Ukrayna’daki Rus birliklerinin komutanı Sergei Surovikin, 9 Kasım 2022 tarihinde Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’ya kontrolleri altındaki Herson’un bazı bölgelerinden Dinyeper Nehri’nin doğu kısmına çekilmelerinin ihtiyaç haline geldiği yönünde bir öneride bulunmuştur. Aynı gün içerisinde Şoygu, bu teklifi kabul ederek Rus birliklerinin geri çekilmesini emretmiştir.
Rusya’nın işgal ettikten sonra referandum gerçekleştirmek suretiyle ilhak ettiği dört bölgeden biri olan Herson’un bir kısmından Rus kuvvetlerinin çekilmesi kararı; zamanlama ve ortaya konulan iddialar göz önünde bulundurulduğunda, çok daha derinlikli ve dolayısıyla Rusya-Ukrayna Savaşı açısından bir dönüm noktası olarak da değerlendirilebilecek yeni bir döneme işaret etmektedir. Bu tespit, mevcut şartlar altında çok iddialı gibi görünse de savaşta gelinen aşama itibarıyla taraflar açısından bir mecburiyet olarak yorumlanabilir.
Nitekim Rusya perspektifinden bakıldığında Rus yetkililer, bunu “zor alınmış bir karar” olarak nitelendirmiştir. Moskova yönetiminin Ukrayna politikası bakımından böyle bir gelişmenin son derece ciddi bir karar olduğundan şüphe yoktur. Rus yetkililerin de açıkladıkları gibi bu, alınması zor bir karardır. Söz konusu zorluğun en önemli nedeni ise yukarıda da belirtildiği üzere, Herson bölgesinin Rusya’nın referandum düzenleyerek uluslararası hukuka aykırı bir şekilde ilhak ettiği dört bölgeden biri olmasıdır. Dolayısıyla Herson, Rusya’nın kanunlarına göre “Rus toprağı” olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden de çekilme hamlesinin Rus kamuoyunda rahatsızlık yaratması kaçınılmazdır. Bu noktada Rusya’nın Herson bölgesinin bir kısmını Ukrayna Ordusu’na bırakarak çekilmesinin çeşitli sebeplerinin bulunduğu ifade edilebilir.
Bunlardan ilki, savaşın ortaya çıkardığı durumdur. Zira Ukrayna Savaşı, Rusya için insani ve ekonomik maliyetiyle sürdürülebilir olmaktan çıkmaktadır. İnsani ve ekonomik maliyetin artması ise Rusya içindeki sosyo-ekonomik hoşnutsuzluğu tırmandırmaktadır. Hem Rus yöneticileri arasında hem de Rus toplumunun bir kesiminde Ukrayna’yla savaşın bir “yıpratma savaşı” olduğu ve bu savaşta Rusya’nın kazanan tarafta yer almadığı şeklindeki düşünceler ön plana çıkmaya başlamıştır.
Tahmin edileceği üzere mevzubahis durum, Rus yöneticiler arasında olduğu gibi toplum içinde de ayrışmaya yol açmaktadır. Bu kapsamda karar alıcılar, farklı seçenekleri değerlendirmek zorunda kalmaktadır. Nitekim gündeme gelen seçeneklerden birinin de Herson bölgesinin bir kısmının Ukrayna Ordusu’na bırakılarak savunma pozisyonuna geçilmesi olduğu ifade edilebilir. Yani Rusya, taarruz pozisyonundan uzaklaşarak savunma stratejisine geçmeyi seçmiş olabilir. Bununla birlikte kararın bir “stratejik geri çekilme” hamlesi olduğu da iddia edilmektedir. Fakat savaşın geldiği nokta itibarıyla yeni bir taarruzla neticelenecek taktiksel bir geri çekilme hamlesinin Moskova’nın işine ne kadar yarayacağı tartışmalıdır.
İkincisi; Rusya, Herson bölgesini kontrol altında tuttuğu Donbas’a karşı bir pazarlık unsuru olarak kullanma tercihinde bulunuyor olabilir. Hatırlanacağı üzere, 2022 yılının Şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri müdahalesinin başlamasından bir süre sonra Kremlin yönetimi, hedeflerini gözden geçirerek ilgisini Donbas çevresine yoğunlaştırmıştır. Yani Moskova açısından öncelikli hedef, Donbas bölgesini kontrol etmektir. Zaten Rusya’nın Herson bölgesine müdahale etmeden önce kullandığı temel argüman da Donbas’ın kontrol altına alınması söylemi üzerine inşa edilmiştir. Dolayısıyla Rusya, sürecin ve pazarlığın Donbas’la sınırlı olduğu mesajını vererek hem iç kamuoyunu hem de uluslararası kamuoyunu ikna etmek için çekilme hamlesini kolaylaştırıcı bir faktör olarak kullanabilir. Böylece başta Rus kamuoyu olmak üzere, uluslararası kamuoyu nezdindeki pozisyonunu-imajını tazeleme ve düzeltme yoluna gitme gereği duymuş olabilir. Bu da diplomasi masasında Rusya’nın elini daha da kuvvetlendirecek bir argümana dönüşebilir. Yani gelişmeler, Rus ve Ukrayna kamuoyunu ikna edici, “kazan-kazan” prensibine ve karşılıklı tavizlere dayalı bir süreci gündeme getirmiş olabilir.
Diğer taraftan Rusya’nın Herson bölgesinde referandum düzenlemiş ve bu bölgeleri ilhak ettiğini açıklamış olmasına rağmen böyle “zor” bir karar alması, mühim bir soruyu akıllara gerilmektedir. O soru ise şöyledir: Rusya ABD’yle daha büyük bir pazarlık yapmaya mı hazırlanıyor?
Aslında Rusya’nın uzun zamandan beri ABD’yle masaya oturmak istediği bilinmektedir. Nitekim Rus yetkililer, bunu defalarca dile getirmiştir. Dolayısıyla Rusya’nın Ukrayna’nın tamamını ele geçirme kararından vazgeçerek kontrol altında tuttuğu bölgelerin bir kısmından çekilmesinde, kendisini müzakerelere zorlayan gerekçelerin etkili olduğu söylenebilir.
Bu bağlamda birçok nedenden bahsetmek mümkündür. Bunlar; en başta da belirtildiği üzere, savaşın ağır maliyetiyle ilişkili olabilir. Fakat bundan ibaret değildir. Çünkü Ukrayna, savaş vesilesiyle her geçen gün daha da güçlenmektedir. Savaşın Ukrayna askerlerine getirdiği psikolojik üstünlük ve sağladığı ulusal birlik duygusu, Kiev’in elini rahatlatmıştır. Ayrıca ABD ve diğer Batılı devletler tarafından Ukrayna’nın silahlandırılması da ülkeyi mühim bir askeri güce dönüştürmektedir. Dolayısıyla modern silahlarla donatılmış ve savaş tecrübesi edinmiş bir Ukrayna Ordusu’nun Rus birlikler tarafından durdurulması kolay değildir.
Kuşkusuz savaşın uzaması, bir yandan Rusya’yı yıpratırken; diğer taraftan da Ukrayna’ya bazı askeri avantajlar sağlamaktadır. Bu nedenle de savaş, Rusya’nın küresel stratejisine zarar vermektedir. Örneğin Rusya-Ukrayna Savaşı, Trans-Atlantik ilişkileri güçlendirmiştir. Nitekim Rusya’nın Avrupa’yı ABD’den bağımsız bir kutup olarak konumlandırma arzusuna rağmen ABD ile AB arasındaki bağlar kuvvetlenmektedir. Hatta Almanya gibi Batı İttifakı içerisinde Rusya’yla stratejik ilişkileri bulunan bir devlet bile artık Moskova’yla ilişkilerini asgari seviyeye indirmiştir. Üstelik Berlin, Kiev’le olan münasebetlerini de geliştirme eğilimi içerisindedir.
Dahası Rusya, sadece Batı’da değil; aynı zamanda Batı dışı dünyada da yalnızlaşmakta ve hatta “terkedilme” sendromu yaşamaktadır. Bu durum, özellikle de Moskova-Pekin hattındaki münasebetlerde görülmektedir. Nitekim Rusya, Ukrayna’daki savaş konusunda Çin’den beklediği desteği alamamıştır. Ayrıca Çin, Orta Asya’da ve Rusya’nın sınır bölgelerinde Moskova’nın çıkarlarına aykırı adımlar atmakta ve etkisini arttıracak süreçler başlatmaktadır. Anlaşılacağı üzere Rusya-Ukrayna Savaşı, bir yönüyle Çin’e alan açmaktadır ve Moskova, bundan rahatsız olmuş olabilir.
Yeni sürece ABD açısından bakıldığında Washington yönetimi, muhtemelen Rusya’nın istediği kıvama geldiğini düşünmekte olup; onun daha da zayıflamasını istememektedir. Bu da savaşın en başından beri ortaya koyduğu ABD-Çin rekabetinde Rusya’yı Çin’den uzaklaştırma ve kendisine daha yakın kılma noktasındaki stratejisine uygun bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Kendisine karşı çok kutuplu dünya arayışında olan yapıya önemli bir darbe indiren ABD, anlaşılan o ki; Rusya ile Ukrayna arasında bir barış tesis etmek suretiyle Moskova’yı en azından nötr kılarak tüm hatlarıyla Çin’e yüklenmek istemektedir. Bu bağlamda Ukrayna Krizi ile istediği sonucu büyük ölçüde yakalamış görünmektedir.
Çin ise aşamalı olarak Rusya’yla birlikte savunduğu “çok kutuplu dünya düzeni” hakkındaki fikirlerinden uzaklaşarak ABD’yle uzlaşabileceğine dair sinyaller vermektedir. Yani Pekin’in Washington’la “kontrollü iki kutuplu” bir sistem arayışına girmiş olabileceği hususuna yönelik iddialar, muhtemelen Rusya’nın dikkatinden kaçmamıştır. Bu da Moskova’nın dış politikasını ve özellikle de büyük güçlerle olan ilişkilerini gözden geçirmesine sebebiyet vermektedir.
Kısaca özetlemek gerekirse Ukrayna’daki savaş, Rusya-Çin ortaklığına zarar verdiği gibi, ABD’nin “vekaleten savaşlar” noktasında Rusya’ya sert darbeler vurabileceğini göstermiştir. Elbette bu da ABD’nin Rusya’ya verdiği bir mesaj olarak yorumlanabilir. Moskova, Washington yönetiminin çıkarlarını gönüllü olarak kabul etmemesi halinde ABD’nin farklı yöntemlere başvurarak Rusya’yı zora sokabileceğini anlamıştır denilebilir.
Dolayısıyla Rusya’nın Herson’dan kısmen de olsa çekilmesi, Moskova’nın müzakereler için bazı adımlar atmaya hazırlandığı anlamını taşımaktadır. Dolayısıyla Rusya, müzakerelerin başlamasını en önemli hedeflerinden biri olarak görmektedir. Burada kuşkusuz Ukrayna’nın bu sürece vereceği tepki ve ortaya koyacağı yaklaşım da göz ardı edilmemesi gereken bir gerçekliktir. Muhtemelen bu noktada da ABD’nin “gizli diplomasisi” devrededir.