Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Hindistan-Pasifik bölgesindeki güvenlik dinamiklerindeki değişimi, küresel siyasette toplumsal cinsiyet güvenliği kavramının ele alınış biçimini ve Güney Asya’nın güvenlik sorunlarını şekillendiren temel faktörleri değerlendirmek üzere Ritsumeikan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Astha Chadha ile gerçekleştirdiği röportajı dikkatlerinize sunmaktadır.
1. Sizce son yıllarda Hindistan-Pasifik bölgesinin güvenlik dinamikleri nasıl değişti ve evrim geçirmiştir?
Hindistan-Pasifik, başlangıçta belirli aktörlerin denizcilik eksenli bir güvenlik vizyonu olarak görülürken, günümüzde ekonomik ve toprak güvenliği üzerine yaşanan çatışmalar ve rekabetler dahil olmak üzere büyük jeopolitik faaliyetlerin merkezi haline gelmiştir. Bu kavramın resmi bir güvenlik politikasına dönüşümü, devletler arasındaki güvenin azalması ve bölgedeki mevcut statükoya yönelik meydan okumalar tarafından hızlandırılmıştır.
Bu dönüşümün en çok tartışılan yönleri, ABD, Avrupa ülkeleri ve Çin arasındaki güç dengelerindeki değişimler etrafında şekillenmektedir. Ancak Hindistan-Pasifik güvenlik algısını etkileyen diğer önemli unsurlar arasında Küresel Güney’in Batı merkezli liberal düzene meydan okuması, tedarik zincirlerinde hakimiyet arayışı ve Hindistan, Vietnam ve Brezilya gibi bölgesel güçlerin küresel siyasette yükselen etkisi yer almaktadır.
Bunun yanı sıra ortak küresel alanlar gibi yeni işbirliği alanları da çatışmalara zemin hazırlamaktadır. Örneğin, dış uzayın askeri amaçlarla kullanımı, siber alanın regüle edilmemesi ve iklim değişikliği ile pandemiler gibi ulus ötesi tehditlerle mücadelede kapasite farklılıkları bu tür gerilimleri artırmaktadır.
Bu dinamikler, Hindistan-Pasifik güvenlik tartışmalarının temel konuları olmaya devam edecek ve bölgedeki yeni stratejik ortaklıkların ve ittifakların şekillenmesinde belirleyici bir rol oynayacaktır.
2.Sizce küresel siyasette toplumsal cinsiyet güvenliği kavramı nasıl ele alınmaktadır?
Toplumsal cinsiyet güvenliği, geleneksel devlet merkezli güvenlik anlayışına meydan okuyan ve askeri tehditler, toprak bütünlüğü gibi konuların ötesinde insan güvenliği, çevresel güvenlik ve toplumsal cinsiyet güvenliği gibi unsurları ön plana çıkaran geleneksel olmayan güvenlik söyleminin bir parçasıdır. Bu bağlamda toplumsal cinsiyet güvenliği, güvenlik kavramını genişletmeye çalışan eleştirel yaklaşımlar içinde kendine yer bulmuş ve bireylerin refahını devletin temel hedeflerinden biri olarak ele alan Kadın, Barış ve Güvenlik (WPS) gündemi gibi çerçevelerde somutlaşmıştır.
Bu çerçeveler, çatışmaların kadınlar ve çocuklar üzerindeki orantısız etkisini azaltmanın en etkili yollarından birinin kadınların barış inşası, çatışma ve şiddet önleme süreçlerinde öncü roller üstlenmesi ve karar alma mekanizmalarına aktif katılımı olduğunu vurgulamaktadır.
Bununla birlikte toplumsal cinsiyet güvenliğini zayıflatan ve çözüm bekleyen çeşitli yapısal sorunlar mevcuttur. Bunlar arasında:
- Devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşlarında toplumsal cinsiyet perspektifinin yeterince ana akım haline getirilmemesi,
- Siyasal süreçlerde daha fazla kadının yer almasına yönelik siyasi iradenin yetersizliği, bu durumun toplumsal cinsiyet güvenliğinin diğer devlet hedeflerine kıyasla ikincil bir konu olarak görülmesine neden olması,
- Geleneksel ve toplumsal normların kadın-erkek eşitsizliklerini pekiştirmeye devam etmesi,
- Toplumsal cinsiyet güvenliği odaklı programlar için finansman eksikliği,
gibi meseleler yer almaktadır.
Bu sorunlar çözüme kavuşturulmadıkça toplumsal cinsiyet güvenliği küresel güvenlik politikalarında tam anlamıyla yer bulamayacak ve kadınların güvenliği ile barış süreçlerindeki etkin rolleri sürdürülebilir bir biçimde sağlanamayacaktır.
3.Güney Asya’daki güvenlik sorunlarını şekillendiren temel faktörler nelerdir?
Güney Asya’nın güvenlik yapısı, bölgenin tarihsel gerilimleri, kimlik temelli çatışmalar, ekonomik eşitsizlik, etkili bölgesel kurumların eksikliği ve siyasi istikrarsızlık gibi bir dizi karmaşık faktörden etkilenmektedir. Bu unsurlar, bölgesel ve bölge dışı aktörlerin kendi çıkarlarını gözeterek Güney Asya’daki güvenlik ve kalkınma perspektiflerini riske atan müdahalelerde bulunmasına elverişli bir zemin hazırlamaktadır.
Hindistan alt kıtasının sömürge dönemi bölünmeleri, Güney Asya’yı sınır anlaşmazlıkları, kaynak çatışmaları, kimlik sorunları ve artan sınır ötesi terörizm ile birbirine rakip devletlerden oluşan bir yapıya dönüştürmüştür. Buna ek olarak siyasi istikrarsızlık, ayrılıkçı hareketler ve ele alınmamış çevresel kırılganlıklar nedeniyle Güney Asya, Hint-Pasifik bölgesinin en fazla çatışma yaşayan bölgelerinden biri haline gelmiştir. ABD, Çin, Rusya ve Avrupa devletleri, bölgedeki jeopolitik etkinliklerini artırmaya çalışarak buradaki dengeleri etkilemektedir.
Öte yandan nükleer silahlara sahip üçlü yapı (Hindistan-Pakistan-Çin), bölgedeki silahlı çatışma risklerini artırmakta ve çatışma çözümü ile güven inşasına yönelik girişimleri büyük ölçüde geçersiz kılmaktadır. Bu faktörler, Güney Asya’daki güvenlik ortamının kırılganlığını derinleştirirken, bölgesel işbirliği ve istikrarın önündeki en büyük engelleri oluşturmaktadır.