Sorumuzu “İran iç politikasında neler oluyor” şeklinde sorsak, herhalde daha yerinde olurdu. Zira ele alacağımız konu daha çok İran iç siyasetindeki son gelişmelerle ilgili ve pek de alışık olmadığımız türden…
Bu sorunun cevabı için öncelikle 2016 Eylül’üne gitmemiz gerekiyor. Çünkü o zaman için pek de anlaşılamayan bugünkü krizin ilk sinyalleri, aslında o tarihlerde verilmiş. Ve ne hikmetse bu bizim dikkatimizi pek çekmemiş. Nasıl mı?
Tarihler 26 Eylül’ü gösterdiğinde İran İslam Cumhuriyeti Resmi Haber Ajansı (IRNA) kaynaklı bir haberin birçok ajansta ve internet sitesinde yer edinmeye başladığını görüyoruz. Haberin merkezinde iki isim var: Dini Lider Ayetullah Hamaney ve ülkenin eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad. Konu ise, 2017 Mayıs’ında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimleri.
Haberin servis edilme gerekçesi ve veriliş şekli fazlasıyla dikkat çekici. Dini Lider Hamaney, Ahmedinejad’a seçimlere katılma izni vermediğine ilişkin basında yer alan iddialara cevap verme gereği duyuyor. Bu bile, İran iç siyasal sistemindeki hassasiyeti ve gelinen aşamayı ortaya koyması açısından başlı başına önemli.
Dini Lider Hamaney, isim vermeden eski cumhurbaşkanının makamına gelerek kendisiyle konu hakkında görüştüğünü belirtiyor ve öncelikle şu ifadeleri kullandığının altını çiziyor: “…Ben de o kişinin ve ülkenin çıkarlarını göz önüne alarak katılmamalarını söyledim. Hatta ‘katılmayın’ demedim, ‘katılmanızın iyi olmadığını düşünüyorum’ dedim.” Akabinde ise, ülkenin birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğunu, seçimlere katılmasının ülkede kutuplaşmaya yol açacağını düşündüğünü de ayrıca cümlelerine ilave ediyor.
Peki, sonrasında ne mi oluyor? Söyleyeyim… Tarihler 12 Nisan’ı gösterdiğinde, o güne kadar aday olmayacağını açıklayan Ahmedinejad, 19 Mayıs’taki cumhurbaşkanlığı yarışı için yeniden adaylığını ilan ediyor. Düşünebiliyor musunuz, Dini Lider’e rağmen bir adaylık başvurusu söz konusu.
Her ne kadar dini lider bunu halen engelleyebilir deseniz de, sonuçta “tavsiye”ye rağmen adaylığını açıklayan bir eski Cumhurbaşkanı var. Bu bir ilk!
Ahmedinejad açısından, “sürpriz” yapma boyutuyla aslında bu bir ilk değil. Şöyle ki… 2005’teki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bin kadar aday içerisinde pek de aday gösterileceğe benzemiyordu. Bazı uzman değerlendirmelerinde, ilk 20’de bile yer alamıyordu. Fakat çok ilginçtir bin kadar adayın İran Anayasa Muhafızları Konseyi tarafından elenmesinden sonra ilk tura katılabilen 7 aday arasında en fazla oyu aldı. Her ne kadar muhalifler seçime hile karıştırıldı dese de, ikinci turda en fazla oyu alarak 6. Cumhurbaşkanı oldu.
Dolayısıyla, Ahmedinejad için siyasi hayatı sürprizlerle ve tartışmalarla iç içe geçmiş bir isim desek, çok da yanılmış olmayız. O yüzden bu son sürpriz çerçevesinde yaşanan gelişmeyi çok iyi okumamız gerekiyor.
Ahmedinejad’ın Dini Lidere Rağmen Adaylığı Ne Anlama Geliyor?
Beraberinde çok büyük soru işaretlerini taşıyan, İran İslam Devrimi’nin ruhu ile birlikte Dini Lider’in otoritesini ciddi manada sorgulamaya yol açan, sistem içinde derin bir ayrışmaya işaret eden ve İran adına önemli bir yol ayrımına gelindiğini gösteren bu gelişme, şimdiden bizlere “Perşembenin gelişi, çarşambadan bellidir.” atasözünü hatırlatıyor.
Nasıl bir perşembe mi? Öncelikle çarşambada neler olduğuna bakmak lazım. Bu hususta ilk akla gelenler şu şekilde sıralanabilir:
Birincisi; İran ya da en azından İran’daki muhafazakâr kesim “Yeni Ortadoğu” ve “Yeni Dünya Düzeni”ne uygun bir lider arayışı içinde olduğu mesajını veriyor ve ABD Başkanı Donald Trump’ın karşısına onun anladığı dilden konuşabilecek birini çıkartabileceğini tüm dünyaya ilan ediyor. Bu tercihin beraberinde İran, bölge ve dünya açısından ne tür sonuçlara yol açacağı hususunda ise elbette en ufak bir şüphe yok…
İkinci olarak; İran İslam Cumhuriyeti de aynen ABD’de, Türkiye’de, AB’de ve birçok ülkede olduğu gibi yeni uluslararası sisteme yönelik olarak ülke içinde bir sistem içi değişikliğe gitme gereği duyuyor. Ve bu kapsamda yeni bir devlet yapılanmasına duyulan ihtiyaç çerçevesinde güçlü bir lidere vurgu yapıyor.
Üçüncüsü; tüm bu değişiklikler için mevcut sisteme meydan okuyabilecek, kitleleri arkasına alabilecek karizmatik bir lideri bir kez daha piyasaya sürüyor.
Statüko Nasıl Bir Refleks Ortaya Koyabilir?
Peki, bu mevcut sistem/statüko açısından ne anlama geliyor ve bu durum ülkede ne tür olası sonuçlara yol açabilir?
İlk söylenebilecek husus, statükonun bunu kendisine karşı bir tehdit olarak algılaması. Zira İran’da güç, el değiştireceğe benziyor. Dolayısıyla “İran derinlerinde” işler baya bir karışık gibi. Bu da bizleri Dini Lider Hamaney’in; Ahmedinejad’ın seçimlere katılmasının ülkede kutuplaştırmaya yol açabileceği endişesi ve uyarısına götürüyor. Anlaşılan o ki, bu uyarı yersiz değilmiş ve aslında ülkede kutuplaşma çok daha öncesinde, tepe (ya da derin) noktalarda başlamış. Burada Ahmedijead’ın adaylığını duyurması, bu krizin umuma ilanı ile eşdeğer.
İkinci husus, bu değişimin sadece cumhurbaşkanlığı seçimiyle sınırlı kalmayacağı şeklinde. Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile birlikte şimdiden yeni dini liderin kilometre taşlarının döşendiğini söyleyebiliriz. Krizin temelinde de aslında bu olasılık yatıyor.
Son husus ise; bunun ülke içinde bir çatışmaya yol açıp açmayacağı. Mevcut şartlar itibarıyla bu biraz zor gibi görünse de, ülke tarihi bu olasılığın hiç de zayıf olmadığına fazlasıyla işaret ediyor. Zira, gücü tekelinde tutmak isteyen statüko bu gelişmeyi “bir devrimin tükenişi” olarak kitlelere lanse edip, onları sokaklara sevk edebilir.
Dolayısıyla, İran yakın çevresi ağırlıklı gelişmeler ve özellikle de Trump’ın yeni siyaseti, İran iç siyasetini ve dengelerini de önemli ölçüde etkilemişe benziyor. 19 Mayıs’a giden süreçte İran bundan ötürü birçok şeye gebe gibi görünüyor…