Tarih:

Paylaş:

İran’ın Şiilik Formulasyonu Neden Suudi Arabistan’ı Tehdit Ediyor?

Benzer İçerikler

Suudi Arabistan Savunma Bakanı ve Veliaht Prens Mohammad Bin Salman, MBC kanalında katıldığı bir programda şöyle bir ifade kullanmıştır: “Riyad’ın savaş alanına dönüşmesine izin vermeyeceğiz, savaşı İran’a taşımak için çalışacağız”. Bu görüşmenin ardından gelen 48 saatte, Suudi Arabistan İran’a savaş mı ilan etti, sorusu ortalığı karıştırmıştır. Bin Selman, İran siyasetinin metafizik unsurlar üzerine kurulduğunu öne sürmüş ve bu ülkenin siyaset dünyasında ve uluslararası ilişkilerde yeri olmadığını iddia etmiştir. Burada ortaya çıkan asıl soru, neden Suudi Emir On İki İmam Şii mezhebini bir tehlike olarak görmektedir ve kontrol edilmesi gerektiğini söylemektedir? İran formasyonlu Şii mezhebi, Suudi Arabistan’ a neden tehlike oluşturmaktadır?

Öncellikle, Emir’in açıkladığı İran formasyonundaki Şiilik tehlikesinden kasıt Vilayet-i Fakih’tir.  Vilayet-i Fakih prensibinin İran Anayasası’ndaki düzenlemesi, İran devrimini ihraç etmek üzerine kurulmuştur. İran devrimini ihraç etmek de, bölgede yer alan radikal monarşilerin ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Özet olarak, Suudi Arabistan’ın İran’a bakışı bundan ibarettir. Suudi Arabistan’ın bu görüşü, Vilayet-i Fakih rejiminin doğasından kaynaklanmaktadır. Çünkü Vilayet-i Fakih sistemine göre, Veli Fakih Mehdi’nin ortaya çıkışına dek İslam dünyasını vekaleten idare etmekle yetkili kılınmıştır.  Mehdi teorisi, On İki İmam mezhebinin asıl teorilerinden biridir. Vilayet-i Fakih teorisi ise, Mehdi teorisinden esinlenerek tasarlanmıştır. Vilayet-i Fakih bugünkü şekliyle yeni bir teoridir, İran Devrim Lideri ve İran İslam Cumhuriyeti kurucusu Ruhullah Humeyni tarafından geliştirilmiştir. Vilayet-i Fakih teorisi, hükümette ve siyasette Peygamber ve imam olanlar hepsi adil fakihindir, prensibi üzerine kurulmuştur. Bu prensip, Humeyni’nin “Satış” kitabında geçmektedir. Bu prensibe göre Veli Fakih’e, Müslümanlar üzerinde tam ve mutlak bir yetki verilmiştir. Peygamberimizin ve onun soyundan gelen imamların tüm yetkileri, Veli Fakih’e aktarılmıştır. Böylece yeni teoriye göre, Veli Fakih ilahi bir yetkiye sahip olmuştur. Oysa Vilayet-i Fakih’in eski teorisine göre, Veli Fakih, Mehdi’nin vekilidir. Fakat yönetme yetkisi yoktur. Safeviler, bu teoriden yararlanarak otoritelerini oturtmaya çalışmışlardır.

İran’ın Suudi Arabistan’a karşı yarattığı tehlike, Humeyni’nin 1979 yılında iktidarı ele geçirmesinden itibaren başlamıştır. O günden itibaren Suudi Arabistan, bu tehlikeye karşı koymak için değişik yöntemlere başvurmuştur; seksenli yıllarda, bu tehlikeye karşı durabilmek için Saddam Huseyin’e güvenmiştir. Irak vasıtasıyla İran tehlikesine karşı çıkmakta da başarılı olmuştur. Doksanlı yıllardan 2003 yılına kadar ise, ABD askerilerinin Körfez’de konuşlanmasına dayanarak İran tehlikesine karşı çıkmıştır. Irak’ın işgal edilmesinden sonra ortaya çıkan anarşinin bir sonucu olarak, Suudi Arabistan ve İran arasındaki sınırlarda doğrudan temas başlamıştır. Bu temasın en belirgin olanı Irak’ta görülmüştür. Arap Baharı ise başka bir gelişme meydana getirmiştir. Bu hareketler, Bahreyn, Yemen ve Suriye’ye sıçramıştır. Irak, Bahreyn, Yemen ve Suriye; bu iki devlet arasında belirgin bir çizgi haline gelerek, iki ülke arasındaki çatışmanın merkezi haline gelmiştir.

Kral Salman döneminde Suudi Arabistan siyaseti, başka bir hal almaya başlamıştır. Suudi Arabistan tarih boyunca hiç takınmadığı bir tavır almıştır. İlk kez sınırdaki çatışmalara ve kendisine tehlike oluşturan durumlara doğrudan müdahele etmeye başlamıştır. Arap Koalisyonu oluşturup, Husilere ve Ali Abdullah Salih’e karşı askeri operasyon yürütmeye başlamıştır. Bahreyn’e askeri destek göndermiştir. Suriye muhalefetine askeri lojistik destekler sunmuştur.

Son iki gün içerisinde medyada gündem olan; Suudi Arabistan İran’a karşı savaş mı ilan etti, sorusu boşuna değildir.  Emir Salman, İran için, “İran’ı nasıl ikna edeyim? Benim İran’la aramdaki ortak çıkarlar nelerdir?  İran’la nasıl anlaşırım?” gibi çok önemli sorular sormuştur. “Bizimle başka bir ülke arasında bir sorun olduğunda, bunu diplomatik yollarla çözmeye ve ortak yollar bulmaya çalışırız.” demiştir. Emir, daha da önemli bir soru sormuştur: “İran’la nasıl anlaşırız? Eğer İran mantığı, İslam dünyasını kontrol ederek Mehdi’nin gelişi için hazırlık yapıyorsa…” İşte Suudi Arabistan’ın İran’dan algıladığı tehlike budur. Emir’in siyasi tutumunda olan değişiklik, belki de bu iki ülke arasında yeni bir dönemin başladığına bir işarettir.