Rusya-Ukrayna Savaşı, 21. yüzyılı büyük ölçüde şekillendiren bir küresel kriz olarak gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Yol açtığı çok boyutlu güvenlik sorunları, devam eden jeopolitik depremler ve ağırlıklı olarak kendisini gösteren derin endişe-korku merkezli belirsizlikler itibarıyla bu savaş, iki ülke arasında olmaktan çıkmış ve uluslararası bir mahiyet kazanmaya başlamıştır. Zira Rusya-Ukrayna Savaşı ile birlikte sadece İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da sınırlar ilk defa bir savaşla değişmeye, değiştirilmeye çalışılmamakta; aynı zamanda Soğuk Savaş sürecinde inşa edilmiş ve sonrası itibarıyla da korunmaya çalışılan mevcut statüko ve bu bağlamda “barışı garanti ettiği” düşünülen “karşılıklı bağımlılık” anlayışı çerçevesinde “küresel işbölümü/paylaşımı” da ciddi manada bu krizin bir parçası olmaya başlamıştır. Dolayısıyla dünyamız devletlerin iradesini kırmayı, onları yeni bir uluslararası sisteme/düzene zorlayan çok boyutlu bir güvenlik sorunu ile karşı karşıyadır.
Burada her ne kadar bazı aktörler tarafından güvenlik endişeleri/arayışları sonucunda zaman zaman “nükleer savaş” olasılıkları gündeme getirilse de aslında bunun bir “kıyamet savaşı” olacağı noktasındaki ortak mutabakat, devletleri hasımlarına karşı başka “caydırıcı”, “ikna edici”, “boyun eğdirici” araç ve müdahale yöntemlerine yöneltmiş görünmektedir. Bu kapsamda karşımıza iki temel güvenlik sorunu çıkmaktadır: “Enerji” ve “gıda”. Bu iki güvenlik sorunu ile iç içe olan “tedarik/tedarik zincirleri” ile birlikte “güzergâh/koridorlar” mevzusu da göz önünde bulundurulduğunda, aslında birbirini tetikleyecek, domino etkisi yaratacak diğer sorunların da peş peşe geleceği görülmektedir. Örneğin göç hareketleri gibi.
Bu da bize aslında bu tür güvenlik sorunları üzerinden devletlerin sosyo-iktisadi yapılarını; dolayısıyla da iç ve dış politikalarını istikrarsızlaştırmayı, birlik-beraberliklerini bozmayı ve dirençlerini kırmayı hedef alan yeni bir süreci göstermekte. Nitekim bu güvenlik ikileminin bir sonucu olarak başta Avrupa olmak üzere, birçok coğrafyada ülkeler, birlikler stratejik pusulalarını kaybetmeye başladı. Gelecek endişesi taşıyan ve bu noktada “kaybedenler liginde” yer alma olasılığını derinden hisseden tüm devletler, yeni işbirliği arayışına girmiş bulunmakta. Bu bağlamda başta “enerji”, “gıda” ve “nakliye/ulaştırma koridorları” olmak üzere, çok boyutlu güvenlik sorunları ile karşı karşıya bulunan devletler, “güvene dayalı” yeni işbirliği arayışlarına hız vermiş durumda.
Enerji Güvenliğinde Yükselen Adres: “Orta Asya-Kafkasya”
Dünyada genel olarak kendisini göstermeye başlayan “istikrarsızlaşma” ve “bölünme” eğilimine karşı işbirliği arayışları ile bir anti-tez olarak ön plana çıkmaya başlayan Orta Asya-Kafkasya bölgeleri, bu bağlamda sahip oldukları potansiyeli yeniden inşa halindeki dünyaya birer yapıcı enstrüman olarak sunabilecek yegane adresler olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle de sahip oldukları enerji ve koridor/güzergahlar noktasındaki iki büyük stratejik-jeopolitik avantajın ötesinde, günümüz dünyasında değeri daha net bir şekilde anlaşılan “güvenilirlik” hususu burada en büyük ayırt edici özelliğini oluşturuyor.
Avrupa merkezli olmak üzere, tüm dünya açısından enerji güvenliği sorununun zirve yapmaya başladığı bir ortamda özellikle de Orta Asya ve Kafkasya ülkeleri, sahip oldukları enerji kaynaklarıyla birlikte bir “parlayan yıldız” durumundadır. Azerbaycan dışında Kafkasya bölgesindeki diğer ülkelerin koridorlar noktasında sahip oldukları jeopolitik-stratejik konum da hiç kuşkusuz bölgeyi çok boyutlu enerji güvenliği noktasında bir bütün olarak ön plana çıkarmaktadır.
Daha somut bir şekilde ifade etmek gerekirse, Orta Asya-Kafkasya bölgesinin enerji güvenliği noktasında “maliyetler” kadar güzergah bağlamında “kısa mesafeli” oluşu ve buradaki “güvenlik” boyutu da büyük bir avantaj olarak karşımıza çıkıyor. Daha da önemlisi söz konusu devletler, enerji tedariki/temini noktasında halihazırda büyük ölçüde sahip oldukları altyapı ile de başta Avrupa olmak üzere, doğusu ve batısı ile tüm devletlerin enerji sorununu giderme noktasında büyük bir potansiyele sahipler.
Gıda ve Lojistik Güvenliğinde Yeni Adreslere Duyulan İhtiyaç
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ortaya koyduğu önemli sonuçlardan biri de kendisini “tahıl krizi” ve “tahıl koridoru” bağlamında gösteren “gıda güvenliği” ile birlikte, başta teknolojik ürünler olmak üzere, günümüz dünyasının duyduğu bir çok ihtiyaçta kendisini gösteren üretim, tedarik/temin ve teslimat noktalarında yaşanan “lojistik-nakliye sorunları” olmuştur. Covid 19 pandemisiyle birlikte özellikle “dünyanın fabrikası” olarak nitelendirilen Çin menşeili ürünlerin tedariki ve nakliyesinde kendisini göstermeye başlayan sıkıntılar her ne kadar şu an için bir küresel kriz olarak nitelendirilmese de önümüzdeki 3-5 yıl içinde daha net bir şekilde etkisini göstereceği öngörülmektedir.
Buna iklim sorunu da eklendiğinde, dünyamız açısından daha komplike, derin ve geniş bir kaos ortamı kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla tüm insanlık açısından oldukça sancılı geçen, “ucu açık” yeni dünya düzeni inşa sürecinde güvenilir bir “stratejik pusulaya” ve bu bağlamda “umut adreslerine” ihtiyaç duyulmaktadır. Bu anlamda dünyanın alternatif yeni üretim fabrikalarına, lojistik-tedarik merkezlerine ihtiyaç duyduğu görülmektedir. Bir anlamda doğu-batı, kuzey-güney güzergahlarının merkezinde yer alan, ucuz ve nitelikli iş gücünün yanında bu üretimleri büyük ölçüde besleyecek hammadde kaynaklarına sahip olan bölgeler, hiç kuşkusuz söz konusu güvenlik endişelerinin önemli ölçüde telafisinde güvenilir birer “yapıcı partner” olmaya adaydır.
Bu noktada bölücü-ayrıştırıcı kamplaşma yerine işbirliğini merkeze alan adreslere tüm dünyanın büyük bir ihtiyaç duyduğu güncel-tarihsel örnekleriyle ortadadır. Birinci Dünya Savaşı’na yol açan kamplaşmalar ve düzen arayışları ile birlikte, İkinci Dünya Savaşı’nın önüne geçemeyen Milletler Cemiyeti ve son olarak Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte raf ömrünü büyük ölçüde doldurmuş olan Birleşmiş Milletlerin (BM) çaresizliği bunu bir anlamda mecbur kılmaktadır. Güven veren, daha hızlı hareket edebilen, etkin ve yapıcı küçük çaplı bölgesel işbirlikleri, kısa-orta vadede dünyanın karşı karşıya bulunduğu başta iklim, enerji, gıda, lojistik, ulaştırma ve koridorlar sorunları olmak üzere pek çok meselenin çözümünde kolaylaştırıcı olacaktır.
Güvene Dayalı İşbirliğinin Yeni Adresi olarak Türk Devletleri Teşkilatı
Bu bağlamda Türk Devletleri Teşkilatı (TDT), enerji merkezli-öncelikli yeni işbirliği arayışının bir koordinasyon adresi olarak ön plana çıkmaktadır. Üye devletler arasında öncelikli olarak siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel standartlarını yükseltme hedefinde olan TDT, bu çerçevede teşkilat içinde siyasi diyaloğu, teknik işbirliğini ve ortak eylemi esas alan bir yaklaşım ortaya koymaktadır. TDT’nin bu kapsamda, ilk etapta üye ülkelerin birbirini kalkındırmasını ve böylece refah-istikrar alanının yaratılmasını öncelikli kılan bir yol haritası benimsediği; akabinde ise buna daha geniş ölçekli bölgesel ve küresel bir boyut kazandırmayı hedeflediği görülmektedir. Bu kapsamda ortak tarih ve coğrafya merkezli TDT üyelerinin çok vektörlü bir dış politika güttüğü görülmektedir. Dolayısıyla TDT, kapalı bir yapı olmak yerine; çok vektörlü dış politika anlayışı ile tüm dünya ile iktisadi-ticari bazda işbirliğine açık, yatkın yeni bir adres olarak karşımıza çıkmaktadır.
Halihazırda üye devletler arasında ikili askeri işbirlikleri bulunan TDT yapılanmasına bakıldığında onun bir Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ), Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) gibi bir askeri yapılanma olmadığı görülmektedir. TDT üyesi devletler, dünyanın kutuplaştığı, kıyamet senaryolarının konuşulduğu bir ortamda bu tür askeri işbirliklerinin sürece katkı sağlamayacağının, bilakis kendilerini de hedef haline getireceğinin farkındadır. Dolayısıyla bu aşamada TDT’nin askeri bir yapıya dönüşmesine ihtiyaç duyulmamaktadır. Zaten böylesi bir irade ve arayış da söz konusu değildir. Nitekim TDT’nin kuruluş misyonunda ve kabul edilen belgelerde ve yol haritasında da böyle bir madde, hedef ve gündem bulunmamaktadır.
Dolayısıyla yeni dünya düzeni inşa sürecinde başta enerji olmak üzere, söz konusu güvenlik sorunlarını aşmaya yönelik arayışlarda Orta Asya-Kafkasya bölgesinde işbirliğini merkeze alan TDT, bir güven adresi olarak ön plana çıkmaktadır. TDT ve coğrafyası, sahip olduğu potansiyel ve evrensel işbirliği anlayışı ile daha müreffeh bir dünyanın inşasındaki yürüyüşünü devam ettirecektir.