Çin Dışişleri Bakanlığı görevine 31 Aralık 2022 tarihinde Çin Komünist Partisi 20. Kongresi’nde Merkez Komite üyeliğine seçilen Qin Gang atanmıştır. Bu durum, “Çin dış politikasında nasıl bir gelecek?” sorusunu tartışmaya açmaktadır. 2017-2021 yılları arasında Çin Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak görev yapan Qin,[1] 2021 senesinde de Çin’in Washington Büyükelçisi olmuştur. Qin, kariyerinde Çin’in İngiltere ve Avrupa Birliği’yle (AB) münasebetlerine odaklanmış olsa da Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) ilişkilere de mühim katkılarda bulunmuştur.[2] Bu nedenle de Pekin yönetiminin Qin’in Dışişleri Bakanlığı vesilesiyle Batı’yla ilişkilerinde bir restorasyon dönemi başlatmaya hazırlandığı ifade edilebilir.
Uluslararası sisteme ilişkin gelecek tahayyüllerini tartışmaya açan pek çok uzman tarafından Çin’in Batı’yla ilişkilerini onarması değil; rekabeti tırmandırması beklenmektedir. Zira Pekin yönetimi, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS gibi yapılar aracılığıyla Rusya’yla birlikte çok kutuplu dünya talebini dile getirmektedir. Fakat çok kutupluluk arayışlarının Çin-Batı ilişkilerinde rekabeti arttırması, her iki tarafın da kaybettiği bir oyuna dönüşmeye başlamıştır. Zira önceki ABD Başkanı Donald Trump döneminde başlayan ticaret savaşları, Joe Biden yönetimiyle birlikte QUAD ve AUKUS aracılığıyla Çin’e yönelik jeopolitik kuşatmanın genişlediği ve diplomatik baskının arttığı bir süreci beraberinde getirmiştir.
Bilhassa ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin 2 Ağustos 2022 tarihinde Tayvan’ı ziyaret etmesi ve ABD’nin Hindistan’la birlikte Tibet bölgesi sınırında askeri tatbikat ifa etmesi, Washington yönetiminin Çin’in sinir uçlarıyla oynayarak yumuşak karnının farkında olduğu mesajını iletmesine yol açmıştır. Dolayısıyla süreç, Kuşak-Yol Projesi aracılığıyla koridorlara egemen olmak ve yeni hegemon güce dönüşmeyi arzulayan Çin açısından sıkıntılı bir duruma evrilmeye başlamıştır.
ABD ise Çin’le olan karşılıklı bağımlılık ilişkisinden ve Çin’in bir anlamda dünyanın üretim atölyesi olmasından ötürü ciddi iktisadi kayıplar yaşamaktadır. Yani kazan-kazan temelli ilişkilerin tercih edildiği uluslararası politikada Washington-Pekin hattındaki münasebetler, her geçen gün kaybet-kaybet mantığına evrilmektedir. Oysa devletler, kendi ulusal çıkarlarına öncelik veren pragmatik ve dolayısıyla realist yapılardır.
Bahse konu olan pragmatizme geçiş açısından Rusya-Ukrayna Savaşı’nın bir dönüm noktası olduğu ifade edilebilir. Çünkü Pekin, Moskova’nın yanındaymış gibi görünse de savaşın uzamasından rahatsızdır. Bunu bizzat Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, 15-16 Eylül 2022 tarihlerinde Özbekistan’ın kadim şehri Semerkant’ta düzenlenen ŞİÖ Liderler Zirvesi’nde Rus mevkidaşı Vladimir Putin’e iletmiştir. Nitekim Rusya, savaş esnasında da Çin’den beklediği desteği görememektedir. Hatta savaş sebebiyle Batı’nın Çin’e ilişkin beklentilerinin de arttığı görülmüştür. Nitekim Pekin’in Moskova yönetimini savaşı sonlandırma noktasında ikna edebileceği ifade edilmektedir. Bu kapsamda iki önemli hadiseden bahsetmek gerekmektedir. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un 4 Kasım 2022 tarihinde gerçekleştirdiği Pekin ziyareti oldukça mühimdir. Zira Scholz’un Pekin ziyareti esnasında Şi’den Rusya-Ukrayna Savaşı’nda arabuluculuk yapmasını istediği belirtilmektedir.[3]
Esasen Çin’in de uluslararası hukuk ve toprak bütünlüğü vurgusu üzerinden yaptığı açıklamalar, savaşta Rusya’nın zafer elde etmesini destekleyen bir konumlanmadan ziyade; savaşın sona ermesini talep eden bir duruşu ortaya koymaktadır.
İkinci kritik gelişme ise 2022 yılının Kasım ayında G20 Zirvesi vesilesiyle Biden ile Şi arasında gerçekleşen görüşmedir. Söz konusu görüşmede nükleer silahlanma ve nükleer silah kullanma tehdidi hususunda iki liderin yaptığı açıklamalar, bir noktada Pekin’in Moskova’nın kullandığı söylemlerden duyduğu rahatsızlığı göstermiştir. Zirvede Biden’ın farklılıklara rağmen işbirliği alanlarına vurgu yapması da mühimdir.[4]
Bahse konu olan açıklamalar hem Çin’in hem de ABD’nin aralarındaki rekabetin derinleşmesini istemediğini göstermiştir. Bu anlamda tarafların kontrollü bir iki kutupluluğa geçiş noktasında dahi pazarlık yaptığı öne sürülebilir. Fakat taraflar arasındaki arayış, Rusya’nın öngördüğü “çok kutupluluk” anlayışından uzak bir görüntü sergilemektedir. Bu noktada Rusya açısından “Pin-Pon Diplomasisi”nin tekerrür ettiği ve Moskova’nın bir kez daha Pekin’e güvenerek yalnızlaşma riskiyle karşı karşıya kaldığı söylenebilir. Çünkü Çin, sistem değişecekse bile, bunu Rusya gibi kuvvet kullanımı yoluyla yapmak istememektedir. Aksine işbirliğini merkeze alan kazan-kazan temelli bir ilişki biçimi geliştirme çabası içerisindedir. Son dönemde verilen mesajlar da bunu teyit eder mahiyettedir. Tayvan Krizi’yle birlikte sıcak çatışma riskinin artması, bloklar değil; işbirliği köprüleri inşa etmek istediğini belirten Pekin’i Batı’yla ilişkilerinde yeni açılımlar yapmaya zorlamıştır.
Tahmin edileceği üzere ABD’nin Çin politikasındaki temel müttefiki, AUKUS’ta da yer alan İngiltere’dir. Bu nedenle de ABD’de Büyükelçi olarak görev yapmış ve aynı zamanda İngiltere’yi bilen Qin’in Çin Dışişleri Bakanı olması, Pekin’in Batı’yla ilişkilerini restore etme çabasının somut bir çıktısı olarak değerlendirilebilir. Bu yüzden de ilerleyen dönemde Çin’in Rusya’yla arasına biraz daha mesafe koyarak Batı’yla ilişkilerinde gerilimi düşürecek adımlar atacağı öngörülebilir.
Sonuç olarak Çin, Batı’yla ve özellikle de ABD’yle ilişkilerinde rekabetin ön plana çıkması halinde bunun kendisine zarar vereceğini görmektedir. Elbette rekabetin karşılıklı bağımlılık sebebiyle ABD ve Batılı müttefiklerine de olumsuz yansıyacağı aşikardır. Bu yüzden de taraflar işbirliği yapabileceği alanları ön plana çıkaran kopatımanlaşmaya dayalı bir arayış içerisindedir. Qin’in Çin Dışişleri Bakanı olması da bundan kaynaklanmaktadır.
[1] The Us-China Business Council, https://www.uschina.org/about/bio/ambassador-qin-gang, (Erişim Tarihi: 31.12.2022).
[2] Aynı yer.
[3] Cenk Tamer, “Can Germany Be a “Driving Force” on Europe’s China Strategy?”, ANKASAM, https://www.ankasam.org/can-germany-be-a-driving-force-on-europes-china-strategy/?lang=en, (Erişim Tarihi: 31.12.2022).
[4] Mehmet Seyfettin Erol, “Are USA and China Shifting from a New Cold War to a New Understanding?”, ANKASAM, https://www.ankasam.org/are-usa-and-china-shifting-from-a-new-cold-war-to-a-new-understanding/?lang=en, (Erişim Tarihi: 31.12.2022).