Tarih:

Paylaş:

İdlib’de Gerginliği Azaltma Çabaları: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Ziyareti

Benzer İçerikler

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 27 Ağustos 2019 Salı günü Rusya’yı ziyaret edeceği duyuruldu. Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le gerçekleştirdiği telefon görüşmesinin hemen ardından bu ziyaretin açıklanması, iki ülke arasındaki görüşme trafiğini uluslararası gündemin en önemli başlıklarından biri haline getirdi. Liderlerin Soçi Mutabakatı’nın işleyişinde yaşanan sorunlar nedeniyle bir araya geleceği öğrenildi.

Bu kapsamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), iki liderin Moskova’da gerçekleştireceği görüşmenin ne anlama geldiğini ve zirveden çıkabilecek olası sonuçları değerlendirmek üzere alanında önde gelen uzman ve akademisyenlerin görüşlerini dikkatlerinize sunmaktadır.

Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN (ANKASAM Avrasya Danışmanı)

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İdlib’de Türk askerlerine gerçekleşen saldırıların ardından Rusya’ya gittiğini vurgulayan Prof. Dr. Giray Saynur Derman, “Rusya, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) bir yakınlaşma sürecinde olmasından rahatsızlık duymaktadır. Çünkü Türkiye ile ABD arasındaki uzlaşı, ABD’nin hava sahası kontrolünde Türkiye’yle birlikte hareket edeceği anlamına gelmektedir.” ifadelerini kullandı.

Yaşanan gelişmelerin Astana Ruhu’na zarar verebileceğini söyleyen Derman, “Ankara ile Moskova arasındaki ilişkiler böyle devam ederse, Türkiye Esad yönetimini vurabilir. İdlib’de yaşananlar, durumun bıçak sırtı olduğunun göstergesidir.” dedi.

Derman, “24-26 Ağustos 2019 tarihlerinde Fransa’da gerçekleşen ve dünyanın en büyük yedi ekonomisini oluşturan ülkeleri bir araya getiren G7 Zirvesi’nde, ABD ve Türkiye’nin anlaşmaya vardığı konuşulmuştur. Ancak bu anlaşmanın içeriğine dair detaylar bilinmemektedir.” diyerek Ankara ile Washington hattındaki yakınlaşmanın ayrıntılarının bilinmediğine dikkat çekti.

Son olarak Derman, “Rusya, Esad yönetimini ısrarla desteklemektedir. İdlib konusunda Türkiye’yle aynı görüşte değildir. Oysa İdlib Meselesi’nin çözümü, Türkiye’nin bölgesel güvenliğini doğrudan etkilemektedir. Ayrıca bu bölgedeki operasyonlar neticesinde yeni bir göç hareketinin oluşması da ihtimal dahilindedir. İdlib’deki 9. Askeri Gözlem Noktası’ndaki askerlerin durumu da önemli bir konudur. Dolayısıyla tüm bu yaşananlar değerlendirildiğinde, Astana Süreci’nin geleceğinin belirsiz olduğunu görmekteyiz.” cümlelerini kurdu.

Timur AKHMETOV (Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi-Araştırmacı)

Erdoğan’ın Rusya’ya gerçekleştireceği ziyaretin devletler arası ilişkilerde liderlerin yurt dışı ziyaretlerinin ne kadar önemli olduğuna işaret ettiğini ifade eden Timur Akhmetov, “Unutulmamalıdır ki, Soçi Mutabakatı da Erdoğan’ın ziyareti esnasında yapılmıştı. Bu mutabakat kapsamında Türkiye’ye belli yetkiler verilmişti. Taraflar arasında muhalif güçlerin mevcut terör örgütlerinden ayrılmasının zamanı belirlenmişti.” ifadelerini kullandı.

Zirvenin güvenlik meselelerine odaklanacağının altını çizen Akhmetov, “Günümüzde İdlib’deki sorunun temelinde, Rusya tarafından Türkiye’nin ulusal çıkarlarının anlaşılamaması yatmaktadır. Gerçekleşecek bu ziyarette ise bu durum değişebilir. Çünkü Rus yetkililer, Türk tarafının güvenlik endişelerini ciddiye alıp; politik meselelerden ziyade askeri meselelere odaklanacak gibi bir görüntü var.” dedi.

Halil AKINCI (Emekli Büyükelçi)

Rusya ve İran’ın Suriye’yi yalnız bırakmayacağını belirten Emekli Büyükelçi Halil Akıncı, “İki ülke de ABD’nin bölgedeki varlığından rahatsızdır. Gerçekleşecek ziyarette Cumhurbaşkanı Erdoğan’a söylenecek şey de ABD’yle anlaşmaktan vazgeçmesi ve İdlib’i rejim güçlerine bırakması olacaktır. Unutulmamalıdır ki bahsi geçen uzunluktaki bir güvenli bölge, daha önce Irak’ta denenmiş ve bölge, bir anda Kürtlerin; dolayısıyla ABD’nin kontrolüne girmişti. Daha sonrasında da bu örgütler Suriye’ye geçmiş ve ABD’nin bölge politikasının iyi niyetli olmadığı anlaşılmıştır. Yani Türkiye ve ABD, NATO’da müttefik olabilirler; fakat Suriye’deki çıkarlarımızın ABD’yle örtüşmediği açıktır.” yorumunu yaptı.

Suriye’de çıkarlarımızın örtüştüğü tek otoritenin Esad rejimi olduğunu ifade eden Akıncı, “Türkiye, başlangıçta yaptığı hatayı bir şekilde temizlemelidir. Çünkü Suriye’nin parçalanmasını ne Türkiye ne de Esad istemektedir. Esad da ne ABD’yi ne Rusya’yı ne de İran’ı istemektedir. Ancak Türkiye’yle anlaşamadığı sürece, onlara ihtiyacı olacaktır. Kısacası stratejik çıkarlarımız ortaktır. Türkiye, Suriye politikasında 180 derecelik bir dönüş yapmadığı takdirde, çözüm mümkün değildir. Çünkü Esad rejimi, giderek zafere yaklaşmaktadır. Erdoğan-Putin görüşmesinde de Rusya tarafı önümüze bu konuları sunacaktır.

Putin’in mevcut durumdan gayet memnun olduğunu belirten Akıncı, “Türkiye’ye S-400’leri satarak hem ABD’yle aramızı açtı hem de ülkesi hiçbir şey kaybetmedi. Bundan dolayı Putin de Türkiye’ye Esad rejimiyle anlaşmayı diretecektir. Türkiye’nin mevcut konjonktürde başka çaresi bulunmamaktadır. Belki birkaç taviz alabilirsek bizim yararımıza olacaktır.” şeklinde açıkladı.

Cenk BAŞLAMIŞ (Gazeteci)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında 27 Ağustos 2019 Salı günü Moskova’da yapılacak görüşmenin “sürpriz” olarak nitelendirilebileceğini belirten Gazeteci Cenk Başlamış, “Öncesinde planlanmayan görüşmenin Suriye’deki son gelişmelerle bağlantılı olarak gerçekleşeceği düşünülmektedir. Bir yandan Rusya destekli Suriye Ordusu birliklerinin muhaliflerin “son kalesi” olan İdlib’e yönelik saldırılarını artması ve stratejik açıdan önemli noktaları ele geçirmesi; diğer yandan da Türkiye’nin Morik’te bulunan 9 Numaralı Gözlem Noktası’nın kuşatılması, görüşme kararının alınmasına sebebiyet vermiştir. Elbette Türkiye ile ABD’nin Fırat’ın doğusunda bir güvenli bölge oluşturulmak için adımlar atması da iki liderin bir araya gelme kararında etkili olmuştur.” yorumunu yaptı.

İdlib konusunda Suriye lideri Beşar Esad’ın da ısrarıyla Rusların giderek sabırsızlandığını söyleyen Başlamış, “Esad rejimi, İdlib’i mutlaka ele geçirmek istiyor. Bu yüzden de İdlib’e kapsamlı bir operasyon düzenlenmesi an meselesiyken; Moskova ile Ankara, Türkiye’nin devreye girmesi sonucunda 17 Eylül 2018 tarihinde bölgenin silahlardan arındırılması için bir mutabakat imzalamıştı. Bir ay içinde uygulanması planlanan anlaşmanın imzalanmasının üzerinden yaklaşık bir yıl geçmiş, fakat belirtilen hedeflere varılamamıştır.” dedi.

Başlamış, “S-400 Hava Savunma Sistemleri’nin alımının ardından Rusya ve Türkiye’nin uzun vadeli bir işbirliğine gidebileceğini düşünenler bulunsa da Suriye Krizi aracılığıyla bu ortaklığın geçici nitelik taşıdığını gösteren işaretler ortaya çıkmıştır. Öte yandan Moskova’da gerçekleşecek olan zirveden sürpriz sonuçların çıkması da mümkündür. Zira Erdoğan, temasları sırasında MAKS-2019 Uluslararası Havacılık Fuarı’nı ziyaret edecek. Hatırlanacağı gibi Rus yetkililer, S-400’lerin ardından Türkiye’ye SU-35 savaş uçaklarını satmak istediklerini belirtmişlerdi.” diyerek zirvenin yeni alışverişlere vesile olabileceğini söyledi.

Prof. Dr. Ömer Göksel İŞYAR (Uludağ Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

Astana Süreci kapsamında Türkiye, Rusya ve İran üçlüsünün gerçekleştirdiği toplantıların bir yenisinin Eylül ayı içerisinde İstanbul’da yapılmasının planlandığını hatırlatan Prof. Dr. Ömer Göksel İşyar, “Ağustos ayında yapılması düşünülen toplantı, yoğun gündemden dolayı ertelenmişti. Bu sebeple de Erdoğan ve Putin’in 27 Ağustos 2019 tarihinde; yani Eylül ayındaki üçlü zirveden önce, Moskova’da gerçekleştireceği bu toplantının ana gündem maddesini İdlib Meselesi’nin oluşturması beklenmektedir.” ifadelerini kullandı.

Türkiye ile Rusya arasındaki münasebetlerin sadece Suriye özelinde değerlendirilmemesi gerektiğini dile getiren İşyar, “Kırım Sorunu da iki ülke arasındaki mühim konulardan biridir. Ağustos ayı içerisinde gerçekleşen Ukrayna ziyaretinde Erdoğan, Türkiye’nin Kırım’ın ilhakını tanımadığını belirtmişti. Erdoğan’ın açıklamalarına Rusya’dan milletvekilleri düzeyinde çeşitli tepkiler gelmiş; fakat olay gündemde fazla yer almamıştı. Çünkü iki ülke arasında stratejik ortaklık durumu tesis edilmeye çalışılmaktadır. Bu stratejik ortaklığın en önemli sınavı olarak da karşımıza Suriye Krizi çıkmaktadır.” dedi.

Olayların birbiriyle bağlantılı değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden İşyar, “Türkiye, etrafındaki sorunlarla ilgili olarak çok taraflı bir politika izlemektedir. Bu yüzden de Rusya’yla İdlib konusunda bir tıkanmışlık yaşamaktadır. Bu tıkanmadan en çok yararlanacak ülke ise ABD’dir. Rusya, Esad rejimine olan desteğinin devam edeceğini açıklamıştır. Dolayısıyla bir açmazın olduğu görülmektedir. Gelinen noktada, Türkiye sınırlarına doğru yeni bir göç dalgası oluşabilir. Henüz bir kriz yoktur; lakin krizin eli kulağındadır.” yorumunu yaptı.

İki ülkenin garantörlüğüne rağmen bölgede bir türlü ateşkesin sağlanmadığını ifade eden İşyar, “Söz konusu mesele, Türkiye’nin sınırlarının güvenliğiyle ilişkilidir. Rusya’nın da bu durumu anlayışla karşılaması gerekmektedir. Dolayısıyla Türkiye, bu konuda çok daha hassas davranmaya çalışmaktadır. İdlib Sorunu’nun çözümü için Rusya’yla masaya oturmamız gerekmektedir. Tıpkı Fırat’ın doğusunda ABD’yle masaya oturduğumuz gibi. Ancak çeşitli Türk makamlarından yapılan açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, Türkiye’nin Münbiç’tekine benzer bir oyalama sürecine tahammülü kalmamıştır. Erdoğan’ın gerçekleşeceği ziyaret ise bir “bekle-gör” durumunun bulunduğuna işaret etmektedir. Aynı zamanda bu ziyaret, Türkiye, Rusya ve İran’ın devlet başkanlarının katılımıyla gerçekleştirilecek üçlü zirvenin hazırlığı olarak da yorumlanabilir. Ayrıca Erdoğan-Putin görüşmesinde, Suriye’de kalıcı barışın sağlanması için yürütülen anayasa çalışmaları da ele alınacaktır.” açıklamasında bulundu.

Özge ELETEK
Özge ELETEK
Özge Eletek 1999 yılında İzmir’de doğdu. İlk ve orta öğretim hayatını İzmir’de tamamlayan Eletek, 2021 yılında Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Çeşitli düşünce kuruluşlarında birçok konferans ve seminere katılan Eletek, Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’ndeki stajını sürdürmektedir. Halihazırda Dokuz Eylül Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini sürdürmektedir.