2022 yılının Nisan ayında başlayan ve 2022 senesinin Kasım ayında tek tip kimlik ve plaka uygulaması kararıyla kapsamlı protestolara yol açan Kosova Krizi, 2023 yılının Mayıs ayı itibarıyla ülkenin kuzeyinde Sırpların çoğunlukta olduğu bölgelerde gerçekleşen seçimlerle göreve gelen Belediye Başkanlarının iş başı yapmasıyla yeni bir evreye taşınmış ve söz konusu bölgede şiddet içeren protesto gösterileri yaşanmıştır.
Tahmin edileceği gibi bu süreç, Kosova’nın bağımsızlığını tanımayan Belgrad yönetimi ile Piriştine’yi karşı karşıya getirmiştir. Zira “Büyük Sırbistan” idealini benimseyen ve bu kapsamda tüm Sırpların koruyuculuğu iddiası bulunan Belgrad, Kosova’nın kuzeyinde Sırpların çoğunlukta olduğu bölgelerde yaşanan gelişmelere de kayıtsız kalmamıştır. Nitekim Sırbistan Ordusu’nun alarm durumuna geçirilmesi de Belgrad’dan gelen son derece sert açıklamalar da bunu teyit eder mahiyettedir.
Kosova ise ülkenin kuzeyinde yapılan seçimlerin Sırplar tarafından boykot edilmesini egemenliğine ve bağımsızlığına dönük bir provokasyon olarak görmektedir. Dahası Kosovalı Sırpların Sırbistan tarafından desteklenmesini, iç meselelerine yönelik bir müdahale olarak da değerlendirmektedir. Bu da Belgrad-Piriştine hattındaki gerilimin tırmanmasına sebebiyet vermektedir.
Anlaşılacağı gibi, taraflar arasındaki tansiyonun yükselmesinin Balkanlar’ın kendi iç dinamikleriyle ve bu bağlamda yükselen Sırp milliyetçiliğiyle yakından ilişkisi vardır. Fakat krizin tırmanma eğilimi, yalnızca bölgesel gelişmelerden kaynaklanmamakta ve küresel denklemde yaşanan jeopolitik gelişmelerden de etkilenmektedir. Bu anlamda jeopolitik anlamda bölgenin kırılgan fay hatlarına sahip olması, Balkanlar’ı küresel güç mücadelesinin oyun sahalarından biri haline getirmektedir. Nitekim krizin 2022 yılının Nisan ayından itibaren gündemdeki yerini koruması, 24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan bağımsız bir biçimde okunamaz.
Halihazırda Kosova, Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) yakınlığıyla dikkat çeken ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) Kosova Görev Gücü’nün (KFOR) faaliyette bulunduğu bir ülkedir. Zaten bağımsızlığını da Batı’nın desteğiyle kazanmıştır.
Buna karşılık Rusya ise tıpkı Sırbistan gibi Kosova’nın bağımsızlığını tanımamaktadır. Esasen Kosova’nın Rusya’ya rağmen bağımsızlığını ilan etmesi, bölgedeki nüfuzunu arttırma gayesiyle Sırpları kendi çıkarları doğrultusunda araçsallaştırmak isteyen Kremlin yönetiminin pan-Slavizm politikasının aldığı net bir yenilgi olmuştur. Yani Kosova, Rusya’ya pan-Slavizmin sınırlarının ve sınırlılıklarının ABD ve müttefikleri tarafından hatırlatıldığı yer olmuştur. Buna rağmen Moskova, pan-Slavist argümanlar çerçevesinde Sırplar ve Sırbistan üzerinden Balkanlar’da etkili olmak istemektedir. Dolayısıyla krizin Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından tırmanışa geçmesi tesadüf değildir. Esasen Ukrayna’daki savaş da Rus dış politikasında pan-Slavizmin etkisindeki artışla yakından ilişkilidir.
Batı’nın kolektif bir şekilde uyguladığı yaptırımlarla yorulan ve Ukrayna’ya verilen askeri destek sebebiyle sahada istediği neticeyi elde edemeyen Moskova yönetimi, Balkanlar; yani Güneydoğu Avrupa üzerinden Avrupa Birliği’ne (AB) yakın çevresini istikrarsızlaştırabileceği mesajını vermektedir. Bir diğer ifadeyle Kremlin, kendisinin yenileceği bir savaşın Batı’nın ve özellikle de Avrupa’nın kaybedeceği bir sürece evrilebileceği imasında bulunmaktadır.
Bu noktada Sırbistan’ın AB üyeliğine dair hedefinin krizin kontrolden çıkmasını önlediği ve Belgrad’ın hassas bir denge politikası yürütmeye çalışmasının müzakere kanallarının açık kalmasını sağladığı vurgulanmalıdır. Nitekim yakın çevresinde kriz istemeyen AB de arabuluculuk konusunda etkin bir çaba sarf etmektedir. Zira bölgede silahların patlaması halinde, AB’nin ciddi bir göç yüküyle karşı karşıya kalacağı, aşırı sağ bağlamında radikalleşmeyle yüzleşeceği ve sürecin ağır ekonomik maliyetiyle boğuşacağı aşikardır. Bundan mütevellit birlik, Kosova ve Sırbistan liderlerini çeşitli platformlarda bir araya getirerek iki aktörü uzlaştırmaya çalışmaktadır. Yani AB, ihtilafların savaşa dönüşmesini engellemeye dönük bir gayret içerisindedir.
Bahse konu olan girişimlerin son örneğini ise AB Batı Balkanlar Özel Temsilcisi Miroslav Lajcak’ın ABD Batı Balkanlar Özel Temsilcisi Gabriel Escobar’la birlikte Piriştine ve Belgrad’a düzenlediği ziyaretler oluşturmuştur. 12 Haziran 2023 tarihinde mevzubahis ziyaretlere ilişkin açıklamalar yapan Lajcak, AB’nin taraflar arasındaki krizde siyasi çözüme ulaşılmasına dönük çabalarını sürdürdüğünü belirtirken; bazı olumlu sinyallerin bulunmasına rağmen Kosova ile Sırbistan arasındaki gerilimin hala yüksek olduğunu dile getirmiştir.[1]
Görüldüğü gibi bu açıklama, taraflar arasındaki farklılıkların son derece belirgin olduğunu ve AB’nin kendi güvenliği bağlamında ele aldığı Balkanlar’ın istikrarını sağlama konusunda somut netice etmeye henüz yaklaşamadığını ortaya koymaktadır. Bu da sürecin kırılganlığını gözler önüne sermekte ve sıcak çatışma ihtimalinin varlığını koruduğunu göstermektedir.
Sonuç olarak AB, Balkanlar’da işlerin kontrolden çıkması halinde, süreçten olumsuz etkileneceğini düşünmekte ve yakın çevresinde çatışma ve kriz istememektedir. Bu yüzden de Kosova ile Sırbistan arasında arabuluculuk çabalarını yoğunlaştırmaktadır. Fakat Piriştine ile Belgrad’ın uzlaştırılmaları kolay gözükmemektedir. Zira zaman zaman krizler yumuşama evresine girse de taraflar arasında yapısal mahiyete sahip ihtilaflar vardır. Elbette bu meselelerin çözüme kavuşturulması da kolay değildir. Ancak AB’nin arabuluculuk girişimlerini sürdüreceğini öngörmek mümkündür.
[1] “Lajčak: Nadali smo se boljem rezultatu posjete Prištini i Beogradu”, Al Jazeera, https://balkans.aljazeera.net/news/balkan/2023/6/12/lajcak-nadali-smo-se-boljem-rezultatu-posjete-pristini-i-beogradu, (Erişim Tarihi: 14.06.2023).