Tarih:

Paylaş:

Jeopolitik Güç Mücadelesinin Terminolojisi: “Asya-Pasifik” mi; “Hint-Pasifik” mi?

Benzer İçerikler

Uluslararası ilişkilerde farklı güç grupları arasında yaşanan jeopolitik tartışmalar, genellikle coğrafi nitelendirmeler (terminoloji ya da terim bilim) üzerinden şekillenmektedir. Nitekim bir devlet ya da devletler grubu, dünya haritasında kendisini merkeze yerleştirdiğinde, geri kalan bölgelerin isimlerini de kendi konumu üzerinden belirlemektedir. Avrupa merkezli bakış açısını yansıtan Ortadoğu, Orta Asya ve Uzak Doğu kavramları bu duruma örnek gösterilebilir. Bu jeopolitik tanımlamalar, bölgeye ismini veren güç merkezlerinin dünyayı tahakküm etme çabalarının bir yansıması olarak görülmektedir. Söz konusu jeopolitik okumaların uluslararası ilişkiler literatüründe ağırlık kazanmasıyla birlikte Batı’nın “dünyanın güç merkezi” olduğuna dair algılar da kuvvetlenmeye başlamıştır.

Batılı dünya görüşünün uluslararası ilişkilere hâkim olmasında modernleşme akımının ve uluslaşma sürecinin etkisi büyüktür. Bundan dolayı Avrasyalı güçler, post-modern dönemde Batı’nın tanımlarına karşılık kendi jeopolitik kavramlarını daha güçlü bir şekilde savunmaya başlamışlardır. Örneğin 2001 sonrasında Vladimir Putin’in liderliğindeki Rusya, Doğu Avrupa’dan başlayıp Japonya’ya kadar uzanan ve Türk-İslam Dünyası’na geniş yer veren Yeni Avrasyacılık fikirlerini ön plana çıkarmıştır. Bu bağlamda Putin, Batı’ya karşı jeopolitik bir meydan okuma gerçekleştirerek Rusya’nın en başından beri “bir Avrasya ülkesi” olduğunu ilan etmiş ve Moskova’yı Avrasya Dünyası’nın merkezine yerleştirmiştir. Benzer bir şekilde Batı’nın tasavvuru olan Orta Asya kavramının alternatifi olarak bölge ülkeleri, kendilerini Merkez Asya şeklinde tanımlamıştır. Ayrıca son dönemde Ortadoğu kavramının yerini de Batı Asya terimi almaya başlamıştır. Günümüzdeki terminolojik tartışmaların en önemli odak noktası ise Uzak Doğu, Asya-Pasifik ya da Hint-Pasifik kavramlarıdır.

Her şeyden önce Uzak Doğu kavramı, modern dönemin ürünü olup; Batı’nın dünya görüşlerini yansıtan bir coğrafi tanıma işaret etmektedir. Bu kavram, 1. ve 2. Dünya Savaşları döneminde Avrupa ve Amerika’ya kıyasla Asya kıtasının en doğusunda yer alan ülkeleri nitelendirmek için kullanılmıştır. Modern dönemin ürünü olması sebebiyle bu jeopolitik kavram, sahip olduğu terim anlamı itibarıyla günümüzdeki politik tartışmalardan ziyade coğrafi ve kültürel tanımlamalar için kullanılmaktadır.

Asya-Pasifik veya Hint-Pasifik kavramları ise özellikle de Çin, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Rusya, Hindistan ve Japonya arasında cereyan eden jeopolitik güç mücadelesinin konusu olmaktadır. Asya-Pasifik ve Hint-Pasifik kavramları, büyük oranda kesişen coğrafyaları ifade etmekle birlikte, terim anlamı itibarıyla farklı jeopolitik çağrışımlar barındırmaktadır.

Asya-Pasifik ve Hint-Pasifik havzalarının terim anlamlarının nasıl birbirinden ayrıştığına değinmek gerekirse, öncelikle Washington yönetiminin bölge politikalarından bahsedilmelidir. ABD’nin Asya-Pasifik politikaları, Obama döneminde “Asya Pivot” ve “Asya’yı Yeniden Dengeleme” kavramları üzerinden şekillenirken; Trump döneminde bunların yerini “Özgür ve Açık Hint-Pasifik” kavramı almıştır. Bu bağlamda ABD, Rusya ve Çin’i dengelemek adına Asya-Pasifik’te Hindistan, Japonya, Avustralya ve diğer Güneydoğu Asyalı müttefikleriyle bir cephe oluşturmaya çalışmaktadır. Trump, bu cepheye “özgür ve açık Hint-Pasifik” adını verirken; ABD’nin yeni başkanı Joe Biden, “güvenli ve müreffeh bir Hint-Pasifik’ten bahsetmektedir.[1] Bir başka ifadeyle Washington, Asya-Pasifik bölgesini “Çin karşıtı bir eksen” haline getirmeye çalışmakta[2] ve bunu Hint-Pasifik kavramsallaştırması üzerinden yapmaktadır. Bunun en önemli sebebi ise ABD’nin Çin’i çevreleme sürecinde ittifak yapılacak başlıca müttefik olarak Hindistan’ı görmesidir.

Geniş bir çerçeveden bakıldığında, ABD ve onun bölgesel müttefiki olan Hindistan, Çin merkezli bir Asya-Pasifik tanımlamasından olabildiğince uzaklaşmak istemektedir. Söz konusu jeopolitik güç dengelerinde “denklem değiştirici aktör” olarak ise Rusya ön plana çıkmaktadır. Bu bakımdan Washington, Moskova-Pekin işbirliği üzerinden yükselen Asya-Pasifik eksenini kırmak için Yeni Delhi yönetimini kullanmaya çalışmaktadır. ABD’nin desteğini alan Hindistan, Rusya’nın Hint-Pasifik’te daha aktif bir rol almasını istemekte ve bunun için Moskova’yla ikili işbirliğini geliştirmeye çalışmaktadır. Bu bakımdan Yeni Delhi, Hint-Pasifik’te Rusya-Hindistan-Japonya üçlü mekanizmasını hayata geçirmeyi arzulamaktadır.[3] Ancak Rusya, Çin’i jeopolitik anlamda dışarıda bıraktığı için Hint-Pasifik kavramının kullanılmasına karşı çıkmaktadır.[4] Nitekim Rus yetkililer, ABD’nin başta Hindistan olmak üzere Japonya, Avustralya ve diğer Güneydoğu Asyalı müttefiklerini bölgede Çin’e karşı bir araç olarak kullandığını belirtmekte ve bu bağlamda Amerika’nın Hint-Pasifik jeopolitiğine ağırlık verdiğini itiraf etmektedir.[5]

ABD, Asya-Pasifik’te kendisine yönelik en büyük tehditler olarak konumlandırdığı Rusya ve Çin’in işbirliğini engellemek ve buna alternatif bir jeopolitik eksen oluşturabilmek için Hint-Pasifik’i önermektedir. Bu bağlamda “denklem değiştirici aktör” olarak görülen Rusya’nın hem Çin hem de Pakistan’la yakınlaşması, ABD ve Hindistan’ın elini zorlaştırmaktadır. Bu noktada özellikle Hindistan, Güneydoğu Asya Uluslar Birliği’nin (ASEAN) diyalog ortağı olan Rusya’nın söz konusu örgütle daha yakın işbirliği geliştirmesini temenni etmektedir. Fakat Rusya’nın ASEAN’la işbirliğini geliştirmesinin asıl amacı ABD’nin bölgedeki jeopolitik boşluğunu doldurmaktır. Nitekim Güneydoğu Asya ülkeleri, Hint-Pasifik ittifakında ABD ve Hindistan’ın müttefikleri olmakla birlikte, aynı zamanda “başlı başına bir jeopolitik ekseni” temsil etmektedir. Bir diğer ifadeyle ASEAN ülkelerinin genel itibarıyla ABD’nin müttefikleri şeklinde değerlendirilmelerine rağmen bölge jeopolitiğinde çok taraflılığı dile getiren aktörler oldukları söylenebilir. Dolayısıyla ASEAN’ın bölgedeki jeopolitik güç mücadelesinde “dengeleyici bir başka aktör” olduğunu belirtmek mümkündür.

ABD’nin Trump döneminden itibaren Hint-Pasifik kavramı üzerinden bölge politikalarını şekillendirmesi stratejik bir amaca hizmet etmektedir. Bu stratejik plan, Asya-Pasifik’te yükselen Çin-Rusya ittifakının kırılmasıdır. Bu bağlamda Hindistan’ın bölgeye yönelik jeopolitik değerlendirmesi ile ABD’nin Hint-Pasifik stratejisi büyük oranda birbiriyle uyumlu gözükse de askeri ve güvenlik çıkarları söz konusu olduğunda, iki ülke birbirinden ayrışmaktadır. Hindistan, “Doğu’ya Bakış/Doğu’ya Hareket” politikası kapsamında Hint-Pasifik’te kendi güvenliğini garanti altına alacak bir jeopolitik denge kurmaya çabalamaktadır. ABD ise kendisini bu jeopolitik eksenin hegemon aktörü olarak konumlandırmaktadır.

Neticede Asya-Pasifik ve Hint-Pasifik kavramsallaştırmaları, bölgedeki jeopolitik güç mücadelesinin bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Asya-Pasifik, Rusya ve Çin’in yükselişine tanıklık etmektedir. Öyleyse bu kavramı kullanmayı tercih edenler, devamında Rusya ve Çin’in ABD’yi dengelediğini kabul etmektedir. Hint-Pasifik kavramı ise ABD’nin Çin’e yönelik yeni bir jeopolitik meydan okuması olarak uluslararası ilişkiler literatüründeki yerini almaya başlamıştır.


[1] “China Strengthens Military Coordination with Russia”, News Click, https://www.newsclick.in/china-strengthens-military-coordination-russia, (Erişim Tarihi: 13.01.2021).

[2] “Geopolitical Forces Pushing Russia, China Closer Together”, Asia Times, https://asiatimes.com/2020/10/the-geopolitical-forces-pushing-russia-china-closer/, (Erişim Tarihi: 13.01.2021).

[3] “India Hopes Russia Will Join Indo-Pacific With Japan Trilateral”, Times of India, https://timesofindia.indiatimes.com/india/india-hopes-russia-will-join-indo-pacific-with-japan-trilateral/articleshow/77450048.cms, (Erişim Tarihi: 13.01.2021).

[4] Aynı yer.

[5] Russia Is No Longer a Strategic Asset for India’s Foreign Policy”, Eurasia Review, https://www.eurasiareview.com/01012021-russia-is-no-longer-a-strategic-asset-for-indias-foreign-policy-analysis/, (Erişim Tarihi: 13.01.2021).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.