Siyaset Bilimci Rusif Hüseynov: “Komşularıyla ilişkilerini geliştirmesi gereken Ermenistan’dır.”

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

İkinci Karabağ Savaşı’nın ardından Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanabilecek normalleşme süreci tartışılmaya başlanmış ve taraflardan işbirliğine yönelik olumlu mesajlar gelmiştir. Bölgeye barış ve istikrar getirecek yeni bir sürecin tartışmaya açılması, gelecek için umut verici olsa da normalleşmenin bazı zorluklar barındırdığı bilinmektedir.

Bu kapsamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), bölgesel işbirliği ve istikrarın sağlanmasına yönelik arayışlar bağlamında Azerbaycan’da faaliyet gösteren düşünce merkezlerinden Topçubaşov Merkezi Başkanı Rusif Hüseynov’un görüşlerini dikkatlerinize sunmaktadır.

Rusif HÜSEYNOV

Topçubaşov Düşünce Merkezi Kurucu Ortağı ve yöneticisi olan Rusif Hüseynov, lisans eğitimini Bakü Devlet Üniversitesi’nde ve yüksek lisans eğitimini ise Tartu Üniversitesi’nde almıştır. Başlıca ilgi alanları; Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazanan ülkelerdeki sosyo-politik gelişmeler, donmuş çatışmalar ve etnik azınlıklar oluşturmaktadır. Ağırlıklı olarak Doğu Avrupa, Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya merkezli çatışma bölgelerini çalışmaktadır.


Sayın Rusif Bey, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki 44 günlük savaşın ardından tarafların bölgede barış ve istikrarın tesisi için nasıl adımlar atacağını öngörüyorsunuz?

Barış ve istikrarın tesisi, tüm bölge devletlerinin ortak çabalarını gerektirmektedir. Ancak buradaki asıl rol, Ermenistan’a aittir. Erivan, savaş sonrasında oluşan statükoyu ne kadar çabuk kabullenir ve Türkiye ile Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanırsa, normalleşme de o kadar mümkün olur. Bu çerçevede Azerbaycan, Ermenistan’a çeşitli projeler aracılığıyla yardım eli uzatabilir. Zira sınırlı kaynakları bulunan ve denize kıyısı olmayan Ermenistan’ın kârlı ekonomik projelere ihtiyacı vardır. Bu anlamda bölgesel bağlantıları sağlayacak projelerin ve ikili ticari işbirliğini arttıracak girişimlerin faydalı olacağı söylenebilir. Süreç adına bu tarz projeler, iyi niyet gösteren ön adımlar şeklinde hayata geçirilebilir.  

Türkiye ve Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin temel koşulları nelerdir? Tarafların bir orta noktada buluşması mümkün müdür?

Türkiye-Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde yaşanabilecek normalleşme süreçlerinin birbirleriyle bağlantılı olduğu söylenebilir. İlk olarak Bakü-Erivan hattındaki olası normalleşmeden bahsetmek gerekirse, yukarıda da belirttiğim gibi Ermenistan, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanımalı ve sınırların belirlenmesi için çalışmalara başlamalıdır. Ayrıca uzlaşı zeminini genişletmek için Erivan’ın Karabağ’daki Ermeni toplumunun yeniden Azerbaycan’a entegrasyonuna katkıda bulunması elzemdir. Ermenilerin yaşadığı yerler de bağlantı projelerine dahil edilebilir.

Ankara-Erivan hattındaki normalleşme için ise Ermeni tarafının sözde soykırım iddialarından vazgeçmesi gerekmektedir. Yine bu normalleşme süreci, Bakü ile Erivan arasındaki süreçte yaşanacak gelişmelerle de ilişkilidir. Dolayısıyla Ermenistan’ın İkinci Karabağ Savaşı’ndan sonra oluşan statükoyu kabullenmesi gerekmektedir.

Unutulmamalıdır ki; komşularıyla ilişkilerini geliştirmeye ve sınırlarını açmaya ihtiyacı olan Ermenistan’dır. Dolayısıyla Erivan’ın bu süreçle Ankara ve Bakü’den daha fazla ilgilenmesi gerekir.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Gürcistan Başbakanı İrakli Garibaşvili aracılığıyla kendisiyle görüşme talebinde bulunduğunu açıkladı. Paşinyan’ın bu adımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Paşinyan; küçük, denize kıyısı olmayan ve sınırlı kaynaklara sahip bir ülkenin lideri olarak Ermenistan’ın yıllardır kendisini içine düşürdüğü durumun farkındadır. Erivan, Azerbaycan’a karşı saldırgan politikası nedeniyle çok önemli bölgesel projelerin dışında kalmıştır. Ermenistan’ın hem Türkiye hem de Azerbaycan’la sınırlarını açması, yeni bir soluk alması gerekmektedir. Erivan’ın savaş sonrasında Moskova’ya artan bağımlılığı da Paşinyan’ın denge politikası uygulamasını gerektirmektedir. Bu anlamda Türkiye’yle ilişki kurmak, Ermenistan için mühim bir kazanım olacaktır. Bununla birlikte gerek Türkiye-Ermenistan gerekse de Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde herhangi bir arabulucuya ihtiyaç olmadığı da belirtilmelidir. İlişkilerin normalleştirilmesi için üçüncü aktörler olmadan da görüşülebilmelidir.

Türkiye’nin bölge ve komşu ülkeler arasındaki ortak işbirliğini artırarak barışı sürekli kılmak ve halkları birleştirmek arzusuyla ortaya koyduğu “Altılı İşbirliği Platformu” önerisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından beri bölge, sadece donmuş ve aktif olmak üzere çatışma alanlarına sahne oldu. Buna bağlı olarak istikrarsızlık arttı. Yıllardır zayıf ve parçalanmış bir Güney Kafkasya gerçeği var. Bu da bölge dışı güçlerin çıkarlarına hizmet ediyor. Bu bağlamda Türkiye’nin önerdiği 3+3 formatındaki bölgesel işbirliği, Kafkasya’da barış ve istikrar adına önemli bir girişim olabilir. Aslında bölge ülkelerinden üçü; yani Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan zaten büyük bir siyasi ve ekonomik işbirliği modeli oluşturmuştur. Bu deneyim, gelecekteki projeler için de şablon görevi üstlenebilir.

Hem Türkiye hem de Azerbaycan, bölgesel işbirliğinin getireceği fırsatların tüm devletlerin çıkarına uygun olduğunu belirtiyor. Sizce diğer bölgesel güçler bu sürece nasıl yaklaşıyor?

Türkiye ve Azerbaycan’ın öncülüğünde bölgesel bir platform kurulması gündeme gelmişse de 3+3 temalı işbirliği formatının bazı zorluklarla karşı karşıya olduğu açıktır. Örneğin Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sorunların ya da Rusya-Gürcistan hattındaki anlaşmazlıkların göz ardı edilmesi mümkün değildir.

Ayrıca geleneksel olarak Güney Kafkasya’yı kendi arka bahçesi olarak gören Rusya ve Türkiye’nin bölgede artan rolünden zaten rahatsız olan İran, söz konusu öneriye soğuk yaklaşabilir. Yine de bu format, en azından altı ülkeden yetkililerin yıllık zirveleri şeklinde bir diyalog başlatabilir. Bu da atılacak önemli ve somut bir adım olabilir.

Makalede yer alan görüşler, yazarın kişisel görüşleri olup, Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nin (ANKASAM) yayın politikasını yansıtmayabilir.

Ülviye FİLİYEVA ERKEÇ
Ülviye FİLİYEVA ERKEÇ
Ülviye FİLİYEVA ERKEÇ-Lisans eğitimini Bakü Devlet Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde tamamlayan Ülviye Filiyeva Erkeç, aynı zamanda Karabük Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden de mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, Aksaray Üniversitesi Kent Sosyolojisi Programı’nda sunduğu “Türk ve Rus Basınındaki Algılanışı ile Türkiye’ye Evlilik Yolu ile Göç Olgusu” başlıklı tezle elde eden Erkeç, Karabük Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Bölge Çalışmaları Bilim Dalı’ndaki yüksek lisans eğitimini de sürdürmektedir. Filiyeva Erkeç, ileri seviyede İngilizce, Rusça, Avarca ve Azerbaycan Türkçesi bilmektedir.

Röportaj

North Greenville Üniversitesi, Dr. Öğr. Üyesi Jong Eun Lee: “Rusya-Kuzey Kore İttifakı, Pyongyang İçin Daha Faydalı Olabilir”

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Kuzey Kore’nin Rusya’yla askeri-ekonomik işbirliğini ve bu...

Hindistan Birla Teknoloji ve Bilim Enstitüsü, Araş. Gör. Amit Kumar: “Çin’in Son Küresel İnisiyatifleri, Bölgesel Entegrasyon İçin Daha Sofistike ve Çok Boyutlu Bir Yaklaşımı...

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Çin’in bölgesel ve küresel politikalarını, dünya siyasetindeki...

Kapadokya Üniversitesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Tuğrul Keskin: “Ekonomideki Değişim, Amerikan Kültürünü ve Siyasetini de Değiştirdi.”

ABD Başkanlık seçimleri yaklaşırken, seçimlerin ABD dış politikasını ne yönde şekillendireceği, değişimler olup olmayacağı...

Dongseo Üniversitesi, Doç. Dr. Chris Monday: “Marco Polo Okurlarının Bildiği Gibi, Moskova Bir Durgun Su İken, Semerkant Bir Uygarlık Merkeziydi.”

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi, Kuzey Koridoru Projesi'nin önemini ve Rusya ile Çin'in...