NATO’nun Çin’le Mücadele Planı Nedir?

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Rusya ve Çin, son 10 yıllık periyotta Batı’nın liderliğindeki dünya düzenine yönelik çıkışları ve bu kapsamda tek kutuplu dünya anlayışına karşı çok kutupluluğu savunan güçler olarak ön plana çıkmaktadır. 2017 yılında Asya-Pasifik’in açık ve özgür kalabilmesi için Dörtlü Güvenlik Diyaloğu’nun (QUAD) kurulması, Batı’nın ilgisinin Rusya’dan Çin’e yönelmesine yol açmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) liderliğindeki Batı Dünyası, 2019 yılından itibaren dış politikasında Çin’le mücadeleye yoğunlaştırmıştır. Batı Dünyası içerisinde Avrupa Birliği ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), uluslararası sistemde Pekin’in yükselişini durdurmaya yönelik izledikleri stratejileri entegre etmeye çalışmaktadırlar. Bu anlamda Batı Dünyası’nın Rusya veyahut Çin’le başa çıkma yöntemlerinde tam bir uyum söz konusu değildir.

Batı’nın Rusya’ya karşı savaşı, 2014 yılında Kırım’ın ilhakıyla başlamış ve 2022 yılının Şubat ayında Ukrayna’yı işgalinden sonra hız kazanmıştır. Bu süreçte Çin’in Rusya’yı Ukrayna’daki eylemlerinden dolayı kınamayı açıkta reddetmesi, Batı’nın Asya-Pasifik’teki sözde “Çin tehdidini” yeniden hatırlamasına neden olmuştur. Avrupa bir yandan Rusya’yla savaşa odaklanmaya çalışırken, diğer yandan NATO, eş zamanlı olarak Çin’le nasıl mücadele edeceğini araştırmaya başlamıştır. 2022 yılındaki Madrid Zirvesi öncesinde İngiltere, Ukrayna’dan ders alınması gerektiğini ve Tayvan’daki olası bir “Çin saldırısına” karşılık Avrupa’nın savaşa hazırlıklı olması gerektiğini ısrarla vurgulamıştır.

ABD’nin uyarıları ve baskıları sonucunda Avrupa, Çin’in yükselişini durdurmak amacıyla NATO çerçevesinde stratejik adımlar atmaya başlamıştır. Bunlardan ilki; geçtiğimiz yılki zirveye Asya-Pasifik’ten Japonya, Yeni Zelanda, Güney Kore ve Avustralya ülke liderlerinin katılması olmuştur. Böylelikle NATO, Çin’in Asya-Pasifik’teki sözde “saldırgan eylemlerini” durdurabilmek maksadıyla bölgede stratejik ortaklıklar geliştirmeye başlamıştır.

Bu noktada Batı’nın bilhassa NATO bünyesinde Çin’le nasıl mücadele edeceği sorusu ortaya çıkmaktadır. İttifakın görev alanı tartışmalarını bir kenara bırakırsak, üye devletler arasında Çin konusunda bir fikir birliğinin olmadığı açıktır. Avrupalı devletler, Çin’in bir düşman olmadığını, ancak büyük bir rakip olabileceğini vurgulamaktadırlar. Diğer yandan ABD ve İngiltere liderliğindeki güçler, Çin’in Rusya’dan sonra bir numaralı düşman haline getirilmesi için çaba sarf etmektedirler.

ABD ve Avrupalı güçler arasındaki rekabetten olumsuz etkilenen Asya-Pasifik ülkeleri ise Çin’le açık bir mücadeleye girişmeleri noktasında bir tercihe zorlanmaktadırlar. Bu bağlamda, bölgede en fazla baskıya maruz kalan ülkelerden biri de Japonya’dır. Bunun sebebi hem Çin’e yakın olması hem de güvenliğini ABD’yle kurmuş anlaşmaya dayandırmasıdır. Yani ABD’nin desteği olmadan Japonya’nın Çin’den kendini koruyabilmesi mümkün olmayacaktır.

Öyleyse Tokyo, Washington’un istekleri doğrultusunda hareket etmeye kendini mecbur hissedebilir. Bu yüzdendir ki Japonya, Çin’in eylemlerine karşı koyabilmek adına NATO’yla işbirliğine en sıcak bakan Asya-Pasifik ülkesidir, denilebilir. Konuyla ilgili Çin’in Tokyo Büyükelçiliği, NATO’nun Asya-Pasifik’e genişleme planının Birleşmiş Milletler kurallarını ihlal ettiğini ve Japonya’nın NATO’yla etkileşim kurarak bölgesel güveni baltaladığını belirtmiştir.[1]

NATO’nun Asya-Pasifik’teki gayri resmi ortakları olarak kabul edilen Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Kore, geçtiğimiz yılki NATO Liderler Zirvesi’nin ardından bu yıl Vilnius’ta düzenlenen zirveye de katılmışlardır. Bu yinelenen katılım, Asya-Pasifik bölgesinin NATO için artan önemini ve örgütün bölgesel ortaklarla artan ilişkisini vurgulamaktadır.[2] Vilnius Zirvesi sırasında Japonya ve Avustralya, Ukrayna’ya verdikleri desteği yinelemiş ve Kiev’e yardım sözü vermişlerdir. Ayrıca NATO, Japonya ve Güney Kore ile siber güvenlik, savunma ve Asya-Pasifik’te işbirliği gibi alanlara odaklanan bireysel ortaklık anlaşmalarını onaylamıştır.

Bununla birlikte, Japonya’da bir NATO irtibat ofisi kurma önerileri, Fransa’nın vetosu nedeniyle reddedilmiştir. Bu durum, ittifakın itici (motor) gücü olan ABD ve İngiltere açısından bir hayal kırıklığı olarak yorumlanmıştır. Bununla birlikte NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, irtibat bürosunun açılmasının daha sonraki bir aşamada değerlendirilebileceğini ve görüşmelerin devam ettiğini ifade etmiştir.[3] NATO’nun Japonya’da ofis açma girişimleri, Çin’i provoke etmekle birlikte bölgesel tansiyonu da artırmaktadır. Esasına bakılırsa NATO’nun görev alanına Asya-Pasifik dahil değildir. Buna rağmen bölgesel ortaklıklar yoluyla Çin’le mücadele edilmesi amaçlanmaktadır. Bu durum NATO içerisindeki bölünmelere yol açmaktadır.

ABD’nin başını çektiği güçler, NATO çerçevesinde Japonya ve Güney Kore’ye daha fazla destek olunmasını ve böylece Çin’in çevrelenmesi gerektiğini savunurken; Avrupalı aktörler, NATO’nun bölgesel ortaklıklar yoluyla Asya-Pasifik’in güvenliğine katkıda bulunmayı amaçlamaktadırlar. Başka bir ifadeyle ABD, NATO’nun yörüngesini Asya-Pasifik’e kaydırmaya çalışmaktadır. Bunu yaparken de Washington, tüm NATO üyesi devletlerin Pekin’e karşı cephe almasını, kutuplaşmasını ve gerekirse Çin’le sıcak çatışmayı göze almasını istemektedir. NATO’nun Avrupalı üyeleri ise barışçıl bölgesel ortaklıkların Çin’i durdurmakta yeterli olabileceğini, tehlikeli ittifakların sadece bölgesel tansiyonu yükselteceğini ve savaşa yol açabileceğini belirtmektedirler.

NATO’nun Asya-Pasifik’te bir savaşın içerisine çekilme ihtimali her zaman vardır. Örneğin Amerikan unsurlarına yapılacak bir saldırı, NATO’nun 5. Maddesinin devreye girmesine yol açabilir. Afganistan örneğinde görüldüğü gibi NATO, coğrafi görev alanının dışında da operasyon düzenleyebilir. Fakat Afganistan’dan farklı olarak NATO üyeleri, Çin’e karşı kolektif hareket etmek istemeyebilir. Zira Avrupa’nın en büyük ticari partnerinin Çin olduğu gerçeğinden hareketle NATO’nun Asya-Pasifik sorunlarına fazla karışmak istemeyeceği düşünülebilir. Fakat önümüzde Rusya örneği de vardır. Avrupa, enerjide Rusya’ya büyük oranda bağımlı olmasına rağmen NATO, ABD’nin de baskıları sonucunda Ukrayna’ya destek vermek durumunda kalmıştır. Fakat bu destek, Avrupa’nın güvenliğini yakından ilgilendirmektedir.

Diğer taraftan Avrupa, kendi güvenliğini yakından ilgilendirmeyen Çin-Tayvan meselesinde taraf olmak istemeyebilir. ABD’nin Avrupa’yı kendi yanına çekmek için kullandığı en önemli argüman; kurallara dayalı uluslararası düzenin korunmasıdır. Washington’un iddiasına göre; Rusya, bu düzeni bozmuştur ve sırada Çin vardır. ABD’ye göre; Çin, Rusya’nın yolundan gitmektedir ve yakın zamanda Tayvan’a saldırarak kurallara dayalı düzeni bozabilir. Öyleyse yapılması gereken; NATO’nun bir şekilde küresel sorunlarla ilgilenmesini sağlamaktadır. Geçtiğimiz yıl NATO’nun Madrid Zirvesi’nde kabul edilen Stratejik Konseptte ilk kez Çin’in sistemik bir rakip olduğu belirtilmiş ve küresel güvenliğe dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda NATO’nun Çin’le mücadele planının temelinde; esasında küresel güvenliğin sağlanması yatmaktadır. Bundan sonra NATO, Birleşmiş Milletler Şartı’nda olduğu gibi “uluslararası barış ve güvenliğin korunması” mottosuyla hareket edecektir. NATO’nun Asya-Pasifik sorunlarıyla ve özellikle Çin’le ilgilenebilmesinin tek yolu budur.


[1] “China Warns Japan On NATO, Hopes It Refrains From Undermining Trust in Region”, Reuters, https://www.reuters.com/world/asia-pacific/china-warns-japan-nato-hopes-it-refrains-undermining-trust-region-2023-07-24/, (Erişim Tarihi: 24.07.2023).

[2] “3 QUESTIONS-Is Indo-Pacific a new frontier for NATO?”, AA, https://www.aa.com.tr/en/analysis/3-questions-is-indo-pacific-a-new-frontier-for-nato/2948372, (Erişim Tarihi: 24.07.2023).

[3] Aynı yer.

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler