Tarih:

Paylaş:

Myanmar-Arakan Müslümanları Niçin Hedef?

Benzer İçerikler

En sonda söyleyeceğimi en başta belirteyim: Arakan Müslümanları, global ölçekte yürütülen güç mücadelesinin yerel kurbanlarıdır. Gerisi ise işin sadece yazılan hikayesidir; aynen daha önceki örneklerinde görüldüğü üzere…

Son birkaç yazımda şu hususa özellikle dikkatleri çekmeye çalıştım: ABD Başkanı Donald Trump 22 Ağustos’ta Fort Myer Askeri Üssü’ndeki “Ulusa Sesleniş”te sadece Afganistan ve Pakistan’ı hedef alan bir konuşma yapmadı. Pakistan ve Afganistan üzerinden Orta Asya ve Güney Asya’yı istikrarsızlaştırıcı yeni bir stratejinin butonuna bastı.

Bu köşeyi düzenli olarak takip eden okuyucularım hatırlayacaktır. 24 Ağustos tarihli yazımın başlığı aynen şöyleydi: “Yeni Afganistan Stratejisi ve Pakistan: BOP’ta Güney Asya Butonuna Basıldı”. O yazımda Trump’ın Orta Asya-Güney Asya politikalarında kaba güce dayalı bir politika izleyeceğinin somut sinyallerini verdiğini ve bu stratejinin bir ayağının da Pakistan’a yönelik yaklaşımlarında değişikliğe gitmek olduğunu belirtmiştim.

Zira, ABD ve diğer deniz güçleri “Dünya Adası” üzerindeki hakimiyetlerini kaybetmek üzereler. O yüzden “önleyici bir savaşa” ihtiyaçları var! Ve bunun adresi de Çin ve yakın çevresi ile birlikte bu yükselen gücün nüfuz alanı ve müttefikleri.

Myanmar da bunun önemli bir parçası. Daha önceki yazılarında da altını çizdiğim üzere, Myanmar, Çin’in ABD’ye karşı elinde önemli bir çıkış noktası. ABD’nin Malaka Boğazı’nı kapatma ihtimaline karşın Çin’in dış dünyaya açılabileceği büyük bir liman konumunda.

Mevzu sadece Myanmar’da inşa edilen limanlar değil; döşenen boru hatları da. Çünkü, Çin küresel bazlı yürüttüğü enerji güvenliği politikalarında Myanmar ve onun üzerinden sevkiyatını yaptığı Bangladeş’le de güçlü bir enerji diplomasisine/faaliyetlerine sahip. Dolayısıyla işin bir de enerji güvenliği boyutu var.

Geldiğimiz nokta ortada. Bu açıklama sonrası Afganistan’da, Pakistan’da ve Keşmir’de canlı bombalar devreye sokulurken, Myanmar’da da “Budist teröristler” dikta rejimine bağlı katil askerler ile Müslüman avına çıkmış durumda.

Çin Yakın Çevresinde “Sınırlı Nükleer Savaş” mı?

Bu arada, Kuzey Kore krizini de eş zamanlı olarak kontrollü bir şekilde tırmandıran ABD, daha önce de ifade ettiğim üzere bölgeye sınırlı bir nükleer müdahalenin peşinde. 11 Eylül sonrası Afganistan ve sonrasında Pakistan için gündeme getirdiği bu seçeneğe Kuzey Kore de dahil edilmiş durumda.

Pakistan ve Kuzey Kore özellikle birer hedef konumunda iken, Hindistan burada ABD’nin güçlü bir müttefiki olarak ön plana çıkartılmaya çalışılıyor. Dikkatinizi burada bir şeye çekmek istiyorum. Bu üç devletin en önemli ortak özelliği nükleer silaha sahip olmaları ve kullanmanın eşiğine gelmiş bulunmaları. ABD bu hususu kendisi açısından bir fırsata çevirmeye çalışıyor.

Dolayısıyla, ABD’nin Çin’i bölgede “nükleer terör” tehdidi üzerinden “çevreleme-yalnızlaştırma” politikası güttüğü her geçen gün daha da bir netlik kazanıyor. Pakistan’a yaptığı, fakat tam tersi bir etki doğuran çağrısının/tehdidinin altında da bu yatıyor. Çünkü, Pakistan yükselen Çin’in bölgedeki en önemli müttefiki durumunda.

IŞİD’in Yeni Görev Alanı Çin Sınırları mı?

Çin, ABD’nin Pakistan’a yönelik Afganistan üzerinden yaptığı bu tehdidin aslında kendisine yönelik olduğunu anlamakta hiç de gecikmedi ve bir gün sonrası 23 Ağustos’ta Çin Dışişleri Sözcüsü HuaÇunying, Pakistan›ın terörle mücadelede “ön saflarda” olduğunu belirterek “mücadeleye önemli katkılar yaptığını ve büyük fedakarlıklarda bulunduğunu” kaydetti. Trump yönetimine, amiyane tabirle, “yemezler” ve “sıkarsa” mesajını verdi.

Bu arada şu hususun da altını çizmek gerekir: Aslında Çin’in bu çıkışı ilk değil. Pekin yönetimi ABD tarafından Pakistan’a yapılacak olası bir saldırıyı kendisine yönelik kabul edeceğini Mayıs 2011’de açıklamış bulunuyor. Bunun dışında Çin, ABD’nin Hindistan hamlesinin de farkında. Nitekim, Çin-Hindistan arasında taşlı-sopalı kavgaya dönüşen “DoklamSorunu”nu iki ülke “şimdilik” dondurma kararı almış görünüyor.

Dolayısıyla, Çin Kuzey Kore konusunda olduğu gibi, Pakistan hususunda da meydanı ABD’ye bırakmış değil. Hindistan’a da adımlarını dikkatli at mesajını veriyor. Bundan dolayı oyun her geçen gün daha da kızışıyor.

ABD’ye örtülü meydan okuyan Çin ve yakın çevresi önümüzdeki günlerde yoğun bir şekilde terör örgütlerinin eylemlerine sahne olabilir. Güney Asya bu bağlamda yeni vekaleten savaşların adresi olacağa benziyor.

Budist terörünün yanında IŞİD/DAEŞ terörünün burada çatıştırılmasından bahsediyorum. Birileri Müslümanları, diğeri de Budistleri koruma adına Myanmar’a müdahale ederse hiç şaşırmayalım. Ne de olsa biz bu oyuna kendi yakın çevremizden aşinayız.

İngiltere Myanmar’da, İİT Tatilde…

Brexit sonrası İngiltere’nin çok kutuplu dünya içerisinde bir “kutup” olarak yer alma hamleleri devam ediyor. Ve her bir kriz İngiltere için bir fırsat anlamına geliyor. Nitekim İngiltere Myanmar-Arakan krizinde de görüldü.

Arakan›da yaşananları görüşmek üzere Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi›ni (BMGK) acil toplantıya çağıran İngiltere›nin BM Daimî Temsilcisi Rycroft, “Arakan›da uzun süredir devam eden sorunların ele alınması gerekiyor. Tüm taraflara itidal çağrısı yapıyoruz.” ifadelerini kullandı.

Bu ifadelerin öz Türkçesi aynen şöyle: Myanmar başta olmak üzere birçok katliamın/soykırımın müsebbibi olan İngiltere bölgeye yine katliamlar üzerinden dönmenin peşinde. Zira, bölgeyi “böl-çatıştır-yönet” prensibince yöneten İngiltere, itidal çağrılarının mevcut şartlarda karşılığının olmadığını gayet iyi biliyor.

Bu arada, BM ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ne yapıyor? Ben söyleyeyim; koskoca bir hiç! En azından İİT boyutu şu gerçekliği net bir şekilde ortaya koyuyor: İslam dünyasında ciddi anlamda bir güç-lider boşluğu var ve bunun İİT tarafından bu şekliyle doldurulması mümkün değil.

Zira teşkilat içerisinde herkes birer “şeyh”, “emir”, “efendi”, “ağa”… Ve bunlar dışarıya karşı hiçbir şey ifade etmiyor; çünkü caydırıcı değiller. Bundan dolayı da en kolay akıtılan kan Müslüman kanı oluyor. Yazık değil mi?

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROLhttps://www.ankasam.org/author/mse/?lang=en
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında Arayış, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yaptı. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan; Avrasya Dosyası, Stratejik Analiz, Stratejik Düşünce, Gazi Bölgesel Çalışmalar, The Journal of SSPS, Karadeniz Araştırmaları, gibi akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, Bölgesel Araştırmalar, Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları, Gazi Akademik Bakış, Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri, Demokrasi Platformu dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmektedir. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.