Tarih:

Paylaş:

Irak’ın Değişen Jeopolitiği

Benzer İçerikler

Osmanlı Devleti’nin dağılmasının ardından özellikle İngiliz ve Fransızların öngördükleri şekilde Ortadoğu’da bulunan topraklar parçalanarak çok sayıda devlet kurulmuştur.  Böl-yönet politikasını uygulamaya başlayan Batılı devletler kendi çıkarları çerçevesinde Ortadoğu’yu şekillendirmişlerdir. Bu gelişmeler sonucunda Osmanlı Devleti topraklarından koparılarak günümüz Irak teritoryasında Irak Krallığı adında bağımsız bir devletin kuruluşu ilan edilmiştir.

Jeopolitik bağlamda herhangi bir ülke ele alındığında, ilgili ülkenin hangi temeller üzerine inşa edildiğini incelemek gereklidir. Bu bağlamda Irak’ın devletleşmesi veya inşası hakkında farklı görüşler mevcuttur. Bu görüşlerin başında Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde bu bölgenin ekonomik ve stratejik öneminden dolayı büyük ülkeler tarafından Irak Devleti’nin kurulduğunu savunan tez gelmektedir. Bu tezi savunanlar böyle bir adımın atılmasına neden olan Arap milliyetçilerinin kendilerine ait bir devlet isteklerini de dile getirmektedir. Çünkü o dönemde Arap milliyetçileri Suriye’den kovulmuşlardı. Bir diğer grup ise Irak toprakları üzerinde inşa edilen devletin söz konusu coğrafyada var olan tarihi sürecin bir devamı niteliğinde olduğu hususu üzerinde durmuşlardır. Bu çerçevede İngilizler kendi çıkarlarını koruma altına almak amacıyla çağdaş Irak Devleti’nin kurulmasını istemişlerdir. Kurulan çağdaş Irak Devleti’nin başına kendilerine yakın olan elitleri getirmek ise bu planı tamamlayan bir diğer husus olarak ele alınabilir.

Sonuç itibarıyla hangi gerekçe olursa olsun Irak Devleti’nin İngilizler tarafından kurulduğu gerçeği ortadan kalkmamaktadır. Irak’ın stratejik konumu İngilizler açısından Ortadoğu’da böyle bir devletin kurulmasını önemli kılmaktadır. Çünkü Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde İngilizler, ilk olarak Hindistan’daki varlıklarını korumayı hedeflemekteydiler. Buna ek olarak o dönemde Irak’ın uluslararası transit bağlamında önem arz eden stratejik konumu, İngilizleri böyle bir adım atmaya yöneltmiştir.

Ekonomik neden ise İngilizlerin Irak Devleti’ni kurmalarındaki önemli bir diğer faktördür. Bu faktör, stratejik faktör ile birleşince Irak’ın önemi daha da artmıştır. Özellikle Irak’ın sınırları içerisinde yer alan, Basra ve Kerkük’te bulunan petrol bu coğrafyayı İngilizler için daha cazip hale getirmiştir. Bunlara ek olarak, daha o dönemde İngiliz mühendislerin Irak’ta yaptıkları araştırmalar sonucunda Irak’ın doğal maden kaynakları bakımından da zengin olduğu tespit edilmiştir.

Uluslararası ittifaklar da Irak’ın kuruluşunda büyük rol oynamıştır. 1916 yılında imzalanan Sykes – Picot anlaşmasına göre başta Bağdat ve Basra vilayetleri İngilizler tarafından işgal edildi ardından da Musul vilayeti Lozan ve 1926 tarihli Ankara Anlaşması ile İngiliz himayesinde Irak topraklarına katıldı. Bu, Irak Devleti’nin kurulmasına zemin hazırlayan ve Sykes-Picot Anlaşması’nın bir devamı niteliğinde olan “manda sisteminin” 1920 yılında Irak’a uygulanmasıdır. Manda sisteminin uygulanması ile Irak Devleti’nin temelleri inşa edilmeye başlamıştır.

Jeopolitik anlamda ülkenin karasallığı ve denize çıkışı olup olmadığı da önemli bir husustur. Irak’a bakıldığında ise denize tek çıkışının Basra üzerinden olduğu görülmektedir. Komşu olduğu ülkelere nispeten deniz sınırı oldukça az olan Irak’ın toplam 58 km’lik bir kıyısı vardır. Sonuç itibarıyla Irak deniz ülkesi olmaktan ziyade bir kara ülkesi görünümündedir. Münhasır ekonomik bölgesinin 700 kilometre civarında olduğu gerçeği de denizcilik ve balıkçılık gibi ekonomik faaliyetlerin oldukça sınırlı olduğunu ifade etmektedir. Ama Basra Körfezi üzerinden denize çıkışı olması Irak’ı jeopolitik bakımdan daha da önemli kılmaktadır. Ancak diğer komşu ülkeler ile mukayese edildiğinde Irak’a deniz ve su yolları bakımından daha az öneme sahip bir ülkedir.

Irak, büyük tarım alanlarına sahip bir Ortadoğu ülkesidir.  Dağlık ve çöl arazisi olmak üzere iki farklı toprak yapısına sahip olan ülke de iklim de kuzey ve güney bölgelerinde farklılık arz etmektedir. Bu toprak yapısı ve iklim şartlarına bağlı bir şekilde yıl boyunca 10 ile 11 ay arası tarıma elverişli hale gelmektedir. Fakat Irak 1920 yılından bu yana bu önemli özelliğini kullanıp değerlendirememiştir. Tarımsal faaliyetler genellikle ilkel yöntemlerle geçekleştirilmiştir. Irak, toprak yapısı ve iklim özellerinden ötürü hem yaz hem de kış ürünlerinin üretimine ve yetiştirilmesine elverişlidir. Fakat ülke bu imkanı günümüze kadar değerlendirebilmiş değildir. Çünkü Irak kuruluşundan günümüze sürekli bir şekilde siyasi ve toplumsal krizler yaşamıştır. Bu istikrarsızlıkların bir bölümü yerel düzeydeki çekişme ve savaşlardan oluşmaktadır. İç çekişme ve savaşlara ek olarak 1980 yılından günümüze Irak’ın başka ülkeler ile savaşlar yaşaması da dış faktör olarak ele alınabilir.

Irak yerüstü kaynakları bakımından zengin olduğundan daha fazla yeraltı kaynakları bakımından zengindir. Petrol, ülke ekonomisinin şah damarını oluşturmaktadır. Ancak ülkede sadece petrol değil diğer yeraltı kaynakları da mevcut olsa dahi bunlardan yararlanılamamaktadır. Çünkü istikrardan yoksun Irak 2003 yılından sonraki dönemde de yolsuzluktan dolayı ülke kaynaklarını kullanabilecek ve ülkeyi kalkındıracak projeleri üretememiştir, böylece devletin yeraltı kaynaklarından yeterince yararlanılmamıştır. Petrol hariç diğer yeraltı kaynaklara ilişkin ciddi araştırmalar yapılmamıştır. Petrol sektöründe de sadece üretim seviyesinin yükselmesi yönünde çalışmalar yürütülmüştür. Örneğin Irak, petrolden üretilen benzin ve diğer ürünleri hala komşu ülkelerden ithal etmektedir.

Irak demografik bağlamda da sorunlu bir ülkedir. Demografik anlamda homojenlikten uzak olan Irak, sadece etnik değil dini unsurlar bakımından da heterojen bir yapı arz etmektedir. Bu durum da ülkenin istikrarsızlık sürecine katkı sunan bir diğer enstrümandır. Irak’ın toplumsal yapısına bakıldığında iki ana mesele ile karşılaşılmaktadır. Birincisi Şii ve Sünni gruplar üzerinden şekillenen mezhep ayrışması, diğeri ise etnik kimlik çatışmasıdır. Bu bağlamda Arap, Kürt ve Türkmen olmak üzere üç ana etnik grup öne çıkmaktadır. Fakat 2003 yılından itibaren özellikle mezhep çatışması ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır. Oysa ki ülkedeki mezhep farklılığı ülkeye katkı sunabilir. Çünkü Irak’ın Necef, Kerbela, Semara ve hatta Bağdat’ta bile bulunan Şii ve Sünni dini makam ve türbeleri ülkeye dini lider olma konusunda büyük avantajlar sağlamaktadır. Fakat bu avantajların bulunmasına rağmen iyi bir şekilde değerlendirilmemiş ve tam tersine lider olabilecek bir konumda iken özellikle İran gibi yabancı bir ülkeye tabi olmak zorunda kalmıştır.

2014 yılında Irak’ta DAEŞ tehlikesinin artmasının ardından Irak’ın jeopolitiği derinden değiştirilmeye çalışılmıştır. Anbar, Selahaddin ve diğer Sünni bölgelerinin DAEŞ’in kontrolüne geçmesinin ardından Irak’ın sahip olduğu coğrafi, siyasi ve ekonomik konum zayıflatılmaya çalışılmıştır. Bunlara ek olarak Irak’ın kuzeyinde zaten 2005 Anayasası ile getirilen yasal düzenleme sonucunda fiili bağımsız bir Kürt Federe Devleti kurulmuştur. Böylece ülkenin üniter bütünlüğü parçalanmıştır. Hatta ülke fiili olarak Sünni bölgesi, Şii bölgesi ve Kürt Federe Yönetimi olarak üçe bölünmüştür. Bütün gelişmeler Irak’ın mevcut ve güçlü konumda olduğu jeopolitik konumunu tamamen zayıflatmıştır. Bunun sonucunda İran, Şii bölgelerden başlayarak bazı Sünni illerin de ele geçirilmesinin ardından İran’a hizmet edecek Şiilerin kontrolünde bulunan önemli jeopolitiğe sahip bir bölge oluşturmak için çalışmıştır. Bu konuda da büyük mesafeler kat edildiği görülmektedir. Buna karşı Kürt bölgesi de özellikle Türkiye üzerinden dünya pazarına enerji kaynaklarını pazarlama bakımından bulunduğu coğrafi konumunu Türkiye ile işbirliği çerçevesinde kullanıp en iyi şekilde değerlendirmeye çalışmaktadır. Böylece Irak’ı, parçalara bölerek her bir taraf kendi çıkarı lehine şekillendirmeye çalışmaktadır. Irak’ta özellikle 2014 yılından sonraki süreçte yeni bir jeopolitiğin temellerinin atılmaya çalışıldığı aşikardır. DAEŞ sonrası Irak’ın bambaşka bir jeopolitiğe sahip olacağı ortadadır. Çünkü önümüzdeki dönemde güçlü ve birleşik bir Irak’tan söz etmek çok zor görünmektedir. Günümüzde Irak anayasal olarak bağımsız federal bir devlet şeklinde varlığını sürdürmektedir, fakat ülke fiilen birkaç bölgeye ayrılmış ve belki de daha fazla bölgelere ayrılarak dehşet verici bir konuma gelecektir. Sonuçta Irak’ın sahip olduğu eski jeopolitik konum tarih olup yerini fiilen parçalanmış ve dış faktörlerin çıkarına göre şekillenmiş bir Irak alacaktır.

Dr. Muwafaq Adil OMAR
Dr. Muwafaq Adil OMAR
Lisans (2005) ve Yüksek lisans ( 2008) eğitimini ‘Saddam Sonrası Irak’ta Şiilerin Yeni Konumları ve Körfez Ülkeleri Üzerindeki Olası Siyasal Etkileri’ başlıklı tezi vererek Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamlayan Muwafaq Adil OMAR doktora programına Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası ana bilim dalında Doktora öğrencisi olarak halen devam etmektedir. Orta Doğu, Irak, Suriye, İran, Türkiye, Arap ülkeler ve Demokratikleşme üzerinde çalışmakta ve Arapça, Türkçe, Sorani Kürtçesi ile İngilizce dillerini bilmektedir. 2010-2012 yılları arasında Irak’ın Erbil kentinde bulunan Selahaddin Üniversitesi, Hukuk ve Siyaset Bilgiler fakültesinde öğretim görevlisi olarak Siyaset bilimler bölümünde; uluslararası teoriler, uluslararası ilişkilere giriş, siyaset bilimine giriş, siyasi tarih, siyasal sistemler ve hukuka giriş derslerini vermiştir.