Türkiye ve Ermenistan, son dönemde normalleşme sürecine girdikleri yönünde açıklamalar yapmaktadır. İki ülke arasındaki ilişkilerin iyileşmesinden yana olan uzmanlar ise normalleşme girişimlerinin ilerlemesi için karşılıklı hoşgörünün önemine dikkat çekiyor.
Bu bağlamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Türkiye-Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan hattında cereyan eden gelişmelere ilişkin Ermenistan Siyaset Bilimi Merkezi Direktörü Benjamin Poghosyan’ın görüşlerini dikkatlerinize sunmaktadır.
Sayın Poghosyan, Ermeni cemaatinin Türkiye’deki temsilcileri bölgede uzun vadeli barış ve işbirliği koşullarının oluştuğuna inanıyor. Bu anlamda Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasına dair olanakları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bunun için hangi yöntemler etkili olacaktır?

Her devletin komşularıyla doğrudan görüşmeye ihtiyacı olduğu gibi, Ermenistan’ın da Türkiye’yle doğrudan temaslarda bulunabilmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak bu esnada taraflar arasındaki önemli anlaşmazlıkların devam ettiğini de açıkça anlamak gerekmektedir. Bu anlaşmazlıklar; Karabağ’ın gelecekteki statüsü, Türkiye’nin 2020 yılında meydana gelen Karabağ Savaşı’na doğrudan müdahil olması ve Türkiye’nin “Zengezur Koridoru”nun kurulmasına yaptığı vurgu gibi sorunlarla ilgilidir. Ancak bu görüş ayrılıklarına rağmen iki ülke, diplomatik ilişkiler kurma yolunda ilerlemeli ve Türkiye, Ermenistan’a yönelik ablukasını kaldırmalıdır. İki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler, yukarıda belirtilen konularla ilgili gelecekteki tartışmaların çözümüne yardımcı olabilir. Tarafların 2022 yılının sonuna kadar diplomatik ilişkiler kurabileceğine inanıyorum.
Sizce, Türkiye ve Ermenistan’ı birbirine bağlayan yeni ulaşım ve enerji koridorlarının inşası konusunda beklentiler ve riskler nelerdir?
Türkiye ve Ermenistan’ın Gümrü-Kars Demiryolu’nun yeniden açılması için çalışması gerekir. Bu rota, Rusya’yı ve Türkiye’ye bağlayan önemli bir demiryolu merkezi haline gelebilir. Şu anda Rusya, Türkiye’ye Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu üzerinden ulaşabilir; ancak Rusya ile Gürcistan arasındaki ilişkilerdeki gerginlik nedeniyle Moskova, alternatif bir demiryolu bağlantısını tercih edebilir. Türkiye ve İran’ın da demiryolu bağlantısı var; fakat Tebriz–Gümrü–Kars ek bir güzergâh olabilir. Türkiye’de artan elektrik talebi göz önünde bulundurulduğunda Ermenistan, Türkiye’nin mühim bir elektrik temin noktası olabilir. Türkiye pazarının potansiyeli, Ermenistan’da yeni nükleer santralin inşasının ticari olarak uygulanabilir hale getirilmesinde kilit bir rol oynayabilir.
Yeni ekonomik koridor fırsatlarının Türkiye ve Ermenistan’daki iktisadi koşullar üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gümrü-Kars Demiryolu’nun açılması, Ermenistan’ın Türkiye üzerinden Avrupa ve Ortadoğu’ya ihracatını arttırabilir. Ancak Ermenistan’ın ana ihracat pazarının Rusya olduğu, Avrupa pazarlarına ise Gürcistan’ın Karadeniz limanlarından da ulaşılabileceği göz ardı edilmemelidir. Türkiye, Ermenistan ablukasını sona erdirirse, Ermenistan’ın ekonomik durumu üzerinde kısa ve orta vadede önemli bir olumlu etki görmüyorum. Bu arada Türk lirasının aşırı devalüasyonu düşünüldüğünde Ermeni pazarı, ithal edilen ucuz Türk malları tarafından boğulabilir. Tarım ve tekstil sektörlerinde Ermeni üreticilere zarar verebilir. Dolayısıyla Ermeni Hükümeti, bu konularda çok dikkatli olmalıdır.
İkili ilişkiler konusunda hangi zorlukların üstesinden gelinmesi gerektiğini düşünüyorsunuz veya hangi problemler kolay çözülebilirlik özelliği taşımaktadır? Barışın kalıcı olmasını hangi eylemler mümkün kılabilir? Ayrıca Ermenistan’ın Türkiye ve Azerbaycan’la gelecekteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Güney Kafkasya’da uzun vadeli barış, ancak iki koşulun yerine getirilmesiyle mümkündür. Her şeyden önce, tüm dış aktörler, Rusya, Türkiye, İran, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB), yeni bölgesel güç dengesinin ana parametreleri üzerinde anlaşmalıdır. Rusya’nın ABD veya AB gibi bazı aktörleri dışlama girişimleri başarısız olacaktır. Bu kapsamda yeni uygulamaya konulan 3+2 formatı, kalıcı bölgesel istikrar için gerekli koşulları sağlayamamaktadır. İkinci koşul, çatışmaların karşılıklı tavizlere dayalı olarak çözülmesidir. Ermenistan, Karabağ Sorunu’nun uzlaşmaya dayalı bir çözümü için sürekli olarak ileri gitmekteydi. Erivan, AGİT Minsk Grubu eş başkanları tarafından geliştirilen ilke ve unsurlara dayanarak 2011 yılında Kazan Belgesi’ni imzalamaya hazırdı. Uzun vadeli istikrar ve barış, tüm tarafların hayati ulusal çıkarlarının ciddiye alınmasıyla mümkündür. Aksi takdirde, bir sonraki savaşın ne zaman olup ne zaman olmayacağı konuşulur.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın 15 Aralık 2021 tarihinde Brüksel’de yaptığı görüşmenin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
14 Aralık 2021 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen Ermenistan-Azerbaycan-AB üçlü toplantısı ve 15 Aralık 2021 tarihinde yapılan Aliyev-Paşinyan-Emmannuel Macron görüşmesi, taraflar arasındaki doğrudan temasların geliştirilmesi sürecinde atılan önemli adımlardı. Taraflar, Azerbaycan–Ermenistan–Nahçıvan ve Ermenistan–Nahçıvan–İran demiryollarının restorasyonuna yönelik ilerlemeye hazır olduklarını yinelediler. Toplantı sırasında üzerinde anlaşmaya varılan 10 Ermeni savaş esirinin serbest bırakılması, önemli ve güven verici bir davranıştı. Fakat Azerbaycan’ın Nahçıvan’a Ermenistan üzerinden pasaport ve gümrük kontrolü olmaksızın erişim talep etmesi ve aksi takdirde Azerbaycan kontrol noktalarını Laçin Koridoru boyunca yerleştirme tehdidinde bulunması nedeniyle rotaların yasal statüsüne ilişkin anlaşmazlıklar devam etmektedir. Bu arada Ermenistan, Laçin Koridoru’nu Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki iletişimin yeniden sağlanması konusuna bağlamaya yönelik her türlü girişimi reddediyor. 2024 yılının başlarında demiryolu bağlantısının başlamasına kadar taraflar bu konularda büyük ihtimalle farklı yorum ve algılara sahip olmaya devam edecektir.
Türkiye’nin bölge ülkeleri ve komşu devletler arasındaki ortak işbirliğini artırmak, barışı sürdürmek ve halkları birleştirmek arzusuyla ortaya koyduğu “Altılı İşbirliği Platformu”nu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Söz konusu format, Güney Kafkasya’daki rekabetleri kısa ve orta vadeli bir perspektifte yönetmek için ortak bir Türkiye-Rusya girişimidir. 2017 senesinde Rusya, Türkiye ve İran tarafından Suriye için başlatılan Astana Formatı’na benzemektedir. Ancak İran, Astana Süreci’nde eşit rol oynarken; buradaki birincil aktörler Türkiye ve Rusya’dır. Rusya; Türkiye’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyesi olduğunu, öyle de kalacağını ve ABD ve NATO’nun Türkiye üzerinden bölgede olacağını çok iyi anlamasına rağmen ABD ve NATO’nun Güney Kafkasya’daki doğrudan rolünü kısıtlamakla ilgilenmektedir. Yani Moskova, bölgesel jeopolitiğe yönelik doğrudan Amerikan müdahalesindense, Türkiye üzerinden dolaylı bir Amerikan varlığına sahip olmayı tercih etmektedir. Bu arada, bahsi geçen formatın oluşturulması, Türkiye’ye Güney Kafkasya’nın gelecekteki güvenlik mimarisine ilişkin tartışmalara katılması için yasal bir temel sağlamaktadır.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bölgesel işbirliğinin getirdiği fırsatların tüm devletlerin çıkarlarına uygun olduğunu belirtiyor. Sizce diğer bölgesel güçler, bu sürece nasıl yaklaşıyor?
Rusya’nın pozisyonundan daha önce bahsetmiştim. İran, bölgesel çatışmalarda her zaman bölgesel işbirliği yaklaşımını tercih etmektedir ve söz konusu formatının oluşturulması, İran’ın stratejik çıkarlarıyla uyumludur. İran, bölgesel gelişmeleri önemli ölçüde etkileyecek kaynaklara sahip değildir. Birincil çıkarı, bölgeyi ABD ve İsrail’in İran karşıtı faaliyetler için kullanmasını engellemektir. Bu bağlamda İran için Güney Kafkasya’da daha fazla Rusya; daha az ABD anlamına gelmektedir. Bu yüzden Tahran, Rusya’nın Güney Kafkasya’da artan rolünü destekleyecektir.
Bu arada İran, Rusya’yı bir tampon olarak görmekte ve Türkiye’nin bölgeye tam olarak hakim olmasına izin vermemektedir. Gürcistan, Rusya ile çatışması nedeniyle 3+3 formatını fikrini reddederken; Ermenistan, Rusya’nın katılma talebini reddedememektedir. Erivan için asıl zorluk, 3+2 formatının AGİT Minsk Grubu’nun rolünü daha da azaltarak Karabağ Meselesi’ndeki temel tartışma platformu haline gelmesi olasılığıdır.
Röportajda yer alan görüşler, uzmanın kişisel görüşleri olup, Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nin (ANKASAM) yayın politikasını yansıtmayabilir.
Bu röportajın orijinal hali 10 Ocak 2022 tarihinde The International Asia Today’da Rusça ve İngilizce olarak yayınlanmıştır.
Rusça versiyonu için tıklayınız: https://theasiatoday.org/interviews-ru/%d0%b1%d0%b5%d0%bd%d0%b8%d0%b0%d0%bc%d0%b8%d0%bd-%d0%bf%d0%be%d0%b3%d0%be%d1%81%d1%8f%d0%bd-%d0%b4%d0%b8%d1%80%d0%b5%d0%ba%d1%82%d0%be%d1%80-%d0%b0%d1%80%d0%bc%d1%8f%d0%bd%d1%81%d0%ba%d0%be%d0%b3/?lang=ru
İngilizce versiyonu için tıklayınız: https://theasiatoday.org/interviews/founding-director-of-yerevan-based-center-for-political-and-economic-strategic-studies-benyamin-poghosyan-i-believe-that-armenia-and-turkey-could-establish-diplomatic-relations-until-the-end/