Tarih:

Paylaş:

İran’ın Sapkın Mesihçi Politikalara Cevabı…

Benzer İçerikler

İsrailli Yazardan Mesaj Var” başlıklı yazımda, 14 Mayıs’ta ABD Büyükelçiliği’nin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması dolayısıyla düzenlenen törene İsrail’deki bazı seküler solcuların “mesihsel” sıfatı yakıştırdığına bizzat yazar Ben Caspit’in cümlelerinden hareketle vurgu yapmış ve “İran’ın tüm bunlara bir mesajı yok mu” diye de sormuştum.

Geçen günkü yazımda da altını çizdiğim üzere, İran’ın elbette bu sapkın mesihçi neo-con anlayışa/politikalara bir cevabı var. Hatta İsrailli yazardan yaklaşık iki buçuk yıl öncesine kadar uzanan bir geçmişi de söz konusu…

Hatırlatalım…

Tarih 12 Ocak 2016. Tahran’da İslami Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde düzenlenen programda konuşan İran Devrim Muhafızları Komutanı Tümgeneral Muhammed Ali Caferi, İran’la ortak hedefler doğrultusunda 5 ülkede 200 bine yakın silahlı gencin hazır olduğunu ve bölgede yaşananların Mehdi’nin gelişine zemin hazırladığını Fars Haber Ajansı üzerinden tüm dünyaya deklare ediyor.

Bu gelişmeyi “Mehdi’nin gelişine hazırlık” olarak ifade eden Caferi, aynen şu cümleleri kuruyor: “İslam Devrimi’nin (İran Devrimi) yüksek hedeflerine ulaşmak için kendimizden geçmeliyiz. Ve Allah’ın bize verdiği yetenekler doğrultusunda cihat ruhuyla İslam Devrimi için kendi rolümüzü ifa etmeliyiz. Bölgede son yıllarda DAEŞ ve tekfir gruplarının ortaya çıkması ve yaşanan olaylar, bunların hepsi zuhur (Mehdi’nin gelişi) şartlarını hazırlamaktadır. Bakınız bunun olumlu sonucu, yaklaşık 200 bin silahlı gencin Suriye, Irak, Afganistan, Pakistan ve Yemen’de hazır olmalarıdır.”

Burada küçük bir parantez açalım ve şu bilgiyi de verelim: İran’daki Caferiler, Mehdi’nin kıyametin kopmasına yakın bir zamanda ortaya çıkacağına, bu kapsamda kaos ve savaşların tüm dünyada artmasının Mehdi’nin gelişinin birer alameti olduğuna inanıyor. Bu arada, çok ilginçtir Hıristiyanlar, Yahudiler ve her ikisinin melez karışımı olan Evanjelikler de benzer bir söylemi Mesih üzerinden dile getiriyorlar.

Daha somut bir ifadeyle, Mesihçi bir anlayış üzerine inşa edilen ve “Evanjelizmin Kalesi” konumunda bulunan ve bu noktada son bir hamle olarak büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyan ABD ile; gerçekleştirdiği İslam devriminin ve dış politikada nüfuz arayışının meşruiyet zeminini, “İran-İslam” anlayışı çerçevesinde Mehdi’ye dayandıran İran arasında söylem-yöntem-araçlar ve hedefler bağlamında çok bir fark görünmüyor. Nitekim bugün itibarıyla gelinen aşamada biri Mesih’in, diğeri ise Mehdi’nin gelişini hızlandırarak “Tanrıyı kıyamete zorluyorlar” gibi…

ABD-İran Arasında “Kayıkçı Kavgası” mı?

İran İslam Devrimi’nden bu yana kriz halinde olan ABD ve İran arasında yaşanan tüm bu gelişmeler aslında kontrollü bir kriz mi (amiyane tabirle “kayıkçı kavgası” mı), yoksa “Kıyamet Savaşı’nda (Melhame-i Kübrâ/Armagedon)” yeni bir aşama mı? Zira her ikisi de ortak bir meşruiyet zeminine sahip görünüyor: Mehdi/Mesih…

Dikkatinizi çekmiş olmalı. İran Devrim Muhafızları Komutanı Caferi’nin bu açıklamasında yer alan ülkelerle, ABD Başkanı Trump’ın İran’ın işbirliği içerisinde olduğunu iddia ettiği Hamas, Hizbullah, El Kaide ve Taliban’ın bulunduğu coğrafyalar büyük ölçüde örtüşüyor. Suriye, Lübnan ve Filistin’i aynı çizgide göz önünde bulundurduğunuzda Hamas da bunun içine giriyor. Dolayısıyla ortada Mesih-Mehdi üzerinden yürütülen bir hâkimiyet, nüfuz alanı mücadelesi var. Nitekim bugün itibarıyla ABD-İran arasında bir mücadele alanı olarak görülen bölgelerin, düne kadar ortak bir işbirliği alanı olduğu da dikkatlerden kaçmıyor.

İran’ın Elinden Alınan Açık Çek…

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, 21 Mayıs’ta açıkladığı 12 madde halinde şartları da içeren “Yeni Bir İran Stratejisi”nde bu kayıkçı kavgasını ve aralarındaki derin işbirliğini/çıkar birlikteliğini adeta itiraf ediyor ve şu ifadeyi kullanıyor: “Ortadoğu’ya hükmetmek için bir daha asla İran’ın eline açık çek geçmeyecek.”

Dikkatinizi çekiyorum; Pompeo bir açık çekten bahsediyor, İran’ın eline verilen…

Nedir bu açık çek? Ve ne zaman İran’ın eline verildi? Eminim siz de bu soruları kendinize sormaktasınız.  Çok açık söylemek gerekirse bunun da cevabı 11 Eylül ve sonrasıyla yakından ilgili. Zira ABD’nin işgaline açık destek veren ülkelerden biri de İran’dı ve bunun karşılığını da sadece Afganistan ile almadı…

Bunun ben iddia etmiyorum. Zira bu husus bizzat İranlı yetkililer tarafından itiraf ediliyor. Nasıl mı?

“Kayıkçı Kavgası” İtirafları…

İran’ın yüksek tirajlı gazetelerinden birine Eylül 2016’da mülakat veren İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti, ülkesinin geçmişte ABD ile Irak ve Afganistan’da bazı konularda iş birliği yaptığını ifade ediyor ve şunları söylüyordu: “Afganistan’ın büyük bir bölümü Taliban’ın kontrolündeydi. O şartlarda İran olmasaydı Amerikalılar Afganistan’a giremezdi.”

Irak konusunda da benzer olaylar yaşandığını açıkça ifade Velayeti; “İran ve ABD, Saddam’ın düşüşünden sonra Irak’ta güvenliğin tesis edilmesine katkı sağlamak amacıyla görüşmeler yaptı” demekteydi. Velayeti, her iki açıklamanın sonunda “ABD bizi sattı” demeye getiren cümleleri de kurmaktaydı.

Yeri gelmişken Velayeti’nin bu konuda ilk olduğunu söyleyemeyiz. Hatta kronolojik olarak bakıldığında Velayeti son itirafçı… İlk ciddi itiraf eski Cumhurbaşkanı Rafsancani’den. ABD ile yürütülen müzakerelerin İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani yönetimi öncesine dayandığını dile getirerek; Afganistan-Irak anayasalarının, ABD-İran arasında yürütülen görüşmelerden sonra yazıldığını anlatan Rafsancani, “Afganistan’da Taliban savaşından sonra, yeni konular gündeme geldiğinde biz ABD’yle işbirliği ve görüşmeler yapardık. Irak’ta da böyle görüşmeler olurdu” demişti.

İran Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi (DMTK) Başkanı Haşimi Rafsancani’nin de, Aralık 2015’te Irak ve Afganistan anayasalarının ABD-İran görüşmelerinin ardından yazıldığını söylediğini burada belirtelim. Tüm bunların dini lider tarafından verilen izne dayandığını söylemeye de gerek yok sanırım.

Peki, ne oldu da bu ortaklık sona erdi? Bunun cevabı çok açık: İran’ın sapkın Mesihçi anlayışa dayandırdığı cevabın ta kendisi…

Bakalım hangisi kazanacak; Mehdi mi? Mesih mi?

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROLhttps://www.ankasam.org/author/mse/?lang=en
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında Arayış, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yaptı. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan; Avrasya Dosyası, Stratejik Analiz, Stratejik Düşünce, Gazi Bölgesel Çalışmalar, The Journal of SSPS, Karadeniz Araştırmaları, gibi akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, Bölgesel Araştırmalar, Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları, Gazi Akademik Bakış, Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri, Demokrasi Platformu dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmektedir. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.