Tarih:

Paylaş:

Katar Krizi ve Türkiye’nin Dengeleyici Rolü

Benzer İçerikler

Katar Krizi Türkiye’ye Ortadoğu’da denge politikası izlemesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmıştır. Ortadoğu’daki sorunlara taraf olmadan tüm taraflarla iletişim kurabilen bir ülke olması, bölgedeki esas yumuşak gücün Türkiye olduğunu bir kez daha göstermektedir. Nitekim kriz çıktığında Türkiye’nin sorunun taraflarıyla gerçekleştirdiği yoğun diplomasi atağı başarılı bir sonuç vermiş ve krizin ilk aşaması atlatılmıştır. Türkiye’nin bunu tek başına yapmadığı, özellikle İran’la birlikte yürüttüğü ortak diplomasinin yanında, başta Pakistan ve Azerbaycan’ın verdiği desteğin de süreçte etkili olduğu burada vurgulanmalıdır. Dolayısıyla Türkiye’nin Ortadoğu’da dengeleyici bir güç olarak tekrar ön plana çıktığı gözlemlenmektedir.

Katar Krizi hem Trump’ın İran’ı Sünni blok ile zayıflatma politikasının bir sonucu hem de İran-Suudi Arabistan rekabetinin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin iddia edildiği gibi oyun kurucu değil de oyun bozucu olarak Katar Krizinde rol aldığı söylenebilir. Başka bir deyişle Trump yönetiminin kurduğu Sünni blok ile İran’ı güçsüzleştirme oyununda Türkiye’nin oyun bozucu olarak rol aldığı anlaşılmaktadır. Türkiye’nin oyun bozucu rolündeki başarısı özellikle Irak’ta Maliki hükümetinin zayıflatılması sırasında görülmüştür. Bu nedenle ABD’nin Türkiyesiz Ortadoğu politikasında, Türkiye’nin Katar Krizi üzerinden bir yandan oyun bozucu öte yandan dengeleyici bir güç olarak kendini göstermesi bölge politikasındaki yükselen “yumuşak güç” rolünü pekiştirmiştir.

Oyun Bozucu Türkiye

Türkiye’nin Katar Krizindeki oyun bozucu rolünün temeli aslında Trump yönetiminin Ortadoğu’da Suud liderliğinde İran’a karşı bir Arap NATO’su kurma planına dayanmaktadır. Bu yönüyle Katar Krizi, Türkiye’nin başta Pakistan olmak üzere İslam NATO’su planına karşı Trump ve Suud ailesinin Körfez’de Arap NATO’su planlarının çatışmasının bölgesel bir yansımasıdır. Bu bağlamda Katar’a iletilen 13 maddelik talep listesinde bulunan, ülkedeki Türk üssünün kapatılması isteği krizin Türkiye bağlantısını açığa çıkarmıştır. Dolayısıyla Türkiye’nin Katar’daki askeri varlığının hem ABD hem de Suudi Arabistan’ın planlarını bozduğu söylenebilir. Bu bakımdan Katar Krizi, Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bir girişimdir.

Katar Krizinin ABD Başkanı Trump’ın Ortadoğu ziyaretinden hemen sonra ortaya çıkmasından hareketle Trump yönetiminin İran’ı odağına alan yeni Ortadoğu politikasında, Suudi Arabistan liderliğinde Sünni blok oluşturup İran’ı yıpratıp zayıflatma çabasının bir ürünü olarak ortaya çıktığı hatırda tutulmalıdır. Çünkü Başkan Trump’ın ziyaretinden sonra beklenen gelişme, Suudi Arabistan liderliğindeki Sünni bloğun İran’ı yıpratma politikalarına geçiş yapmasıydı. Bu noktada İran’ın yıpratılarak zayıflatılmasının Suriye ve Yemen üzerinden uygulanacak politikaların devreye sokulması ile gerçekleşeceği beklenmekteydi. Diğer bir ifadeyle, Suriye ve Yemen Krizinin İranlılaşması faslına geçilmesi planlanmaktaydı. Hatta DAEŞ’ın terör saldırısı sonrası İran’ın, ABD’nin tuzağına düşüp Körfez’e saldırması beklenirken tam tersine Türkiye ile birlikte hareket etmesi ABD’nin bölgedeki planlarını şimdilik bozmuştur. Zira Katar Krizi esnasında İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, sürpriz bir Ankara ziyareti gerçekleştirmiştir. Ardından Pakistan’ın da Katar Krizinde Türkiye’yi destekleyip soruna çözüm bulmak amacıyla devreye girmesi, Türkiye’nin ABD destekli Suudi Arabistan cephesine karşı Türkiye-İran-Pakistan dengesini ortaya çıkarmıştır. Böylece Türkiye, Katar Krizinde dengeleyici bir güç olarak kendini göstermiştir. Başka bir deyişle Türkiye, aktif diplomasiyle Katar Krizine müdahil olarak dengeleyici güç rolünü oynarken bir taraftan da yanına İran ve Pakistan’ı almasıyla Ortadoğu’yu dengeye getirmiştir. ABD destekli Suudi Arabistan ve küçük-zayıf Körfez Ülkeleri bloğuna karşı Türkiye, İran ve Pakistan ile denge oluşturmuştur. Bu anlamda Katar Krizinde Türkiye’nin kilit önemi anlaşıldığı gibi aynı zamanda, ABD’nin Türkiyesiz Ortadoğu politikasının daha baştan hezimete uğrayacağı ortaya çıkmıştır.

Arabulucu Türkiye

Suudi Arabistan liderliğinde Körfez Ülkeleri’n Katar’a yönelmesinin temel sebebi, İran’a karşı yapılacak yıpratma politikasına geçilmeden evvel Körfez Ülkeleri üzerinde Suudi Arabistan’ın tam bir hegemonya kurmasıydı. Katar’ın hem Suudi Arabistan’ın liderliğine karşı durup yumuşak güç olarak yükselmesi hem de İran ile yakınlaşması Katar Krizini ortaya çıkarmıştır. Burada tahmin edilemeyen husus ise Türkiye’nin Katar’a bu çapta arka çıkması olmuştur. Çünkü Türkiye’nin Katar Krizinde yürüttüğü diplomasi hem Katar’ın yem olmasını engellemiş hem de Trump’ın Suudi Arabistan liderliğindeki İran’ı zayıflatma politikasını en azından şimdilik bozmuştur. Bununla birlikte Katar Krizi Türkiye’ye Ortadoğu’da tekrar proaktif diplomasi izleme fırsatını vermiştir. Nitekim Türkiye Katar Krizinde, 2011’den bu yana devam eden Suriye Krizinden dolayı yaşadığı tıkanıklığı aşma fırsatı bulmuştur. Katar Krizinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yoğun telefon görüşmeleri ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun yoğun mekik diplomasisi yoluyla Türkiye, 2011 öncesindeki gibi tekrar aktif diplomasi ile bölgede yumuşak güç olarak yükselme zemini yakalamıştır. Nitekim krizin taraflarının ardı ardına Türkiye’yi ziyaret etmeleri bunun bir göstergesidir.

Katar Krizi bitmek bir yana derinleşmeye devam etmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin krizin ilk aşamasında olduğu gibi Katar’a desteğini her halükârda devam ettirmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, bu krizin hedefinin kendisi olduğunun bilincinde olarak bölgedeki krizin diğer aktörleriyle de temasını devam ettirmesi ve bu bağlamda arabulucuk rolünde ısrarcı olarak oyun bozucu hamlesine devam etmesi daha uygun bir hareket olarak değerlendirilmektedir. Bu kapsamda Türkiye’nin Katar krizine denge unsuru olarak Rusya’yı da dahil etmesi ve bu şekilde denge politikası izlemesinin en optimal seçenek olduğu ileri sürülebilir. Son tahlilde Türkiye’nin dengeleyici güç pozisyonunu ancak caydırıcılığı esas alan aktif bir denge politikası izleyerek sürdürebileceği önerilmektedir.

Doç. Dr. Muharrem EKŞİ
Doç. Dr. Muharrem EKŞİ
Doç. Dr. Muharrem Ekşi, lisans eğitimini 2001 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde tamamlamıştır. 2002 yılında yüksek lisans eğitimi için New York Üniversitesi Yakındoğu Araştırmaları Bölümü'nden kabul almıştır. 2007-2008 yılları arasında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Küresel ve Bölgesel Çalışmalar Anabilim Dalında yüksek lisans yapmıştır. Ardından 2008-2014 yılları arasında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalında "Türkiye’de Kamu Diplomasisi: Ortaya Çıkışı, Kurumsal İnşa Süreci ve Uygulanışı (2002-2013)” başlıklı doktora tezini tamamlayarak Dr. unvanını almıştır. Doktora eğitimi sürecinde Global Strateji Enstitüsü, ORSAM, ASAM, SETA, TBMM gibi kurum ve kuruluşlarda dış politika uzmanı olarak çalıştıktan sonra Yunus Emre Enstitüsü’nde kültürel diplomasi uzmanı olarak da görev yapmıştır. 2011 yılında ABD’de George Washington Üniversitesi Kamu Diplomasisi ve Küresel İletişim Enstitüsünde Misafir Öğretim Üyesi olarak çalışırken aynı zamanda doktora teziyle ilgili Harvard ve New York Üniversitelerinde de araştırmalarda bulunmuştur. 2013 yılında Hindistan’da Jawaharlal Nehru Üniversitesi’nde misafir okutman olarak dersler vermiştir. 2015 yılında Kırklareli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde Dr. Öğr. Üyesi olarak göreve başlayan Ekşi, Aralık 2015 tarihinde Türkiye’de ilk Kamu Diplomasisi Uygulama ve Araştırma Merkezi’ni Kırklareli Üniversitesi’nde kurmuş ve Mart 2021 tarihine kadar merkezin müdürlüğünü yürütmüştür. Ekşi, ayrıca Türkiye’de ilk ve tek olan Kamu Diplomasisi Uzaktan Öğretim Tezsiz Yüksek Lisans programını 2021 yılında açarak Anabilim Dalı Başkanlığını yürütmektedir. 2017 yılından itibaren Uluslararası Siyaset Anabilim Dalı Başkanlığı ve 2019 yılından itibaren de Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanlığı görevini yürütmektedir. 2018 yılında Doçent unvanını alan Ekşi, 05 Ocak 2021 tarihinden itibaren Rektör Danışmanlığı, 11 Şubat 2021 tarihinden itibaren Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü görevlerini yürütmektedir. 2014 yılında Kamu Diplomasisi ve AK Parti Dönemi Türk Dış Politikası ve 2016 yılında "The Rise and Fall of Soft Power in Turkish Foreign Policy" başlıklı kitapları yayınlanan Ekşi’nin uluslararası, ulusal dergilerde çok sayıda makalesi, çeşitli uluslararası ve ulusal kitap bölüm yazarlığı, kitap editörlüğü, ulusal ve uluslararası dergilerde yayın kurulu üyeliği bulunmaktadır. Ekşi, 2020 yılında ikinci baskı yapan "Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar" başlıklı ders kitabının ve 2021 yılında yayımlanan "Amaç-Araç Sorunsalı: Türkiye’nin Küresel Aktör Olma İddiası" başlıklı eserin editörlüğünü yapmıştır. Son olarak Şubat 2023 yılında diplomasi ders kitabı niteliğinde “Klasik Diplomasiden Kamu Diplomasisine Yeni Yöntem ve Araçlar” başlıklı kitabını Nobel Akademik Yayıncılık'tan yayımlamıştır. Ayrıca 2018 yılından itibaren uluslararası hakemli dergi olan Kırklareli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi'nin baş editörlüğünü yürütmektedir. Ekşi’nin çalışma alanları; kamu diplomasisi, yumuşak güç, Türk Dış Politikası, Türkiye’nin Orta Doğu politikası ve Türk-Amerikan ilişkileridir.