2022 yılının Temmuz ayı, Pakistan ile İran arasında sınır güvenliği ve bölgesel barışın sağlanması temalı görüşmelerin yoğun bir şekilde yapılmasına tanıklık etmiştir. Bu kapsamda gerçekleşen en dikkat çekici görüşme ise 20 Temmuz 2022 tarihinde Pakistan ve İran heyetlerinin sınır güvenliği ve bölgesel barış ortamının sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla bir araya gelmesidir. Söz konusu toplantıyı önemli kılan temel husus, sınır bölgelerinde ticaret merkezlerinin kurulması yoluyla tesis edilecek bölgesel kalkınma ve karşlıklı bağımlılık durumunu önceleyen bir kararın alınmasıdır.[1]
Hiç şüphesiz iki ülkenin sınır güvenliği denildiğinde akla Belucistan coğrafyası gelmektedir. Zira Belucistan, İran-Pakistan sınırında yer alan ve iki devletin de en geri kalmış bölgelerini teşkil eden coğrafyanın adıdır. Sınırın Pakistan tarafında Belucistan Eyaleti’nde yaşayan Beluçlar, İran’da ise Sistan-Belucistan Eyaleti’nin bir parçası olarak hayatlarını sürdürmektedir. Bu anlamda Beluçlar, yaşadıkları coğrafyalarda yer alan Pakistan’ın Gwadar ve İran’ın Çabahar Limanlarını göz önünde bulundurarak esasen deniz ticareti bakımından verimli bir alanda bulunduklarını düşünmektedir. Bu da Beluçları, ekonomik olarak geri kalmadıkları; bilinçli uygulanan devlet politikaları sebebiyle geri bırakıldıkları düşüncesine yönlendirmektedir. Bahse konu olan durum ise Beluçların politik bilinçlerini arttırmakta ve her iki ülkede de ayrılıkçı Beluç hareketlerinin görülmesine sebebiyet vermektedir. Üstelik bu ayrılıkçı hareketlerin önemli bir kısmı silahlı mücadele yöntemini içselleştirmiştir. Bu yüzden terör eylemleri gerçekleştirmektedir.
İki ülkenin müşterek problemi olmasına rağmen Belucistan coğrafyasındaki ayrılıkçı hareketler, sık sık İslamabad ile Tahran’ı karşı karşıya getirmektedir. Çünkü Pakistan ve İran, sınırdaş iki ülke olarak işbirliği ve rekabet süreçlerini bir arada yaşamaktadır. Her şeyden önce Pakistan’ın bir Sünni-İslam ülkesi olması ve Suudi Arabistan’la yakın münasebetlerinin bulunması, Tahran nezdinde birtakım rahatsızlıklar yaratmaktadır. Buna karşılık İran’ın Şii yayılmacılığı şeklinde nitelendirilebilecek mezhepçi stratejisi bağlamında Pakistan Şiileriyle olan temasları da İslamabad yönetiminin tehdit algılarını derinleştirmektedir. Özellikle de Tahran yönetiminin Pakistan Şiilerinden oluşan Zeynebiyyun Tugayı’nı dini ve ideolojik anlamda mobilize ederek bir vekalet savaşçısı şeklinde kutsal yerlerin korunması argümanı doğrultusunda Suriye İç Savaşı’nda savaştırması, Pakistanlı karar alıcılarda ciddi rahatsızlıklar yaratmıştır. Zira bu grubun ilerleyen dönemde da İran’ın çıkarları doğrultusunda Pakistan’da bir vekil aktör olarak kullanılmayacağının herhangi bir garantisi yoktur.
Bilindiği gibi Pakistan, mezhepsel şiddetin yüksek olduğu ve Şiilere yönelik saldırıların ön plana çıktığı bir ülkedir. Bu ortamda yeryüzündeki tüm Şiilerin koruyucusu olduğunu iddia eden İran, Pakistan Şiilerine karşı da ilgisiz değildir. Bu da taraflar arasındaki gerilimin dönem dönem tırmanmasına sebebiyet vermektedir.
Bununla birlikte iki devletin de zaman zaman konjonktürel ve taktiksel olarak ayrılıkçı Beluç örgütleri birbirine karşı kullandığı öne sürülmektedir. Nitekim çeşitli terör saldırılarının ardından İranlı yetkililerin İslamabad’ı ve Pakistanlı yetkililerin de Tahran’ı suçlayan açıklamalar yaptığı hatırlanmaktadır. Lakin sınırın bir tarafında Beluç devletinin kurulması, yaratacağı özendirici etki hasebiyle diğer aktörün de istemeyeceği bir durumdur. Bu yüzden de tarafların ayrılıkçı Beluç örgütleri, karşı konjonktürel ve taktiksel olarak bazı dönemlerde birbirine kullandığı iddiası doğru olsa bile; iki ülke, sınır güvenliğinin tesis edilmesi ve bu bağlamda toprak bütünlüklerinin sürdürülebilmesi noktasında birbirine muhtaçtır.
Son dönemde Pakistan’daki Beluç ayrılıkçılığının artış gösterdiği aşikardır. Özellikle de Kuşak-Yol Projesi’ni istikrarsızlaştırmak isteyen aktörlerin ayrılıkçı Beluç örgütleri desteklediğini söylemek mümkündür. Üstelik yalnızca Pakistan değil; İran da Kuşak-Yol Projesi’nin bir parçasıdır. Bu da sınırın bir yanındaki istikrarsızlığın diğer devlete de sirayet etmesini kaçınılmaz kılacak bir husus olarak ön plana çıkmaktadır.
Belucistan Sorunu ve bu bağlamda Pakistan’daki terör problemi, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Afganistan’dan çekilmesinin ardından daha da derinleşmiştir. Zira bölgede oluşan güç boşluğunu fırsata çeviren ve Afganistan’daki sahipsiz silahları kullanan Beluç grupların varlığı yadsınamaz. Bu da her hem Pakistan hem de İran açısından endişe kaynağıdır.Bu nedenle de iki ülke, sınır güvenliği ve bölgesel istikrarı amaçlayan birtakım tedbirler alma ihtiyacı hissetmektedir.
Bahsi geçen ihtiyaç doğrultusunda gerçekleşen temasların ardından alınan sınır bölgelerinde ticaret merkezlerinin kurulması kararı ise hem bölgenin istikrarının ve ekonomik refahın arttırılması düşüncesinden beslenen pragmatik bir çözüm olarak gündeme gelmiş hem de iki ülke arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisinin derinleştirilmesi vesilesiyle ihtilaflı meselelerin arka plana itilmesini sağlayacak bir yöntem şeklinde dikkat çekmiştir.
Bölgesel refahın artması ve Belucistan’ın İran-Pakistan hattında; dolayısıyla Güney Asya-Ortadoğu bağlantısında bir ticaret merkezi haline gelmesi ise Beluçların geri bırakıldıkları düşüncesini ortadan kaldırarak bulundukları ülkelere olan aidiyetlerini geliştirebilir. Dolayısıyla İslamabad-Tahran hattındaki temaslar, bölgesel güvenliğin tesisinde ekonomik işbirliğini ön plana çıkararak ayrılıkçı hareketleri sınırlandırmayı amaçlayan bir planla neticelenmiştir. Bu sebeple de mevcut durumda tüm aktörler açısından rasyonel ve pragmatik bir politikaya geçildiğinden bahsetmek mümkündür.
Sonuç olarak Pakistan ve İran, sınırdaş iki ülke olmanın da etkisiyle işbirliği ve rekabet süreçlerini birlikte yaşamaktadır. İki devletin dini-ideolojik konumlanışlarındaki farklılıklar, taraflar arasındaki fikir ayrılıklarını ön plana çıkararak jeopolitik tercihlerini etkilese de bölgesel güvensizlik hissi, İslamabad ile Tahran arasındaki işbirliği süreçlerinin geliştirilmesini de zorunlu kılmaktadır. Bu anlamda Belucistan Sorunu, iki devletin müşterek problemi olarak de nitelendirilebilir. Üstelik mevzubahis sorun, ABD ile Çin arasındaki rekabetin artmasına paralel olarak terör örgütleri tarafından Kuşak-Yol Projesi güzergahının yoğun bir şekilde hedef alınmaya başlaması nedeniyle her geçen gün daha da belirgin bir hal almakta ve bölünme riski nedeniyle ilgili ülkelere yönelik ulusal güvenlik tehdidi oluşturmaktadır. Bu da Pakistan ile İran’ın sınır güvenliği bağlamında işbirliği yapmasını zorunlu hale getirmektedir. Tarafların ortaya koydukları pragmatik çözümün başarıl olup olmayacağını ise zaman gösterecektir.
[1] “Pak-Iran Delegation Discuss Regional Peace, Border Security Issues”, Urdu Point, https://www.urdupoint.com/en/pakistan/pak-iran-delegation-discuss-regional-peace-b-1538840.html, (Erişim Tarihi: 27.07.2022).