Tarih:

Paylaş:

Suudi Arabistan ile ABD Arasındaki Yenilenmiş İşbirliği ve Bunun İran Boyutu (Rus Basını Perspektifinden)

Benzer İçerikler

ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu ziyaretinin, bölgesel ve küresel politikada çok önemli yankıları olacağı öngörülmüştür. ABD’nin Suudi Arabistan’la anlaşmaya vardığı 350 milyar dolarlık silah anlaşmasının, bölge ülkelerinin silahlanmasını hızlandıracağı kesindir. Bu anlaşma, Başkan Trump’ın İran’ı hedef alma söyleminin artık eyleme dönüştüğünün göstergesidir. Trump’ın ziyaret esnasında vardığı anlaşmalardan ve açıklamalarından yola çıkarak Ortadoğu politikasını anlamaya çalışırsak; ABD’nin, Suudi Arabistan etrafında Sünni Arap ülkelerini birleştirerek, İran’ın bölgedeki nüfuzunu sınırlandırmayı amaçladığı görülmektedir. Ayrıca ABD’nin asıl hedefi; Araplar İran tehdidi ile meşgul iken, artık Araplar açısından tehdit olarak algılanmayan İsrail’in genişlemesini ve Kudüs’ün başkent olarak ilan edilmesini meşrulaştırmaktır. Bu bakımdan Trump’ın da asıl amacı, İsrail’in güçlenmesi ve güvenliğinin garanti altına alınmasıdır. Bu çalışmada, ABD ile Suudi Arabistan arasında yenilenen işbirliğinin bölgede ve dünyada olası sonuçları tartışılacaktır.

ABD’nin Suudilere silah satışından başlanacak olursa; bu anlaşmanın ABD ekonomisi için önemli gelişme olduğu söylenebilmektedir. Aynı zamanda anlaşma, Suudiler tarafından da büyük zafer olarak değerlendirilmektedir. Ancak genel olarak ABD’nin Ortadoğu politikasına bakıldığında, ABD’nin silah sattığı ülkenin belirli bir süre geçtikten sonra ABD tarafından düşman ilan edildiği tarihsel gerçeğini de unutmamak gerekmektedir. Bunun en açık örneği, Irak’tır. 1979 İran İslam Devrimi’nden sonra ABD’nin güdümünden çıkan İran’ı cezalandırmak için ABD, İran-Irak Savaşı’nda Bağdat’a silah temin etmiştir. Ancak savaştan sadece iki yıl sonra ABD, Bağdat’ı tehdit olarak algılayan bölgedeki Arap ülkelerini yanına alarak Irak’ı vurmuştur. Buradan, ABD’nin önce bölgede belli bir güç yarattığı; daha sonra da o gücü tehdit olarak göstererek kendi çıkarlarına ulaştığı anlaşılmaktadır.

2000’li yıllara gelindiğinde, Irak’ın “bölgesel tehdit rolü” miladını doldurmuştur. ABD için başka bir güçlü düşman yaratma zamanı gelmiştir. Yeni düşman İran’dır ve bu ülkenin bölge ülkeleri tarafından tehdit olarak algılanması için güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda ABD, önce Afganistan’a daha sonra Irak’a müdahale ederek, İran’ın doğusundaki ve batısındaki rakiplerini ortadan kaldırmıştır. Daha sonra bu iki ülkeden çekilerek, İran’ın buralardaki güç boşluğunu doldurmasına izin vermiştir. Eğer bugün bölgede çok güçlenmiş bir İran varsa, bu aslında ABD’nin kendi elleriyle yarattığı bir durumdur. Dışarıdan bakıldığında, 2001 sonrası ABD’nin bölgedeki politikasının aslında İran’ın çıkarlarına hizmet ettiği görülmektedir. Amerika’daki stratejistler, Afganistan’ı ve Irak’ı ortadan kaldırmanın ve sonrasında bölgeden çekilmenin İran’ı güçlendireceğinin farkına varmışlardır. Ancak ABD’nin amacı, İsrail’in yayılmacı politikasını meşrulaştırmak için hedef olarak gösterebileceği bir düşman yaratmaktır. Bölge ülkeleri tarafından tehdit olarak algılanan İran, tam da bu role uygundur.

İran iç politikası bağlamında ABD’nin politikalarına bakıldığında, aslında Washington’un İslam rejimini desteklediği algısı oluşmaktadır. 1997 yılında seçilen İran Cumhurbaşkanı Hatemi, ılımlı reformcuların temsilcisi olarak Batı ile yakın ilişkiler kurmaya çalışmış ve bu konuda birçok tabuyu kırmayı başarmıştır. Gidişat İran’ın normalleşmesi yönünde ilerlerken, 11 Eylül sonrası ABD Başkanı Bush’un İran’ı “şer eksinine” yerleştirmesi, İran iç politikasındaki olumlu havayı tersine döndürmüş ve ülkedeki muhafazakârların elini güçlendirmiştir. 2005 İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, tam da Amerika’nın istediği gibi sert söylemli bir lider, Ahmedinejad ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde nükleer anlaşmadan sonra İran, ABD ile diyaloğa yaklaşırken; İran karşıtı Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi, İran’daki şahin kanadı ılımlılara karşı güçlendirmiştir. Rus Uzman Marianna Belekaya bu konuda, “İran’da Reisi’nin seçilmesi ABD’nin işine gelirdi. Ruhani ile sert oynamak zordur. Bu sebeple ABD, Ruhani’nin itibarını zedelemek için çalışmaktadır.”[1] demiştir.

Bu bağlamda Trump’ın Suudi Arabistan ziyareti ele alınırsa; Başkan’ın İran’ı hedef göstermesi aslında İran’ın elini güçlendirmektedir ve İran’da iç politika bağlamında İslam rejiminin meşruiyeti ve aynı zamanda rejimin İran toplumunu konsolide etme gücü artmaktadır. Üstelik genel tabloya bakıldığında, Ortadoğu ve İslam dünyasındaki sıradan Müslümanlar açısından şöyle bir görüntü mevcuttur: Bir tarafta neredeyse İsrail ile ittifak yapan, Filistin sorununa göz yuman ve İslam karşıtı söylemleriyle bilinen ABD Başkanı Trump ile aynı karede poz veren Suudi Arabistan; diğer tarafta da ABD ile ilişkisi bulunmayan, İsrail’i söylem bazında hedef alan ve eylem bazında İsrail’e karşı savaşan Hizbullah’ı destekleyen İran. İki ülkenin toplum ve devlet yapısına bakıldığında, Suudi Arabistan’da insan ve özellikle kadın hakları ihlalleri söz konusu iken; İran’da kadın hakları meselesi cumhurbaşkanı adayları seviyesinde tartışılmaktadır. Suudi Arabistan’ın yönetim biçimi monarşi iken; İran, “İslami Cumhuriyet”tir. Özellikle son seçimlerin çok çetin geçmesi, İran’da İslam rejiminin halk tarafından desteklendiğinin açık göstergesidir. Başka deyişle, Suudi Arabistan ülke düzenini güçlü bir monarşi ile sağlarken; Tahran seçimleri araç olarak kullanarak rejimin meşruiyetini sağlamlaştırmayı başarmaktadır. Bu farklılıklar üst üste konulduğunda, İslam dünyasındaki sıradan Müslümanların Suudi-İran rekabetinde İran’ı haklı görme eğiliminde olmaları doğal bir sonuçtur. Özetle, Trump’ın Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret, kısa vadede Suudi Arabistan’ın zaferi olarak görülse de uzun vadede İran’ın bölgede olumlu bir imajı oluşmasındaki en önemli adımdır.

Suudi Arabistan’ın silahlanmasına tepki olarak İran’ın da silahlanması beklenebilir. Bu bağlamda İran’a silah satan Rusya’nın tutumu önemlidir. Şimdiye kadar Rus yetkililerden ABD-Suudi Arabistan silah anlaşması ile ilgili hiçbir resmî açıklama gelmemiştir. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova 25 Mayıs tarihindeki basın toplantısında, “Yemen’de devam eden çatışmayı göz önünde bulundurduğumuzda, ABD ile Suudi Arabistan arasındaki silah tedariki anlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna sadece Yemen’deki durumu özetleyerek cevap vermiştir. Başka bir ifadeyle, silah anlaşması hakkında herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.[2]

Viktor Vladimirov’un Rusya’nın resmi tutumuyla ilgili kaleme aldığı makalesi şu başlığı taşımaktadır: “Donald Trump Suudi Arabistan’da: Moskova Neden Sessiz?” Makaleye göre Moskova’nın bu sessizliği, sadece ABD’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerinin seviyesini ve anlaşmaları yorumlamaya isteksizliğinden kaynaklanmamaktadır. Aynı zamanda bu durum, Trump’ın İran karşıtı söylemi ile Moskova’nın bir şekilde bağlantısı olmasından kaynaklanmaktadır. Yazarın görüştüğü Rusya Bilim Akademisi’nin Şarkiyat Enstitüsü Uzmanı Profesör Vladimir Sajin, Trump’ın, ilk ziyaretini Suudi Arabistan’a yapan tarihteki ilk ABD Başkanı olduğunu belirttikten sonra, ABD’nin amacının İran’a karşı askeri blok oluşturmak olduğunu ifade etmektedir. Uzmana göre, İran-Rusya ilişkileri çok karmaşıktır. Bir taraftan Moskova-Tahran arasında çıkar benzerlikleri vardır. İran’ın bölge ülkeleriyle çatışma içerisinde olması, Moskova’nın çıkarına değildir. Sajin düşüncelerini şöyle aktarmaktadır: “Eğer taraflar arasındaki karşıtlık doruk noktasına ulaşırsa ve Moskova taraf seçmeye zorlanırsa, hangi tarafı seçeceğini kestirmek zordur.”[3]

Yazarın görüştüğü ikinci uzman, ABD ve Kanada Enstitüsü Uzmanı, Yakın Doğu Çatışmaları Analiz Merkezi’nin Başkanı Aleksandr Şumilin’dir. Uzman, ziyaretin ABD’nin Ortadoğu ve Basra Körfezi bölgesinde nüfuzunun yeniden tesis etmesi anlamına geldiğini belirtmektedir. Uzmana göre Rusya, ABD’nin bölgeden geçici olarak çekilmesini Suriye’deki askeri konumunu güçlendirmek için fırsat olarak kullanmıştır. Böylece Rusya, bölge ülkeleri için bir çekim merkezi olmak istemiştir ancak bu durumun da sonu gelmiştir. Çünkü ABD’nin müttefikleri, ABD ile ilişkilerini eskisi gibi güçlendirmekte kararlı gözükmektedir. Tabi ki Moskova bundan mutlu değildir. Rusya, bölgedeki bütün kazanımlarını kaybetmiştir. Bu süreçten sonra Rusya ikinci planda tutulurken; ABD ön plana çıkacaktır. Uzmana göre, Moskova’nın sessizliği İran ve Hizbullah’ın koruyucusu görüntüsünü vermek istememesinden kaynaklanmaktadır. Kremlin, şimdi Rusya’nın Esad ve Suriye’deki müttefiklerine bağımlılığını azaltma çareleri arayışındadır. Bu bakımdan Moskova, Rusya-İran işbirliğinin sağlam olduğuna dair izlenim vermek istememektedir.[4]

Ria Novosti sitesinde yayınlanan Avigdor Eski’in, “Trump Bunu İstemiyordu: Ancak, Uluslararası Terörizmi Destekliyor” başlıklı yazısında yazar, İsrailli Uzman Yron Fridman’a atıfta bulunarak eğer Suudi Arabistan İran’la mücadelesinde başarılı olursa, ABD’nin verdiği silahlar İsrail’e doğrulacaktır, tezini savunmaktadır. Yazar İran’ın terörü desteklediğini, ancak bu desteğin Suudilerin terör örgütlerine sağladığı destekle kıyaslanamayacak derecede az olduğuna dikkat çekmektedir. Makalede, İran ve İsrail’in Rusya’nın arabuluculuğuyla müzakere masasına oturmalarına az kaldığı ancak böyle bir girişiminin artık mümkün olmadığını ileri sürülmektedir.[5]

Aynı sitede yayınlanan Veronika Kraşenninikova’nın, “Trump ve Generalleri Savaş Hazırlığında: Arap NATO’su Kime Karşı Yürüyecek?” makalesi de ABD’nin terörü beslediği tezini savunmaktadır. Yazara göre 350 milyar dolar, Rusya’nın yedi yıllık askeri bütçesine eşittir. Dolayısıyla bu harcama yapılarak alınan silahlar, Ortadoğu’daki büyük bir savaşın sinyalidir. Bu silahlar sadece Yemen’de değil; Suriye ve İran’a karşı da kullanılacaktır. Makalenin sonunda yazar, bu anlaşmanın Rusya için anlamını tartışmaktadır. Ona göre Rusya Suriye’de ABD, Katar ve Suudi Arabistan tarafından beslenen terörle savaşmaktadır. ABD’den gelen silahla güçlenen terör örgütleri, bölgede zafer elde ettikten sonra nereye gideceklerdir? Zaten Rusya’dan giden binlerce teröristler orada savaşmaktadırlar. Sonuç olarak, yazar Rusya’ya güneyden gelecek yeni savaşa hazırlanmasını önermektedir.[6]

Rusya’nın ABD-Suudi Arabistan işbirliğine nasıl tepki vereceğini öngörmek zordur. Moskova hem İran’la hem Suudi Arabistan’la hem de ABD ile ilişkilerini güçlendirerek, arabulucu rolü oynamak istemektedir. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov’un belirttiği gibi, “Moskova her zaman Amerikalılar ile İranlılar arasında ve Suudiler ile İranlılar arasında arabulucu olmak istiyor. Bu kolay değil. Ancak başka yol da yoktur.”[7] Bu, Rusya bütün kapıları açık tutmak istediğinin göstergesidir. Böylece Rusya, kendi konumunu güçlendirmiş olacaktır.

Bölgenin silahlanması sonucunda İran’ın silah alımı için yüzünü Rusya’ya döneceği tahmin edilmektedir. Dmitri Trenin’in dediği gibi, “ABD-Suudi Arabistan arasındaki 100 milyar dolarlık anlaşmadan sonra İran, silah için yüzünü Rusya’ya dönebilir. Ancak, Moskova’nın Körfez ülkelerini ötekileştirmemeye özen göstermesi gerekir.”[8] Bu durumda Rusya, İran’a silah satacaktır ancak bu silahın ölçüsüne dair çekingen davranabilir. Bu sebeple İran, silah alımı için Çin’i Rusya’ya tercih edebilir. Zaten Çin ve İran arasındaki silah ticareti konusu, yeni bir mesele değildir. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün verilerine göre, İran son 10 yıl içerisinde 1.135 miyar dolar değerinde silah alımı yapmıştır. Bu silahların büyük çoğunluğunu Rusya ve Çin sağlamıştır. 2007-2016 yılları arasında Rusya İran’a 804 milyon dolar değerinde silah satarken; Çin, İran’la bu zaman diliminde 316 milyon dolarlık silah ticareti yapmıştır.[9] Kısacası, eğer Rusya İran’a silah satışında çekingen davranacak olursa, bu boşluğu Çin kolayca kapatabilecektir. Ancak Çin de İran’ın hamisi olarak görünmek istemeyebilir. Zaten İran’ın Şangay İşbirliği Örgütü’ne tam üyelik sürecinin uzama sebeplerinden biri de, Çin’in örgütün ABD karşıtı kimliğini güçlendirmek istememesidir. Sonuç olarak, İran’ın Rusya ve Çin’le ilişkisi, ABD’nin bu iki ülkeyle ilişkilerinin Trump döneminde nasıl gelişeceğine bağlıdır.


[1] Марианна Беленькая, ‘Выборы в Иране. Какой президент выгоден России и миру’, 18.05.2017, http://carnegie.ru/commentary/?fa=69996

[2] Брифинг официального представителя МИД России М.В.Захаровой, Москва, 25 мая 2017 года, http://www.mid.ru/ru/foreign_policy/news/-/asset_publisher/cKNonkJE02Bw/content/id/2764894

[3] Виктор Владимиров, ‘Дональд Трамп в Саудовской Аравии: почему Москва замалчивает визит?’, 22 Май, 2017, http://www.golos-ameriki.ru/a/trump-saudi-russia-reax/3865869.html

[4] Aynı makale.

[5] Авигдор Эскин, ‘Трамп не хотел этого. Но он поощряет международный терроризм’, 26.05.2017, https://ria.ru/analytics/20170526/1495140713.html

[6] Вероника Крашенинникова, ‘Трамп и генералы готовят войну: против кого пойдет “арабский НАТО”?’, 19.05.2017, https://ria.ru/analytics/20170519/1494662862.html

[7] Марианна Беленькая, ‘Выборы в Иране. Какой президент выгоден России и миру’, 18.05.2017, http://carnegie.ru/commentary/?fa=69996

[8] https://twitter.com/DmitriTrenin/status/866318049992986624

[9] Farhad Daneshvar, ‘Russia, China main suppliers of Iran’s arms’, 21 February 2017, http://en.trend.az/iran/business/2723627.html