Analiz

ABD Seçimleri Sonrası Enerji Politikalarında Olası Değişim

ABD’nin faaliyet gösteren yedi ihracat terminali ve yapım aşamasındaki beş terminal, 2030 yılına kadar Avrupa’nın talebini karşılayacak yeterli LNG’yi sağlayacaktır.
ABD Kongresi’nde Çin’i hedef alan “yabancı kirlilik ücreti” için iki partili destek halihazırda mevcuttur.
Enerji diplomasisi ve jeopolitiği başta Anglosakson ve Kıta Avrupası’nı ciddi sınayan ve bir nevi dış politika reflekslerini test eden dönemlerden geçmiştir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Enerji ve iklim işbirlikleri, kesintiye uğrama olasılığı yüksek olan konuların başında gelmektedir. Avrupalılar, küresel enerji piyasaları ve jeopolitik dinamiklerdeki önemli değişiklikler karşısında ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde yıl sonunda gerçekleşecek Başkanlık Seçimleri sonrasında meydana gelebilecek olası büyük değişimlere hazırlık yapmaktadır.[1] ABD’de seçimler yaklaşırken 21. yüzyıl jeopolitiği açısından vazgeçilmez öneme sahip enerji politikalarıyla ilgili yeni soru işaretleri baş göstermeye başlamıştır. Özellikle dış politikada ciddi bir şekilde sınanan ABD, Joe Biden’ın popülist söylemleriyle bu konuda değişime gitmiş ve enerji jeopolitiği alanında başlıca kazanımlar elde etmiştir. “Yeşil Dönüşüm” adı altında ABD’de petrol ve gaz regülasyonunun azalması, yeşil vergilendirmenin gündeme gelmesi ve kademesiz geçişler ekseninde çoğu eyaletten oy oranının azaldığını söylemek mümkündür.

Biden’ın izlemiş olduğu yeşil enerji politikaları başta güney ve doğu eyaletlerinde artan rüzgâr enerjisi ve güneş enerjisi yatırımlarıyla istihdam alanı yaratmıştır. Nitekim atılan adımlar sonucunda özellikle orta eyaletlerde petrol ve gaz üreticisi konumunda bulunan muhafazakâr Amerikalıların desteği azalmıştır.

Öte yandan küresel ölçekte yaşanan olayları sıralamak ve bu durumların olası etkilerini iyi gözlemlemek oldukça önemlidir. Enerji diplomasisi ve jeopolitiği, başta Anglosakson ve Kıta-Avrupası’nı ciddi bir şekilde sınayan, aynı zamanda bir nevi dış politika reflekslerini test eden dönemlerden geçmiştir. Batı’nın nezdinde Asya-Pasifik bölgesinde Çin’e karşı atılan adımların zayıf olduğu düşünülürken, Orta Sahra bölgesinde ortaya çıkan darbelerle birlikte Rus etkisinin Afrika üzerinde Çin’le birlikte artış göstermesi, özellikle enerji hammaddeleri ve nadir toprak elementlerine olan erişimin stratejik bir şekilde yön değiştirmesine neden olmuştur.

Rusya-Ukrayna Krizi’yle birlikte yeşil enerji dönüşümü yavaşlatılmış, bunun yanı sıra arz-güvenlik ekseninde kesintisiz ve daha az maliyetli enerji denklemleri aranmaya başlanmıştır. Baz santrallerin devreye girmesi ve enerji depolama çalışmalarının hız kazanmasıyla birlikte Avrupa kıtası bu krizden kıl payı kurtulmuştur. Bu duruma ek olarak Orta Doğu’da İsrail-Hamas çatışmalarıyla başlayan istikrarsız bir alan yaratma çabalarına bağlı olarak Husilerin Kızıldeniz’de tedarik yollarını tehdit etmesi, kısmi olarak petrol fiyatlarını arttırmış ve dolaylı olarak küresel enflasyonun pekişmesine yol açmıştır.[2]

ABD’nin faaliyet gösteren yedi ihracat terminali ve yapım aşamasındaki beş terminal, başkanlık seçimlerinden bağımsız olarak 2030 yılına kadar Avrupa’nın talebini karşılayacak yeterli sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) sağlayacaktır. Ancak ABD’nin LNG arzının büyümeye devam edip etmeyeceği konusu belirsizdir. Ukrayna’daki savaş sürerken Avrupa’nın ABD enerji tedariklerine karşı artan bağımlılığı, Brüksel’i tedarik zincirlerini daha çok çeşitlendirmeye itebilir.

Avrupalılar, Donald Trump döneminin çalkantılı hatıralarıyla beslenen Cumhuriyetçi bir başkanlık sistemi ihtimali konusunda giderek daha çok endişelenmektedir. Ancak ikinci bir Biden yönetimi de siyasi baskıyla birlikte enerji ihracatını kısıtlayabilir. Her iki durumda da Avrupa’nın stratejik egemenliğini artırarak doğal gaz ve diğer enerji kaynakları için alternatif ortaklıklar araması beklenmektedir. Yine de ABD önemli bir tedarikçi olarak kalacaktır.

Kısacası, enerji konusundaki transatlantik ticaret gündemi, ABD başkanlık seçimlerinin galibi fark etmeksizin gergin kalacaktır. İkinci bir Biden yönetimi, enerji geçişinde Avrupa’yla yakın çalışmak istediğini söylese de korumacı dürtüler devam edecektir.

Trump yönetiminin ticaret konusunda Avrupa’yı Çin’e nazaran yetersiz bulması ve AB’nin Karbon Sınır Ayarlama Mekanizması’nı (CBAM) uygulaması bu gerilimleri artıracaktır. Trump, ticaretle ilgili iklim gündeminde işbirliği yapmak istemeyecektir, ancak ABD ve Avrupa, Çin’i hedef alan CBAM benzeri bir sistem üzerinde birlikte çalışabilir. ABD Kongresi’nde Çin’i hedef alan “yabancı kirlilik ücreti” için iki partili destek halihazırda mevcuttur. Bir sonraki ABD yönetimi, CBAM’i ayarlamaya açık bir blok olduğu takdirde, Çin’in emisyonlarını azaltması için AB’yle işbirliği yapmayı çekici bulacaktır. Biden bu durumu iyi bir iklim politikası olarak değerlendirirken, Trump muhtemelen bu durumu  Çin’in haksız ticaret uygulamalarını cezalandırmak olarak değerlendirecektir. Her iki durumda da mevcut yönetim altında başlatılan kritik hammaddeler konusundaki ABD-AB işbirliği, Çin’e karşı birleşik bir transatlantik yaklaşım amacıyla başka bir alan sağlayabilecektir.[3]

Biden’ın 2022 Enflasyon Azaltma Yasası (IRA), federal hükümet ve özel sektör tahminlerine göre, düşük veya sıfır karbon teknolojileri için 10 yıl boyunca yaklaşık 800 milyar ila 1,2 trilyon dolar arasında vergi teşvikleri sağlamaktadır. Trump ise IRA’nın bazı unsurlarını eleştirmiş ve 2024 kampanya web sitesinde “Sosyalist Yeşil Yeni Anlaşmayı” ortadan kaldıracağını taahhüt etmiştir. Eski Trump yönetimi yetkililerinden oluşan muhafazakâr gruplar, IRA’nın tamamen yürürlükten kaldırılmasını açıkça talep etmektedir. Ancak Cumhuriyetçilerin tam kontrolü sağlamadığı sürece, IRA’nın önümüzdeki yıllarda “güvende” olacağı düşünülmektedir. Commodity Insights’tan Patrick Luckow, “Bu vergi kredilerinin birkaç yıl boyunca oldukça dayanıklı olacağını düşünüyorum” şeklinde konuşmuştur. Mosby ve Luckow, Cumhuriyetçilerin tam kontrolü ele geçirmesi durumunda bile IRA’nın tamamen ortadan kaldırılmasının olası olmadığını vurgulamışlardır. Bu durumun sebebi, bu yasanın yatırımlarının büyük çoğunluğunun Cumhuriyetçi eğilimli ve sallantılı eyaletlerde bulunmasıdır.

ABD’nin önde gelen yenilenebilir enerji pazarı olan Teksas, IRA ve 2021 Altyapı Yatırım ve İstihdam Yasası ile desteklenen temiz enerji ve ulaşım projeleri için yaklaşık 75 milyar dolarlık özel sektör ve federal fon çekmiştir. Güneş enerjisi ve batarya üretim merkezi olarak yükselen Georgia, California’dan daha fazla, yaklaşık 39 milyar dolarlık temiz teknoloji yatırımı duyurmuştur. Ayrıca Alabama, Arizona, Indiana, Kentucky, Louisiana, Kuzey Carolina, Ohio, Güney Carolina, Tennessee ve Batı Virginia gibi eyaletler de Biden yönetimi altında temiz teknoloji alanında önemli yatırımlar almışlardır. Karbon yakalama ve hidrojen projelerini destekleyen politikalar, bu teknolojilerin petrol ve doğalgaz endüstrisiyle uyumlu olması ve geniş siyasi destek görmesi nedeniyle daha az risk altındadır. Örneğin “mavi” hidrojen, gaz kullanılarak üretildiği için mevcut gaz altyapısıyla taşınabilen ve depolanabilen fosil yakıtların yerine geçen uygulamalara sahip olarak değerlendirilmektedir.[4]

Trump ve Biden’ın enerji politikaları büyük ölçüde farklılık göstermektedir. Trump döneminde enerji politikaları genellikle fosil yakıt üretimini ve kullanımını teşvik etmeye odaklanmıştır. Kömür ve petrol endüstrileri desteklenirken, çevresel düzenlemeler gevşetilmiştir. Aynı zamanda ABD, Paris İklim Anlaşması’ndan da çekilmiştir.

Biden yönetimi ise iklim değişikliğiyle mücadele ve sürdürülebilir enerjiye geçiş üzerine odaklanmaktadır. Paris Anlaşması’na geri dönüş yapılarak karbon emisyonlarını azaltma çabaları yoğunlaştırılmıştır. Bunun yanı sıra yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar teşvik edilmiştir. Biden’ın politikaları, enerji verimliliğini artırmayı ve temiz teknolojilerin geliştirilmesini desteklemeyi amaçlamaktadır.

Gelecekteki seçim sonuçları, ABD’nin enerji politikaları üzerinde büyük bir etkiye sahip olacaktır. Trump’ın tekrar seçilmesi durumunda, enerji politikalarının fosil yakıtlara yönelik olması ve düzenlemelerin gevşetilmesi beklenirken, Biden’ın yeniden seçilmesi durumunda ise sürdürülebilir enerji ve iklim politikalarının güçlenmesi beklenmektedir. Kongre’deki parti kontrolü de bu politikaların uygulanmasında kritik bir rol oynayacaktır.

Sonuç olarak ABD’de Trump ve Biden’ın enerji politikaları arasında belirgin farklılıklar bulunmakta olup, gelecekteki seçim sonuçları ülkenin enerji dönüşümü ve iklim değişikliğiyle mücadele stratejileri üzerinde belirleyici faktör olacaktır.


[1] “US Energy Policy After the 2024 Elections”, GMF, Alix Frangeul-Alves Douglas Hengel, https://www.gmfus.org/news/us-energy-policy-after-2024-elections, (Erişim Tarihi: 19.02.2024).

[2] “In 2024, Americans Must Decide What Energy Costs Mean to Their Vote”, The Epoch Times, https://t.ly/8WV9r, (Erişim Tarihi: 28.01.2024).

[3] “Big Oil boomed under Biden. So why does it hate him?”, Financial Times, https://www.ft.com/content/d64b1fc1-59b6-4fbd-8a88-8d786e4df474, (Erişim Tarihi: 09.05.2024).

[4] “Feature: US energy transition faces ‘pivotal moment’ in 2024 election.”, S&P Global, https://www.spglobal.com/commodityinsights/en/market-insights/latest-news/electric-power/062524-us-energy-transition-faces-pivotal-moment-in-2024-election, (Erişim Tarihi: 25.06.2024).

Ömer Faruk PEKGÖZ
Ömer Faruk PEKGÖZ
Gazi Üniversitesi-Enerji Sistemleri Mühendisliği

Benzer İçerikler