ABD Başkanlık seçimleri yaklaşırken, seçimlerin ABD dış politikasını ne yönde şekillendireceği, değişimler olup olmayacağı tüm dünya tarafından merak edilmektedir. Bu konuda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Kapadokya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tuğrul Keskin’den almış olduğu görüşleri dikkatlerinize sunmaktadır.
1- ABD’deki seçimlere ilişkin genel görüşleriniz nelerdir?
Harris kazanırsa Amerika’nın dış politikasının ne olacağı konusunda, bilhassa Trump kazanırsa ne olacağı konusunda dünyada bir soru işareti var. Buna Ortadoğu’daki ülkeler, Çin, Avrupa’da dahildir. Ukrayna Savaşı dolayısıyla Avrupa, Trump’ın kazanmasından rahatsız. Çünkü İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan liberal dünya düzeni belli ölçütler içinde 1990’larda ortaya çıkan teknoloji devrimi sonrası biz şu an farklı bir dünyanın başlangıcının sınırlarındayız. Dünyadaki birçok siyasi aktör bir önceki dünyaya ait, buna Harris ve Trump da dahil. Amerika’nın dış politikasını bence anlayabilmek için ilk önce Amerikan toplumunu, Amerikan toplumundaki değişimi, Amerikan toplumundaki ekonomisindeki, kültüründeki, siyasetindeki değişim ve dönüşümleri de iyi algılamak gerekiyor diye düşünüyorum.
Amerika aslında 1900’lerin başından itibaren Ford Otomobil Fabrikası’nın band sistemini kurmasıyla birlikte, yani fabrikasyona geçmesi ve seri üretime geçmesiyle birlikte Amerika yavaş yavaş dünyaya açılmaya başladı. Çünkü iş dinamikleri değişmeye başladı. Yani bugünkü değişim, aslında o günde yatıyor ve bunu birçok insanın anlayamadığını düşünüyorum. Bilhassa 1980’lerde ve 90’lardaki değişimin işte bugüne yansıması, onu kaçırdılar. Türkiye de Amerikan dış politikasının değişimini kaçıran ülkelerden bir tanesidir.
Bu değişim nesilsel bir değişim. Yani 1912’deki Ford Otomobil Fabrikası’nın ortaya çıkışı, fabrikasyona geçmesi, Amerika’nın 1929 bunalımı, daha sonra Great Deal dedikleri Franklin Delano Roosevelt’in ortaya çıkarttığı yeni anlaşma, yani 1929 bunalımı sonrası, Amerika’nın ekonomisinin yeniden yapılandırılması, onunla birlikte otomobil sektörünün ortaya çıkması, Amerika’daki orta sınıfın 2. Dünya Savaşı sonrası altın yıllarını yaşaması, yani 1950’ler, 60’lar, 70’ler ve bununla birlikte Soğuş Savaş politikalarıyla Amerika, dünya sahnesinin 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bir hegemon güç olarak ortaya çıktı.
2- Amerikan dış politikasındaki değişimi tarihsel perspektiften nasıl değerlendirirsiniz?
Dünya, Soğuk Savaş’ta olduğu gibi eski dünya değildir. Soğuk Savaş’ın başlangıcıyla birlikte birçok ülke bağımsızlığını kazandı. Afrika’daki, Ortadoğu’daki, Asya’daki ülkeler, Hindistan, İsrail, Çin, Hindistan ve Pakistan’ın ortaya çıkması, Kuzey Afrika’daki ülkelerin bağımsızlıklarını kazanması. Amerika, dış politikasını, Soğuk Savaş dinamiklerine göre oluşturmuştu. Soğuk Savaş dinamikleri neydi? Sovyetler Birliği’nin propagandasına karşı gelmek için çeşitli kurumlar oluşturulmuştu. Örneğin Rand Corporation. Bu, 1946 yılında ABD Savunma Bakanlığı’nın kurduğu bir kurumdur.
Bugünkü Amerikan dış politikasını anlayabilmek için 1940’lardaki Amerikan dış politikasını da anlamak lazım. 1946’da kurulan Rand Corporation, belli ölçüler içerisinde Sovyetler Birliği’ni incelemek, anlamak ve ona karşı Amerikan Savunma Bakanlığı’nın, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın Sovyetler’e karşı oluşturacağı, uygulayacağı karar mekanizmalarını, anlayabilmek, onlara karşı bir tez oluşturabilmek için kurulmuş kurumlardan bir tanesiydi. Bunun gibi bir sürü kurum vardır.
Amerika tabii sanayileşmesini tamamlayıp orta sınıfını 1950’lerde yaratınca, mükemmel bir ortam oluşturmuştu. Bununla birlikte enerji ihtiyaçları, pazar ihtiyaçları vardı. Bir de Sovyetler’e karşı oluşturduğu bir dış politikası vardı. Pazar ihtiyaçları ve enerji ihtiyaçları da bu Sovyetlere karşı oluşturduğu dış politikayla paralellik arz ediyordu.
3- Amerika’daki korumacı politikaları açıklayabilir misiniz?
Amerika, dünyada küreselleşmeyle karşı karşıya kalan son ülkelerden bir tanesidir. Kendini korumayı başarmıştı. Neden? Hem ekonomik korumacı tedbirler hem de siyasi, kültürel korumacı tedbirler vardı. Yani Avrupa’da santimetre kullanırken burada inç kullanılıyor. Birçok birimde farklılıklar var. Bu korumacılığı içeriyor aslında. Amerika korumacı ve muhafazakar bir ülkeydi. Ama modernlik de vardı tabi. Yani bir modernliği olarak algıladığımız modernlik; Kurumlarla, şehirlerle birlikte, büyük sanayi şehirlerinin oluşması. New York’un, Pittsburgh’un, Detroit’in, o büyük araba şehirleri, fabrikaların, çelik sektörünün oluşması. 1990’lara gelindiğinde ne oldu? Sovyetlerin çökmesiyle birlikte Amerika’da bir IT endüstri ve teknoloji devrimi oluştu. Bu teknoloji devrimi bütün Amerika’yı ve dünyayı değiştirdi.
Amerika’da bugün insanların %62’sinden fazlası çevrimiçi platformlarda tanışıyormuş. Yani bu sosyal bir değişim. Ailevi ve kültürel bir değişim. Fakat bu siyaseti de etkiliyor. Ekonomiyi de etkiliyor tamamen değiştiriyor ve şekillendirmeye başlıyor. Asya’nın genelinde WeChat kullanılıyor: Çin, Japonya, Kore, Endonezya, Malezya, Bali. Para ödemesini onunla yapıyorsunuz. Böyle bir sisteme geçtik. Amerika’nın çıkardığı finansal sistem, kredi kartları 1950’lerde çıktı. Yani Türkiye’de herkes, Amerikan kültürü denildiğinde neyi anlıyor? American Express, Citibank, McDonald’s, bu tip şeyler. Bunların hepsi 1950’lerde ortaya çıkan şirketlerdir. Bunlar Amerikan kültürüyle fazla bağlantılı değil aslında.
Yani ekonomideki değişim, Amerikan kültürünü ve siyasetini de değiştirdi. Trump’ın bu kadar güçlü olmasının nedenlerinden biri de budur. Çünkü Trump artık orta sınıf olarak adlandırılan Amerika’nın bu insanların, beyazların, genelde kırsal kesimde yaşayan insanların sözcüsü gibi. Yani kırsal kesimde yasayan işini kaybetmiş, küreselleşmeden negatif olarak etkilenmiş kesimler için yeni bir umut kaynağı. ‘MAGA Movement’ dedikleri, ‘Büyük MAGA Hareketi’ dedikleri, Trump’ı destekleyen hareketin nerelerde güçlü olduğunu görüyoruz: Genelde kırsal kesimlerde. Bu insanlar, küreselleşmeden teknoloji şirketlerinden ve Amerika’daki şirketlerin diğer ülkelere ucuz işçi gücü dolayısıyla yatırım yapmasından etkilendiler. İnsanlar mutlu bir şekilde yaşıyorlardı kırsal kesimlerinde, evleri vardı, işyerleri vardı, aile dükkanları vardı. Bu insanlar değişti, küçük şehirlerde kimse kalmamaya başladı. Büyük şehirlere çocuklarını okutmak için gönderenlerin çocukları, geri dönmemeye başladı. Bunlar 1970’ler, 80’ler, 90’lar, günümüze kadar geldi. Soğuk Savaş’ta oluşturulmuş dış politika da belli ölçütler içerisinde değişmeye başladı.
4- Trump’ın güçlenmesinin arkasında yatan faktörleri açıklayabilir misiniz?
ABD’de alttan bir hareket geliyor. Bir sosyal hareket. Ve insanlar ‘ben niye savaşıyorum, niye Ukrayna’ya 100 milyar dolar para ödüyorum’ diyor. Yani Amerika’daki insanların %12.2’sinin sağlık sigortası yok. Bu büyük bir rakam ve işsizlik var, orta sınıf çökmüş, insanlar kiralarını ödeyemiyorlar. Böyle bir ekonomik bunalım da var Amerika’da, her ne kadar söylenmese bile. Bunun sonucu Trump giderek güçlendi. Yani Trump’ı destekleyen insanlara bakacak olursanız onun grubuna Başkan Yardımcısı olarak seçtiği J.D. Vance da dahil olmak üzere hep kırsal kesimden gelen insanlar. J.D. Vance’ın kendi sözü de var. ‘Biz niye Ukrayna’ya para ödüyoruz ki’ diyor. ‘Niye oraya gittik’ diyor. Yani Amerikalılar bu soruları sormaya başladılar. Bunu soranlar normal Amerikalılar.
5- Harris’in kazanması halinde dış politikada ne tür değişiklikler bekliyorsunuz?
Amerika’nın dış politikası Harris gelirse değişir mi? Hayır, Harris gelirse değişmez. Harris gelirse bu politika devam eder. Harris ve Walz’ın Amerika’nın dış politikasını değiştirebileceğini değiştirmek için gücü veya isteği olduğunu zannetmiyorum. Onların genelde büyük şirketlerin, New York’taki CFR yani Dış İlişkiler Konseyi, Soğuk Savaş döneminde kurulmuş düşünce kuruluşları ve Soğuk Savaş döneminde yetişmiş bürokratların veya siyasilerin bir yansıması olduğunu düşünüyorum. Ama bu kötü bir yansıma tabii. Bunlar, diğerleri gibi eski Amerikan bürokratları gibi zeki, akıllı, dünyayı tanıyan, bilen insanlar değil.
Kısacası Kamala Harris ve Waltz gelirse, ki gelme ihtimali biraz daha düşük, durum değişmez. Fakat bununla birlikte Trump’la birlikte büyük değişimlerin olacağı kanaatindeyim. Zaten herkeste bunu bekliyor. Zaten o yüzden birçok insan kurumlardan ayrıldı, ayrılıyor veya kasım sonrası seçimleri bekliyor.
6- Son olarak Amerikan toplumundaki değişim ve yeni dünya düzeniyle ilgili neler söylemek istersiniz?
Son 40 yılda Amerikan toplumu ve siyasetindeki değişimleri anlayabilmek için çok önemli kitaplar yazıldı. Robert Putnam’ın ‘Tek Başına Bowling: Amerikan Topluluğunun Çöküşü ve Dirilişi (Bowling Alone: The Collapse and Revival of American Community by Robert D. Putnam. 2000)’ veya Domhoff’un ‘Amerika’yı Kim Yönetiyor (Who Rules America, G. William Domhoff. 2022)’ Bu çalışmalar aslında Trump’ın MAGA sosyal hareketini anlamak için önemli yapıtlar. Türkiye açısından hangi adayın daha iyi olduğunun bence bir önemi yok, çünkü Türkiye kendi politikalarını belli ölçütler içinde aynı Amerika’daki başkan adaylarında olduğu gibi teknoloji devrimi öncesi ideolojilere dayandırıyor. Oysa teknoloji ve yapay zekayla farklı bir dünya geliyor. Bunun ipuçlarını biz Çin’den Amerika’ya kadar görebiliyoruz. Bence Trump sonrası Amerika da farklı olacak.