabete sahne olabileceğini gündeme getirmektedir. Başbakan Saad Hariri; istifasını açılarken Tahran ve Hizbullah’a göndermede bulunmuştu. Hükümette Hizbullah’tan isimlerin olması ve İran’ın giderek etkisini arttırdığı tezleri istifada etkili faktörler olarak belirtilmiştir. Lübnan’ın artık tamamen İran’ın kontrolü altında olduğu tezi doğruysa dikkatler Gazze’ye mi çevrilecektir? Hamas’ın İran’la ilişkileri bu bağlamda öne sürülen ve akla gelen ilk gerekçedir. Hamas’ın İran’daki temaslarından sonra Abbas, Riyad’ı ziyaret etmiştir. Bu sürpriz ziyaret ses getirmiş; Abbas’ın Hariri gibi Suudi Arabistan’da görevini bırakacağına dair haberler çıkmıştır. Resmî Filistin haber ajansına göre, Kral Selman’la Filistin’deki uzlaşma çabaları ve ABD’nin barış girişimleri görüşülmüştür. Uzlaşma anlaşmasından sonra taraflar ilk defa bir araya gelmiştir.
Uzlaşma anlaşmasının, Lübnan temelli bölgesel gerginliklerin yanında Tahran-Hamas yakınlığında değerlendirilmesi gereken bir diğer unsur Hamas ve İran arasında görüş ayrılıklarının olmasıdır. Hamas’ın geçen aylarda tüzük değişikliğine gitmesi diğer yandan İsmail Haniye’nin örgütün lideri olması önemlidir. Tüzük değişikliğiyle Hamas, iki devletli çözüme zımnen yeşil ışık yakmıştır. Oysa ki İran; İngiliz Mandası sınırlarındaki Filistin’de yani İsrail’i de kapsayarak tüm Filistin’de bir devletin kurulmasını hedeflemektedir. Gerek tüzüğünde değişikliğe gitmesi gerekse de Gazze’nin kontrolünü FO’na devretmeyi kabul etmesi aslında Hamas’ın Tahran dışında da destek araması ve bunun kamuoyuna, Filistin’e ve bölge ülkelere yansıması olarak yorumlanabilir. Örneğin; tüzükte Müslüman Kardeşler’le bağlantısı olmadığını açıklaması başta Mısır olmak üzere bölge ülkelerle ilişkileri geliştirmede önemli bir adım olmuştur. İran-Hamas arasındaki diyalog sürecinin “bir diğer yakınlaşma döneminde” örgütün bu adımları attığı unutulmamalıdır.
İran, aktörler değişse de Filistin’e destek veren bir ülkedir. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), Hamas ve İslâmi Cihad gibi farklı aktörlere destek sağlanmıştır. İran’ın Filistin’i desteklemesi ideolojik ve stratejik hedefleri içermektedir. Örneğin; anti-emperyalist dış politikasına gönderme yapabilir; Şii eksenine dayalı bir siyaset izlemediğini kanıtlayabilir. İran, Filistinli gruplara desteğini sınırlı ölçüde vermeye devam edebilir.
Öngörü
Hamas, Tahran Temaslarıyla El-Fetih’e Karşı Güç Gösterisinde mi Bulunmaktadır?
Hamas, her ne kadar El-Fetih’le uzlaşının birinci aşamasına imza atsa da mevcut durumundan memnun olmayabilir. Bu bağlamda İran ziyaretiyle El-Fetih, Suudi Arabistan ve Mısır karşısında elinin güçlü olduğunu ve yalnız olmadığını göstermek isteyebilir. Örgütün İran temasları, Hamas ve El-Fetih arasındaki rekabetin bölgeye yansıması olarak da değerlendirilebilir. Silahsızlanma gibi şartlar üzerinde müzakere gücüne sahip olabilmek için bu ziyareti gerçekleştirmiş olabilir.
Her ne kadar geçmiş girişimler başarısız olsa da mevcut ulusal uzlaşma anlaşması Filistin’deki çift başlılığı gidermeye yöneliktir. İlk test de Hamas’ın Refah sınır kapısı kontrolünü vermesi olmuştur. Hamas’ın uzlaşmaya bağlı kalması, İran’ın etkisine açık olmasını sınırlayabilir.
Hamas-İran İlişkilerinin Giderek Yakınlaşması, Hamas’ın “Hizbullah Olması” açısından Risklidir.
Hamas yetkilisi Ebu Marzuk’a göre, Hamas ve Hizbullah arasındaki ilişkiler iyidir. İki örgüt İsrail’e karşı mücadelede ortak noktaya sahiptir. Fakat salt İsrail karşıtlığı ve Filistin mücadelesi Tahran ve Hamas’ı Hizbullah kadar yakınlaştırabilir mi? Hizbullah örneği, akla ilk önce Hamas’ın İsrail’e saldırı düzenlemesini getirmektedir. Hamas’ın saldırı düzenlemesi FO’ylA ilişkilerin kopmasına neden olacaktır. Uluslararası müzakerelere katılmada şartlar öne süren Batı ülkeleri, Hamas’ın giderek uzaklaşmasına sebebiyet verecektir. Ayrıca İsrail’in de misliyle karşılık vermesine neden olacaktır.
Hamas’ın İran’la yakınlaşma sürecini devam ettirmesi, yine yeni yeniden yakınlaşması ilk etapta elini güçlendirme ihtimaline sahip olsa da orta ve uzun vadede örgütün aleyhine gelişmelere sebep olabilir; zaten mesafeli olan Mısır, Ürdün ve Riyad’la ilişkiler gerilebilir; bu ülkelerin Hamas karşıtı tutumları artabilir. Hamas’ın El-Fetih’le görüşmelere başlamasında Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın Hamas destekçisi Katar’a yaptırım uygulaması etkili olmuştu. Bu bağlamda kesilmesi çok yüksek olan “Sünni desteğini” İran’ın desteğiyle ikame edilmesi uzak ihtimaller arasında yer almaktadır. İran ve Hizbullah’tan alınacak destekle Hamas’ın izolasyonunu kırması ve haliyle müzakere masasına oturması giderek zorlaşacaktır. Hamas ve Es-Sabirin arasındaki ilişkilerin mesafeli olması örnek olarak kullanılabilir. Gazze’de bulunan ve siyasal İslamcı olan Es-Sabirin, İran tarafından desteklendiği iddiası öne çıkmaktadır. Bugüne kadar Hamas’ın izin verdiği ölçüde hareket etmiştir. Örneğin; Hamas, bu Şii yapılanmasının bazı faaliyetlerini yasaklamıştır.
El-Fetih, FKÖ ve FO da Hamas’tan uzaklaşabilir. FO ve İran’la ilişkileri yakın değildir. Öte yandan bu dönemde Ramallah’ın İran’a yakın olduğu izlenimi FO için durumu zorlaştırabilir. Öyle ki Abbas’ın Kasım 2017 Riyad ziyareti, Filistin liderinin istifa edeceği şeklinde de yorumlanmıştır.
İran, Hamas’ı Ne Kadar Yanına Alabilir?
İran’ın görüşü, Filistin mücadelesinin her yönüyle devam etmesidir. Ayetullah Ali Hamaney, İsrail’e karşı mücadelenin kutsal olduğunu öne sürmüştür. Fakat mücadelede kullanan araç ve yolların çeşitlendirilmesi gerektiği görüşündedir.
İran, söylem ve siyasetiyle Filistin sorununu yerel, bölgesel ve uluslararası gündemde tutmak isteyen ve mücadelesine destek verdiğini gösteren bir ülke olarak olası hale gelmiştir. Son yıllarda Filistin, bölge politikaları için de kullanılmaktadır. Bugünün koşullarında da İran karşıtı cephenin kırılmasında Hamas ve diğer Filistinli gruplar öne çıkmaktadır. Ayrıca İran’ın müdahalesini olağan hale getiren gelişmeler Filistin’de mevcuttur: İsrail işgali devam etmekte ve İsrail’in Arap devletleriyle ilişkilerinin başlatılması üzerinden bölgesel barışın tesis edilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca mevcut dönemde barış görüşmelerinin ne zaman başlayacağı, hangi konuları içereceği belirsizdir. Fakat İran’ın Hamas’a desteği sınırlı olacaktır. İran; Filistin’deki iki başlılığı derinleştirecek isim olmaktan kaçınacaktır, Arap ülkelerine karşı kullanabileceği bir kozu kaybetmek istemeyecektir. Aynı zamanda İsrail ve Filistin arasında güvenlik alanında işbirliğinin olması da Tahran’ın Hamas’a desteğini sınırlayacaktır. Filistinli gruplara verdiği veya vereceği destek Hizbullah’la kıyaslandığında oldukça düşüktür. Fakat Tahran; maddi ve askerî yardım sağlamaktadır. Filistinli grupların İran desteğiyle büyük çapta bir saldırıya girişecekleri tahmin edilmemektedir. İran’ın yaptırımlarla ve Lübnan’daki çeşitli gelişmelerle “sıkıştırılması” da Hamas’a verilen desteği sınırlayabilir. ABD, İran’ı Ortadoğu’nun güvenliğine ve istikrarına zarar vermekle, terörizmi desteklemekle itham etmektedir. Nükleer Anlaşma, ABD Başkanı Donald Trump’ın gündemindedir. İran’ın Hamas’ı desteklemesi karşıt cephe niteliğinin altını çizmektedir. İsrail-Filistin sorununun çözümü ya da barış sürecinin somut bir yola girmesi İsrail’den ziyade İran’ı ortak düşman yapabilir.
Sonuç
Filistin’de ikili yapının tek bir çatı altında birleştirilmesi yönünde adım atılmıştır. Bu durum İran’ın Hamas üzerindeki etkisini kırabilir. Fakat Hamas, taktik değiştirerek İran’la yakınlaşabilir. Diğer yandan Filistin’deki farklı tarafların uzlaşı anlaşmasından sonra farklı ülkelere ziyaret düzenlemesi ulusal uzlaşmanın Filistin sınırları dışında bitip bitmediğini sorgulatmaktadır. Hamas, İran’ın desteğini arıyor ve söylemde birlik kuruyorsa gündemde adını duyurabilir, fakat bu tip adımların Hamas’a geri dönüşü sıkıntı yaratacaktır. Mısır’ın bu sefer Filistin’de uzlaşma için daha çok bastırmasının karşılığında Hamas’ın gerek İran’la ilişkilerini arttırması gerekse de silahsızlanma gibi önüne koyulan şartları kulak ardı etmesi Kahire’yle ilişkilerin gerginleşmesine neden olabilir. İran’ın Filistin’deki etkisi sınırlıdır. Hamas ve İslâmi Cihad olağan bir müttefik konumdadır. Çünkü, İran’la adı geçen iki örgüt Filistin yönetiminden yani laik ve görüşmelere katılan kesimden farklı dil kullanılmaktadır. Diğer yandan Hamas dahil hiçbir Filistinli örgüt İran’ı karşısına almak istemeyecektir. Hamas’ın tüzük değişikliğine rağmen Tahran’ı ziyaret ettiği unutulmamalıdır.
Hamas’ın tarihindeki en büyük başarılarından biri olan Gazze Şeridi üzerindeki kontrolünden vazgeçip FO’na devredecek olması; Hamas’ın ulusal uzlaşma sürecine girmesi örgütün uzun vadedeki geleceğini etkileyecektir. Hamas’ın söz konusu süreci ve neticede ulusal birlik hükümetinin dahi çeşitli koşulları, tavizleri barındırmaktadır. Örgütün silahsızlanma, İsrail’i tanıma gibi şartları kabul etmesi “direniş gömleğini” çıkarması anlamına gelecektir. Hamas’ın “direniş kimliğini” bırakması durumunda Filistin siyasetinde “sıradanlaşma” ihtimali bulunmaktadır. Müslüman Kardeşler’le bağını kesen örgütün silahlı mücadeleyi bırakması siyasal İslamcı çizgisinin diğer Filistinli örgütlerden tek farkı kalmasına neden olacaktır. Hamas’ın “sıradanlaşması” ya da siyasal İslamcı çizgisi Filistin içerisinde ve dışında kendisine ne kadar destek getirebilir?
El-Fetih ve Hamas arasındaki görüşmeler daha bitmemiştir; uzlaşma anlaşmasına ilişkin detaylara dair düzenlemeler henüz tamamlanmamıştır. Sivil ve idari konuların ele alındığı “ilk aşama” bitmiş, taraflar 21 Kasım’da tekrardan Kahire’de bir araya gelecektir. “İkinci aşamada” stratejik konular ele alınacaktır: Örneğin; Gazze’deki FO bakanlıklarına yeniden Hamas isimlerinin istihdam edilmesi, İsrail’le mücadele ve ulusal uzlaşı hükümetinin kurulması görüşülecektir. Hamas’ın FKÖ’ye dahil olması ve seçimlerin ne zaman düzenleneceği daha gündemde yer almamaktadır. El-Fetih ve Hamas rekabeti halihazırda uzlaşma sürecinin çok ince bir hat üzerinde ilerlemesine neden olurken, İran’ında gerginliğini ve bölgesel rekabetini arttıracaktır.