Röportaj

Zürih Uygulamalı Bilimler Üniversitesi, Kıdemli Öğr. Gör. Khaldoun Dia Eddine: “Güney Asya Bölgesi ve Hint Okyanusu, Giderek Artan Bir Gerilim Platformu Oluşturmaktadır.”

Bu kümelenmedeki üç zayıf unsur; siyasi irade ve kaynak eksikliği nedeniyle Avrupa, liderlik eksikliği nedeniyle Arap Dünyası, sömürü ve birlik eksikliği nedeniyle Afrika’dır.
İki komşu ülke arasında askeri bir savaş pek çok nedenden ötürü yakın gelecekte pek mümkün görünmemektedir.
Bir diğer seçenek ise statükodur, yani savaş yoksa barış da yok... Bununla gelecek nesiller ilgilenecek.

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Sınır anlaşmazlıkları konusunda birçok müzakere yapılmış olmasına rağmen Çin ve Hindistan arasında hala çözülememiş bir toprak egemenliği sorunu bulunmaktadır. Mevcut durumu koruyacak ya da sınır çatışmalarını önleyecek bir anlaşma mümkün görünse de taraflar henüz bir uzlaşmaya varabilmiş değildir.

Buradan hareketle Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Çin-Hindistan rekabetinin ve sınır anlaşmazlıklarının iki ülkeye ve küresel arenaya etkisini değerlendirmek üzere Zürih Üniversitesi Bilimler Üniversitesi Kıdemli Öğr. Gör. Khaldoun Dia Eddine’den almış olduğu görüşleri ilginize sunmaktadır.

1. Hindistan ve Çin arasındaki Fiili Kontrol Hattı’nın mesafesiyle ilgili anlaşmazlıklar kapsamında ne gibi kalıcı çözümler mümkündür?

Teknik olarak, herhangi bir kalıcı çözüm her iki tarafın da taviz vermesini gerektirecektir. Taraflar bu tür tavizlere ne kadar hazırdır? Bunu anlamak için motivasyonları (ve Fiili Kontrol Hattı’nın tarihini, ki bu konu kapsamı dışındadır ve siz çalışmanızda bunu kesinlikle ele aldınız) anlamak çok önemlidir.

Birkaç unsur göz önünde bulundurulabilir:

A) Tarih: Eski zamanlarda bu bölge uzak, ulaşımı zor ve fakir bir bölgeydi. Kimse burayı ele geçirmek ya da kontrol etmek için yatırım yapmaya hazır değildi. İngilizlerin sömürgeci güçlerini korumak için bölgeyi bölme ve istikrara kavuşturma denemelerinden sonra McMahon ve Durant gibi hatlara ilgi duyulmaya başlandı. Bu sayede İngilizler, Rusları ve Çinlileri İran, Afganistan, Hindistan ve Burma’daki çıkar bölgelerinden uzak tuttu. Bugünün devletleri, o zamanın süper gücü olan İngiliz imparatorluğunun hakim olduğu bir durumu miras aldılar. Bu durum değişti, üç büyük güç bölgede çıkarlarını korumak/elde etmek için mücadele ediyor. Bunlar; Hindistan, Çin ve Rusya’dır (ki Rusya, Fiili Kontrol Hattı’nda yer almamasına rağmen).

B) Kültür: Çinliler sabırlıdır, kapasitelerini geliştirmek ve hedeflerine ulaşmak için zamanı (kaynaklarına ek olarak) kullanırlar. Ayrıca itibar kaybetmeyi sevmezler, bu da daha sonra verebilecekleri tavizlere sınır koyar. Bu nedenle Çinliler, İngiliz imparatorluğunun mirasını kabul etmezler. 19. yüzyıldaki Afyon Savaşları sırasında İngilizler tarafından aşağılandıklarını düşünürler. Hintliler tüccardır, iyi bir karşılık almadıkça ellerindekini asla vermezler. Dalay Lama’nın Hindistan’da bir ayağı ile var olmasının etkisi -en azından kültürel ve ruhani olarak- önemli bir faktördür. Hindistan hükümetinin ve Batı’nın Dalay Lama’ya verdiği destek Çin’in pozisyonunu daha da kötüleştirmektedir.

C) Jeopolitik: Güney Asya Bölgesi ve Hint Okyanusu, giderek artan bir gerilim platformu oluşturmaktadır. Bu da güç dengesinin tüm aktörler için çok önemli olduğu anlamına gelmektedir. Söz konusu aktörler sadece yerel aktörler değil, aynı zamanda uluslararası aktörlerin de (ABD, Avrupa, Avustralya, Çin, vb.) bölgede mevcut bulunduğu anlamına gelmektedir. Uluslararası ilişkilerin karmaşıklığı, bu sorunun yabancı güçlerin müdahalesi olmadan her iki tarafça da çözülememesine neden olmaktadır.

D) Kaynaklar: Himalaya Bölgesi, Asya’nın su rezervidir. Özellikle iklim değişikliği nedeniyle her iki taraftaki tüm ülkelerin su kaynaklarına ihtiyacı vardır. Afganistan çevresinde yapılan analizler doğruysa (3 trilyon dolar değerinde olduğu tahmin ediliyor), sınır bölgesinin de bu tür kaynaklara sahip olması beklenebilmektedir.

İki komşu ülke arasında askeri bir savaş pek çok nedenden ötürü yakın gelecekte pek mümkün görünmemektedir. Ancak bu durum diğer savaş türlerini de ortadan kaldırmayacaktır. Bunlar; ekonomik savaş, istihbarat savaşı, ticari savaş, siber savaş, dünyanın diğer yerlerinde, özellikle de uluslararası ticaret yolları etrafında (örneğin Kuşak ve Yol Girişimi ile Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru-IMEC arasındaki rekabet) vekalet savaşları ve ayrıca deniz bölgesini kontrol etme çabası (bir taraftan Güney Çin Denizi ve Hindistan tarafından Andaman ve diğer adalar) olarak sıralanabilir.

Çatışmayı çözmenin tek ciddi yolu müzakereler olacaktır. Ancak bunun için birkaç koşulun mevcut olması gerekir:

  • Müzakere ve tavizlere yönelik siyasi irade.
  • İttifaklar ve koalisyonlar için zorlayıcı olmayan uluslararası ortam.

2. Büyük güçlerin bu meseleye yaklaşımını özetler misiniz? Bu anlamda Rusya, ABD ve Avrupa ülkeleri bu meseleye nasıl bakıyor?

Bugün her süper güç yeni pozisyonlar kazanmaya ve eskilerini güçlendirmeye çalışmaktadır. Bunun en iyi örneği Ukrayna’daki savaş ve yeni cepheler (küresel güney) yaratma ve koalisyonları genişletme/oluşturma çabasıdır (NATO’nun genişlemesi, Kuzey Kore-Rusya stratejik ittifakının güçlendirilmesi, AUKUS). Bölgedeki bazı gerilimler ilişkilerin ne kadar kırılgan olduğunu göstermektedir (Çin-Filipinler, Çin-Myanmar koalisyonu, Çin-Vietnam, Çin’in Sri Lanka’ya desteği, Fransa’nın Pakistan’a denizaltı satması, Çin-İran-Kuzey Kore işbirliği, vb.)

Bu kümelenmedeki üç zayıf unsur; siyasi irade ve kaynak eksikliği nedeniyle Avrupa, liderlik eksikliği nedeniyle Arap Dünyası, sömürü ve birlik eksikliği nedeniyle Afrika’dır. Bu da analizimizi, herhangi bir çözümün zayıf unsurların ya da onlardan birinin şu ya da bu şekilde (ekonomik hegemonya, kaynakların kontrolü, vs.) pahasına gelebileceğini söylemeye yönlendirmektedir.

Avrupa ülkeleri arasında Fransa, özellikle Çin’le temasını kaybetmeden Hindistan’la ilişkilerini (stratejik, nükleer ve askeri) geliştirerek önemli bir rol oynamaktadır. Fransa-Hindistan-Avustralya üçlü görüşmesi de Fransız varlığı ve etkisinin bir göstergesidir. Bu durum, 2021 yılında Fransa’nın QUAD’ın (ABD, Hindistan, Japonya, Avustralya) deniz tatbikatlarına katılımıyla da gösterilmiştir. Bunun motivasyonlarından biri de Fransa’nın Hint Okyanusu’ndaki varlığıdır.

3. Eğer iki ülke kesin bir mutabakata varamazsa yaşanan gerginliklerin önümüzdeki yıllarda aktif bir savaşı tetikleme ihtimali var mıdır?

Savaş asla göz ardı edilmemelidir. Her iki ülke de savaş yürütebilecek araçlara sahiptir ve Çin’in teknoloji (denizaltılar gibi askeri teknolojiler de dahil olmak üzere) ve mali kaynaklar açısından bazı avantajları, Hindistan’ın ise demografik avantajları vardır. Ancak her iki ülke de stratejik derinlikten yoksundur, bu da büyük ölçekli savaş yürütme isteklerini sınırlayabilir. Yerel eylemler 2020’deki gibi göz ardı edilmemelidir, ancak bunlar sadece diplomasiyi harekete geçirmek veya karşı tarafa mesaj göndermek için nedenler olacaktır.

Bir diğer seçenek ise statükodur, yani savaş yoksa barış da yok… Bununla gelecek nesiller ilgilenecek. Bu seçenek çok somut bir seçenek, bunu dünyanın birçok yerinde görüyoruz (Bosna Hersek, Kıbrıs, Kosova, Filistin, Myanmar, Doğu Kongo, vb.)

4. Hindistan ve Çin’in sınırdaki bu gerginlikleri denizlere taşıma ihtimali var mıdır? Son dönemde iki ülkenin denizlerdeki rekabeti hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Daha önce de belirtildiği gibi, Hint Okyanusu’nun kontrolü önemli bir faktördür. Çin coğrafi olarak bu okyanusun sınırında bulunmasa da okyanusun doğu girişinin kontrolü (Güney Çin Denizi), İran ve Pakistan’la ittifak (CPEC koridoru Kaşgar-Gvadar’a yatırım) ve Afrika’daki Çin yatırımlarını (Etiyopya, Kenya, vb.) korumak için Cibuti’deki Çin askeri üssünün varlığı yoluyla mümkün olabilir.

Rekabet şimdilik daha çok ticaret düzeyinde olacaktır (Kuşak ve Yol Girişimi ve IMEC arasındaki rekabet), ancak her iki taraf da yeni gemiler ve denizaltılar inşa ederek (veya satın alarak), uçaklarını güçlendirerek (Hindistan, Fransız uçakları Rafale’yi satın aldı) ve diğer ülkelerle ortak deniz tatbikatları yaparak deniz kuvvetlerinin hazırlıklarını arttırmaktadır.

Khaldoun Dia-Eddine
Khaldoun Dia-Eddine, Uluslararası İşletme kurumunda Orta Doğu ve Afrika İşletme Masası Başkanı ve Zürih Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (ZHAW) Yönetim ve Hukuk Fakültesi'nde kıdemli öğretim görevlisi ve danışmandır. Araştırma alanları Uluslararası İşletmecilik, Uluslararası Müzakere ve çok kültürlü yönetim konularına odaklanmaktadır. Bunun yanı sıra İslami Finans da dahil olmak üzere Orta Doğu ve İslam Dünyası'nda uzman olarak faaliyet göstermektedir. Birçok uluslararası konferansa katılmanın ve birçok farklı yayına sahip olmanın yanında İsviçre'deki çeşitli entegrasyon programlarında aktif olarak yer almış, bazı uluslararası müzakerelere katkıda bulunmuş ve çeşitli acil yardım kampanyaları yürütmüştür.
Berra KIZILYAZI
Berra KIZILYAZI
Kapadokya Üniversitesi İngilizce Mütercim ve Tercümanlık / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (Çift Anadal)

Röportaj

CAICT, Araştırmacı Bingyi Yang: “Çin, Yapay Zeka (YZ) Gelişimine Büyük Önem Veriyor.”

Çin’in gelişen dijital teknolojilerini ve yapay zeka çalışmalarını değerlendirmek üzere Ankara Kriz ve Siyasi...

Occidental Koleji, Doç. Dr. Igor Logvinenko: “Türkiye, Yenilenebilir Enerji Alanında Önemli İlerlemeler Kaydetmiştir.”

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), küresel enerji piyasalarının dönüşümünü, yenilenebilir enerjiye geçişin...

Central Lancashire Üniversitesi, Doktorant Sylwia Monika Gorska: “İşiba, Çin’le İlişkilerin İstikrara Kavuşturulmasının Öneminin Farkındadır.”

Japonya’daki Kishida Hükümeti’nin dış politikasını ve küresel jeopolitiği değerlendirmek üzere Ankara Kriz ve Siyasi...

Kazakistan KIMEP Üniversitesi, Doç. Dr. Maganat Shegebayev: “Etkili İletişim, Temel İnsani Beceriler Üzerine İnşa Edilmelidir.”

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), küreselleşen dünyada farklı kültürel geçmişlere sahip iş...