Röportaj

Newcastle Üniversitesi, Leverhulme Erken Kariyer Araştırmacısı Dr. Maria Papageorgiou: “Çin’in Orta Doğu’daki Angajmanı Çok Yönlüdür.”

Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında gerçekleştirilen altyapı yatırımları, Çin’in Orta Doğu’daki ekonomik angajmanını derinleştirmektedir.
Konfüçyus Enstitüleri ve sağlık diplomasisi, Çin’in kültürel diplomasi araçlarıyla bölgedeki yumuşak güç stratejilerini güçlendirmektedir.
Çin’in Suudi Arabistan ile İran arasındaki arabuluculuk girişimi ve KİK ülkeleriyle stratejik ortaklıkları, bölgesel işbirliğini artırmayı hedeflemektedir.

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Çin’in Orta Doğu’daki yumuşak güç stratejileri, bunun küresel güç dengeleri üzerindeki etkisi ve bölgesel teknolojik işbirliklerini değerlendirmek üzere Newcastle Üniversitesi Leverhulme Erken Kariyer Araştırmacısı Maria Papageorgiou ile gerçekleştirdiği röportajı dikkatlerinize sunmaktadır.

1. Çin, Orta Doğu’da kültürel ve ekonomik yumuşak güç stratejilerini nasıl geliştirmektedir? Bu yaklaşım, bölgedeki ülkelerle ilişkilerini hangi yollarla güçlendirmektedir?

Çin’in Orta Doğu’daki angajmanı çok yönlüdür; ancak temel odağı, bölgedeki kilit ülkelerle uzun vadeli ortaklıklar inşa etmeyi amaçlayan ekonomik ve yumuşak güç girişimlerine dayanmaktadır. Çin’in stratejisinin merkezinde yer alan Kuşak ve Yol Girişimi (KYG), Orta Doğu genelinde altyapı projelerine yapılan kapsamlı yatırımları teşvik etmektedir. Bu projeler, limanlar, demiryolları ve enerji tesisleri gibi yatırımları içermekte ve özellikle Çin’in artan enerji ihtiyaçlarını karşılayan petrol zengini Körfez ülkelerine odaklanmaktadır. Aynı zamanda Çin, bölgedeki ülkelerin katılımını içeren çeşitli projeler başlatarak Pekin’in “kazan-kazan işbirliği” olarak nitelendirdiği bir yaklaşımı benimsemektedir.

Diplomatik düzeyde Çin, bölgedeki birçok ülkeyle ikili ilişkiler geliştirmiş, yıllar içinde ilişkilerini kapsamlı stratejik ortaklık seviyesine yükseltmiş ve aynı zamanda Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ile Arap Ligi zirvelerine katılarak çok taraflı platformlarda da yer almıştır. İran’ın Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) kalıcı üyeliği ve KİK ülkelerinin diyalog ortağı statüsü gibi gelişmeler, Çin’in bölge ülkelerini daha geniş bir Avrasya güvenlik ve ekonomik mimarisine dahil etme niyetini ve bu ülkelerin statü beklentilerini tanıdığını göstermektedir.

Ayrıca Çin’in Suudi Arabistan ile İran arasındaki diplomatik bağları yeniden tesis etmeye yönelik arabuluculuk çabaları ve 2001 tarihli bir güvenlik işbirliği anlaşmasını yeniden canlandırması, ülkenin yumuşak gücünün bölgedeki etkisini ve Körfez ülkeleriyle dengeli ilişkiler kurma çabasını göstermektedir. Bölgedeki barış ve istikrar, Çin’in ekonomik planları, ticaret yollarının güvenliği ve hatta KYG’nin sürdürülebilirliği açısından hayati önem taşımaktadır.

Ekonomik stratejisinin yanı sıra Çin, Orta Doğu’daki bağlarını güçlendirmek ve olumlu bir imaj inşa etmek için kültürel diplomasiyi de kullanmaktadır. Bunun önde gelen örneklerinden biri, bölgedeki birçok ülkede Konfüçyus Enstitülerinin kurulmasıdır. Bu enstitüler, Çin dilini ve kültürünü tanıtarak kültürel değişim ve farkındalığı artırmakta, Çin’i genç nesiller arasında olumlu bir şekilde tanıtmakta ve aynı zamanda Orta Doğulu öğrencilere Çin üniversitelerinde eğitim görmeleri için burslar ve akademik değişim programları sunmaktadır.

Çin’in yumuşak gücünün bir diğer önemli unsuru, medya etkisidir. CGTN Arabic gibi Çin devletine ait yayın organları, yerel izleyicilere yönelik haber ve eğlence içerikleri sunarak Çin dostu bir bakış açısı sunmayı ve Batı medyasının anlatılarına karşı bir denge kurmayı hedeflemektedir. Son olarak Çin, turizmi ve halklar arası etkileşimleri teşvik etmiş, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi yerlere Çinli ziyaretçilerin sayısında neredeyse %50’lik bir artışı teşvik etmiş ve Orta Doğu ülkelerinde düzenlenen spor etkinliklerini desteklemiştir.

Covid-19 salgını sırasında Çin, sağlık diplomasisini kullanarak kendisini sorumlu bir güç olarak göstermiş ve Orta Doğu’da olumlu bir imaj inşa etmiştir. Tıbbi malzeme, uzmanlık ve aşı sağlayarak özellikle Batı’nın yardımının sınırlı olduğu bir dönemde, kriz zamanlarında ortaklarını desteklemeye olan bağlılığını göstermiştir.

2. Çin’in Orta Doğu’daki varlığı, küresel güç dengelerini nasıl etkiliyor? Bu durum diğer büyük güçlerin stratejileri için ne gibi sonuçlar doğurmaktadır?

Çin’in Orta Doğu’daki artan varlığı, küresel güç dengelerini etkileyerek geleneksel ittifakları yeniden şekillendirmekte ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) uzun süredir devam eden hâkimiyetine meydan okumaktadır. On yıllardır Orta Doğu, ABD’nin kapsamlı askeri varlığı, silah ihracatı ve güvenlik ortaklıkları aracılığıyla büyük ölçüde etkisi altında olmuştur. Ancak ABD’nin odağını AUKUS ve Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) gibi ittifaklarla özellikle Hint-Pasifik bölgesine kaydırması ve Rusya’nın Ukrayna Savaşı bağlamında Suriye dışında sınırlı bir bölgesel varlığa sahip olması, Çin’e Orta Doğu’daki etkisini artırma fırsatı sunmuştur. Bu durum, küresel stratejik düzenlemelerde dalgalanma etkileri yaratmaktadır.

Çin, bu etkisini büyük ölçüde diplomatik ve ekonomik yollarla sürdürmektedir. Örneğin, Çin’in Suudi Arabistan ve İran arasındaki yakınlaşmayı kolaylaştırmadaki başarısı, askeri müdahaleler yerine diplomasiyle ilgilenen ülkeler için güvenilir bir ortak ve arabulucu olarak rolünü pekiştirmiştir. Ayrıca Çin’in Suudi Arabistan ve BAE gibi ABD’nin kilit müttefiklerine askeri teknoloji satabilmesi, onu Batılı askeri tedarikçilere alternatif bir seçenek hâline getirmekte ve ABD ile Orta Doğu ülkeleri arasındaki güvenlik ilişkilerinde çatlaklar oluşturmaktadır. Bununla birlikte Çin, ABD’nin bölgedeki kapsamlı güvenlik garantilerini tam anlamıyla ikame edebilecek durumda değildir.

Çin’in bölgedeki rolü, Ukrayna Savaşı sonrası ortaya çıkan enerji krizi ve İsrail-Filistin ile İsrail-İran çatışmaları gibi krizlerin Orta Doğu’yu yeniden ön plana çıkardığı bir dönemde daha fazla dikkat çekmiştir. Ancak Çin’in stratejisi bazı sınırlılıklar taşımaktadır. Çin’in tarafsız duruşu ve diplomatik varlığı memnuniyetle karşılanmış olsa da bölgedeki karmaşık güvenlik dinamiklerine doğrudan müdahalede bulunmadığı için ABD’nin sağladığı askeri varlık ve güvenlik ağına kıyasla eksik kalmaktadır. Örneğin Çin’in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne sunduğu beş maddelik kapsamlı ateşkes önerisi veya Hamas ile Fetih arasındaki birliği sağlamaya yönelik Pekin Deklarasyonu gibi bazı diplomatik girişimler sınırlı kalmış ve İsrail veya İran üzerinde ABD kadar etkili olamayacağını göstermiştir.

Çin’in bölgede artan varlığı ve daha olumlu bir imajı, ABD’nin bölgedeki müttefikleriyle ilişkilerinde gerilim yaratmakta ve bu ülkelerin uzun vadede sadece ekonomilerini değil, güvenlik politikalarını da çeşitlendirme arayışlarını güçlendirmektedir. Bu stratejik özerklik talebindeki artış, ABD’nin Orta Doğu’daki silah ihracatı, petrol fiyatları ve diğer ekonomik konular üzerinde önemli etkiler doğurmaktadır. Bu nedenle özellikle ABD, Orta Doğu’daki ittifaklarını ve taahhütlerini sürdürmek için stratejilerini yeniden değerlendirmeli ve Çin’in ekonomik nüfuzunun daha fazla genişlemesine izin vermemek adına daha iyi ekonomik alternatifler sunmalıdır. Aksi hâlde bu durum, özellikle gelişen teknolojilerin kullanımı bağlamında ulusal güvenlik sorunları yaratabilir.

3. Çin’in Orta Doğu ülkeleriyle olan teknolojik işbirliği, bölgesel teknolojik gelişimi nasıl destekliyor? Bu ortaklıkların gelecekteki potansiyeli sizce nedir?

Çin’in Orta Doğu ülkeleriyle olan teknolojik işbirliği, bölgenin dijital altyapısının, ekonomik çeşitliliğinin ve stratejik özerkliğinin gelişimini desteklemektedir. Bu ortaklıklar karşılıklı faydalara dayanmaktadır: Çin, dijital etkisini genişletmeyi ve teknoloji lideri olarak uzmanlığını göstermeyi hedeflerken, Orta Doğu ülkeleri ise ekonomilerini petrol bağımlılığından uzaklaştırmayı ve Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu gibi ulusal stratejileriyle uyumlu bir şekilde modernize etmeyi istemektedir. Bu işbirliği, Orta Doğu teknoloji ortamını şekillendirmekte ve hem yerel kalkınmayı hem de küresel güç dinamiklerini etkilemektedir. Bu işbirliğinin en görünür alanlarından biri, Huawei gibi Çinli şirketlerin liderlik ettiği altyapı geliştirme projeleridir. Örneğin Huawei, Suudi Arabistan ile dini hac ziyaretleri için dijital altyapıyı geliştirmek üzere işbirliği yapmakta ve Dubai ile havalimanını modernize etmek için ortak çalışmaktadır. Ayrıca Huawei, BAE’nin Siber Güvenlik Konseyi ve DEWA gibi kurumlarla yaptığı anlaşmalar yoluyla siber güvenlik çerçeveleri oluşturmakta ve fiber optik ağların kurulmasına katkıda bulunmaktadır. Çinli şirketler, ayrıca KİK ülkelerinde 5G ağlarının uygulanmasında da aktif rol almakta ve bu da Çin’in Dijital İpek Yolu girişimiyle uyumlu bir adımdır.

Bu yüksek teknoloji yeteneklerinin bölgeye aktarımı, dijital altyapıyı güçlendirmekte, ekonomik dayanıklılığı artırmakta ve Çin’in teknoloji sağlayıcısı olarak rolünü genişletmektedir. Buna ek olarak, Suudi Arabistan’da Alibaba’nın yatırımları ve Türkiye’nin Trendyol platformundaki çoğunluk hissesine sahip olması, Çin’in dijital ticaret alanındaki genişleme taahhüdünü göstermektedir. Ancak Batı’nın sunduğu alternatif fırsatlar, örneğin Microsoft’un BAE’deki yapay zekâ firması G42’ye yaptığı 1.5 milyar dolarlık yatırım, bölgedeki ekonomik ilişkileri ve bağlılıkları yeniden şekillendirebilir. Bu ortaklıklar, Orta Doğu’daki teknolojik gelişimin yanı sıra Çin’in bölgedeki uzun vadeli etkisini artırma potansiyeline sahiptir. Ancak, bu sürecin küresel rekabet dinamikleri ve Batı’nın artan katılımıyla nasıl şekilleneceği gelecekteki gelişmelere bağlıdır.

Dr. Maria Papageorgiou
Dr. Maria Papageorgiou, Newcastle Üniversitesi’nde Leverhulme Erken Kariyer Bursiyeri olarak görev yapmakta olup Çin-Rusya ilişkileri, Çin’in Orta Doğu’daki rolü ve gelişmekte olan teknolojilerdeki büyük güç rekabeti alanlarında uzmanlaşmıştır. Daha önce Exeter Üniversitesi, UCL, Bradford Üniversitesi ve SOAS’ta akademik pozisyonlarda bulunmuştur. Uluslararası ilişkiler teorisi, dış politika, Çin’in uluslararası bir aktör olarak rolü ve araştırma yöntemleri üzerine dersler vermiştir. Maria, üst düzey akademik dergilerde makaleler yayımlamış, medya ve düşünce kuruluşlarına yorumlar ve röportajlar sunmuştur. Ayrıca Çin’in Orta Doğu’daki rolü üzerine ABD Kongresi’nin ABD-Çin Ekonomik ve Güvenlik İnceleme Komisyonu’na ifade vermiş, İngiliz Savunma Bakanlığı’ndaki Stratejik Savunma İncelemesi için kanıt sunmuş ve 2024 yılında Seul’de düzenlenecek Askeri Alanda Yapay Zekânın Sorumlu Kullanımı Zirvesi’nde (REAIM) konuşmacı olarak davet edilmiştir.
Dilara Cansın KEÇİALAN
Dilara Cansın KEÇİALAN
Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Dilara Cansın KEÇİALAN, Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı'nda yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi alanında yüksek lisans eğitimini sürdüren Keçialan, ayrıca Atatürk Üniversitesi'nde Yeni Medya ve Gazetecilik bölümünde öğrenim görmektedir. ANKASAM'da Avrasya Araştırma Asistanı olarak görev yapan Keçialan'ın başlıca ilgi alanları Avrasya ve özellikle Orta Asya bölgesidir. İngilizce, Rusça ve az derecede Ukraynaca bilmekte olup Kazakça öğrenmektedir.

Röportaj

GABİM Genel Müdürü Dr. Faruk BOSTANCI: “Kuşak ve Yol Girişimi, Orta Asya Ülkelerinin Ekonomik Gelişimine Önemli Katkılarda Bulunmuştur.”

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Çin ekonomisinin gelişiminde Kuşak ve Yol Girişimi’nin...

Hazar Çevre Konsorsiyumu CEO’su Yernar Sailybayev: “Hazar Denizi, Tüm Kuzey Yarım Küre İklimini Doğrudan Etkilemektedir.”

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Hazar Denizi çevresindeki ekosistem ve iklim değişikliğiyle...

North Greenville Üniversitesi, Dr. Öğr. Üyesi Jong Eun Lee: “Rusya-Kuzey Kore İttifakı, Pyongyang İçin Daha Faydalı Olabilir”

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Kuzey Kore’nin Rusya’yla askeri-ekonomik işbirliğini ve bu...

Hindistan Birla Teknoloji ve Bilim Enstitüsü, Araş. Gör. Amit Kumar: “Çin’in Son Küresel İnisiyatifleri, Bölgesel Entegrasyon İçin Daha Sofistike ve Çok Boyutlu Bir Yaklaşımı...

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Çin’in bölgesel ve küresel politikalarını, dünya siyasetindeki...