Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), yapay zekânın diplomatik süreçlerde etik ve güvenlik riskleri, diplomatik yazışma ve iletişimde dilsel ve kültürel farklılıkların yönetimi ile diplomatik müzakerelerde tarafsızlık ve adalet ilkeleri üzerindeki etkisini değerlendirmek üzere Uluslararası Strateji ve Bilgi Analizi Enstitüsü (IISIA) CEO’su ve Küresel Yapay Zekâ Stratejisti Takeo Harada ile gerçekleştirdiği röportajı dikkatlerinize sunmaktadır.
1. Deneyimlerinize dayanarak, yapay zekânın diplomatik süreçlerde kullanımıyla ilgili etik ve güvenlik endişeleri nelerdir?
Bürokrasinin diğer önemli alanlarında olduğu gibi, yapay zekânın diplomasiye uygulanması da emek gücünün verimliliğini en üst düzeye çıkarmak amacıyla yoğun bir şekilde tartışılmaya değerdir. Diplomasi, dil sanatının yanı sıra insan iletişiminin bir unsuru olup aynı zamanda bunu yürütenlerin sorumluluğuna dayanır. Bu bağlamda yapay zekânın diplomasiye uygulanması teorik olarak hem etik hem de güvenlik açısından aşağıdaki endişeleri gündeme getirmektedir:
Etik açısından, yapay zekâ için kullanılan her bir verinin, bugüne kadar küresel toplumda diplomatik olarak şekillendirilmiş etik perspektiflerden önceden dikkatlice incelenmesi gerekmektedir. Yalnızca uygun veriler temelinde elde edilen sonuçlar, müzakereler, belge hazırlama ve kamu ilişkileri için “doğru diplomatik dili” kullanmakla profesyonel olarak yükümlü olan diplomatlar için faydalı olabilir.
Güvenlik açısından ise yapay zekâyı günlük masa başı işlerinde kullanan diplomatlar, internet aracılığıyla dış aktörler ve hatta düşmanlar tarafından kolayca manipüle edilme riskine karşı son derece dikkatli olmalıdır. Yapay zekâ doğrudan internete bağlı olmasa bile uygunsuz verilerle önceden eğitilmediğinden emin olunmalıdır. Bir ülkenin diplomasisine entegre edildiğinde, büyük dil modelleri (LLM) kasıtlı olarak önyargılı vektörleştirilmiş veri kümeleriyle eğitildiğinde diğer ülkeler için propaganda aracı hâline gelebilir. Buna ek olarak, büyük dil modeli tabanlı sistemlerin sürekli kullanımı sırasında ortaya çıkabilecek “halüsinasyon” durumu, diplomaside ciddi sorunlara yol açabilir. Teknolojik olarak bu sorunun tamamen önüne geçmek mümkün olmadığından, diplomasiye sorunsuz bir şekilde entegre etmek isteniyorsa, insan değerlendirmesiyle titizlikle kontrol edilmesi gerekmektedir.
2. Yapay zekâ destekli sistemler, diplomatik yazışma ve iletişimde dilsel ve kültürel farklılıkları yönetmede nasıl bir rol oynamaktadır?
Büyük dil modellerinin (LLM) son yıllarda gösterdiği dramatik gelişme, dil ve kültür farklılıklarından kaynaklanan iletişim zorluklarını genel olarak aşmayı kolaylaştırmaktadır. Bu durum diplomasi için de geçerlidir. Modern diplomaside “İngilizce” ortak dil olarak kullanılsa da pek çok durumda her ülkenin yerel diliyle iletişim kurulması gerekmektedir. Bu nedenle geleneksel olarak diplomasi alanında yabancı dil yetkinliği yüksek diplomatlara ihtiyaç duyulmuştur. Ancak, en modern yapay zekâ algoritmalarının ulaştığı çeviri seviyesi oldukça yüksek olduğu için bu durum köklü bir değişime uğramaktadır.
Bu bağlamda, diplomatik yazışma ve iletişimde verimlilik hiç olmadığı kadar yüksek bir standarda ulaşmaktadır. Bununla birlikte, “insan” diplomatların gerekliliği devam edecektir; çünkü diplomaside bazen “sessiz kalmak” ya da “uygunsuz bir ifadeyle konuşmak” kritik bir öneme sahiptir ve yapay zekâ bu incelikleri yeterince kavrayıp uygulayamaz. Sonuç olarak, diplomasi insan odaklı kalmaya devam edecek, ancak yapay zekânın hızlı gelişimi ve uygulanması sayesinde belirli ölçüde otomatikleştirilebilecektir.
3. Sizce yapay zekâ, diplomatik müzakerelerde tarafsızlık ve adalet ilkeleri üzerinde bir etkiye sahip mi?
Diplomaside, bir ülkenin diğer ülkeler arasında arabulucu rolü üstlenmesi gereken durumlar olabilir ve bu süreçte tarafsızlık ve adalet ilkeleri kesinlikle gereklidir. Bu bağlamda, yapay zekânın aktif ve faydalı olabileceği alanın oldukça sınırlı olduğunu düşünüyorum. Yapay zekâ, veri ve bilgi toplama, bunları sıralama ve sınıflandırma konularında son derece başarılıdır ve karar alma süreçlerine destek sağlayabilir.
Ancak, diplomatik müzakerelerin tüm taraflar için başarılı bir sonuca ulaşabilmesi adına, arabulucunun müzakerelerin nihai aşamasında kaçınılmaz olarak belirli “değer yargıları” yapması gerekmektedir. Bu tür “değer yargıları” yalnızca “insan” diplomatlar tarafından gerçekleştirilebilirken, yapay zekâ ancak hesaplamaların kesin sonuçlarını sunarak bu yargıların temelini oluşturabilir. Şu anki küresel gerçekliklerde gördüğümüz gibi, bilgisayar gücü ne kadar gelişirse gelişsin diplomasi doğası gereği “insan odaklı” olmaya devam edecektir.