Tarih:

Paylaş:

Hong Kong Protestoları: Özerkliğin Erozyon Tehlikesi

Benzer İçerikler

28 Nisan 2019 tarihinden beri Hong Kong Özel İdari Bölgesi’nde devam eden protestolar, İngiltere ile Çin’i karşı karşıya getirmiştir. Hong Kong’un İngiltere’den Çin’e devredilişinin 22. yıl dönümünün kutlandığı 1 Temmuz 2019 tarihinde, Yerel Yasama Meclisi’nin (LegCo) önünde oturma eylemi yapan bir grup protestocu, binanın cam kapılarını ve metal bariyerlerini kırarak içeri girmiştir. Aynı gün Hong Kong’daki olaylara ilişkin açıklamalarda bulunan İngiltere Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt, İngiltere’nin Hong Kong’a ve özgürlüklerine verdiği desteğe vurgu yapmıştır.[1] Bunun ardından Çin’in Londra Büyükelçisi Liu Xiaoming ise düzenlediği basın toplantısında, İngiltere’nin Hong Kong’daki protestocuları desteklemesini sert bir dille eleştirmiştir. Xiaoming, 3 Temmuz 2019 tarihinde de İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na çağrılmış ve kabul edilemez eleştiriler yapmakla suçlanmıştır.

Hong Kong’daki protestolar, 3 Nisan 2019 tarihinde şüphelilerin Çin’e iadesini kolaylaştıran yasa tasarısının LegCo’ya sunulmasıyla başlamıştır. Söz konusu yasa tasarısı, Hong Konglu Tong-kai Chan adlı bir gencin, Tayvan’da hamile olan kız arkadaşını öldürmesi üzerine Tayvan makamlarının Hong Kong’dan zanlının iadesini talep etmesi üzerine hazırlanmıştır.

Bilindiği gibi Çin, Tayvan’ın egemenliğini tanımamaktadır. Bu nedenle de Hong Kong ile Tayvan arasında suçluların iadesine dair bir anlaşma bulunmamaktadır. LegCo’nun iç mevzuatta değişiklik yaparak zanlının Tayvan’a iadesi için imkân yaratmaya çalışması, aynı zamanda Çin ana karası ve Çin’in Makao Özel İdari Bölgesi için de geçerliydi. Dolaysıyla yasanın kabul edilmesi halinde Çin, Hong Kong’daki muhalifleri hedef alabilirdi. Nitekim bu konudaki endişeler, protestoların patlak vermesine sebep olmuştur.

Protestoların büyümesi ve Çin ile İngiltere arasındaki gerginliğin artması, 19 Aralık 1984 tarihinde Pekin’de imzalanan Çin-İngiliz Ortak Deklarasyonu’nu tekrar gündeme getirmiştir.[2] Bahsi geçen deklarasyonun yürürlüğe girdiği 1 Temmuz 1997 tarihine kadar Hong Kong, II. Dünya Savaşı sırasında dört yıl süren Japon işgali dışında, 1841 yılından beri toplam 156 yıl boyunca Birleşik Krallık’ın egemenliği altında kalmıştır. Çin-İngiliz Deklarasyonu, 1997 yılından sonrası için Hong Kong’a ilişkin idari düzenlemeleri öngörmüştür.

Ayrıca Çin, mevzubahis deklarasyonda Hong Kong’un Mini Anayasa taslağı hazırlaması ve kabul etmesine ilişkin bazı koşullara da rıza göstermek zorunda kalmıştır. Mini Anayasa olarak adlandırılan Temel Kanun, Hong Kong’un özel bir idari bölge olarak kapitalist ekonomi sistemini, kendi para birimini (Hong Kong Doları), yasal düzenini, yasama sistemini ve insanlarının hak ve özgürlüklerini korumasını sağlamıştır. Bu koşulların 50 yıl boyunca devam edeceği ve 2047 yılında sona ereceği belirtilmiştir. Dolayısıyla kendi özel statüsü kapsamında Hong Kong, Çin’in bir parçası olmasına rağmen Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi birçok uluslararası kuruluşta varlık gösterebilmektedir.

Çin’in Hong Kong ve Makao gibi özel idare bölgeleriyle olan ilişkileri, uzun yıllar boyunca olumlu olarak değerlendirilmiştir. Ancak son yıllarda Çin, ekonomisinin güçlenmesi ve küresel bir güç haline gelmesiyle birlikte, idari düzenlenmelerin değiştirilmesine yönelik bazı adımlar atmaya başlamıştır. Çin-İngiliz Deklarasyonu, Hong Kong’un bölgedeki güvenliğinin Çin tarafından sağlanması ve dış politika konularında Pekin’e bağlı olmasını öngörmektedir. İç politika konusunda ise Pekin, Hong Kong vatandaşlarının yerel yönetimini seçmekte özgür olacağına ve 2017 yılında serbest seçimlerin yapılacağına söz vermiştir. Ancak yaşanan gelişmeler, Pekin’in serbest seçimler konusunda Hong Kong’un demokrasi taleplerinden farklı bir fikre sahip olduğunu göstermiştir. 2014 yılına gelindiğinde ise Çin Komünist Partisi (ÇKP), Hong Kong vatandaşlarının serbest seçim yapabilmesine izin vereceğini; fakat yalnızca Pekin tarafından seçilen adaylar arasında seçim yapılabileceğini açıklamıştır. Bunun ardından Hong Kong vatandaşları ve öğrencileri sokaklara dökülmüş ve 26 Eylül 2014-15 Aralık 2014 tarihleri arasında “Şemsiye Devrimi” olarak da adlandırılan sokak protestoları düzenlenmiştir. Ancak protestocular bekledikleri sonuçları elde edememiştir. Pekin yönetiminin başlattığı 2014 Hong Kong Seçim Reformu’na ilişkin Çin Ulusal Halk Kongresi’nin Daimî Komitesi’nde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Ayrıca Hong Kong’daki LegCo’da da Pekin yanlısı bloğun baskılarından dolayı reformların reddine ilişkin teklif kabul edilmemiştir.[3] Bu tarihten sonra Hong Kong’daki bağımsızlık taleplerinin arttığı söylenebilir.

Çin’in Hong Kong’daki yerel seçimlere karışmama konusundaki vaatlerini yerine getirmemesi, uluslararası toplumun tepkisine neden olmuştur. Bazı uluslararası gözlemciler ve insan hakları kuruluşları, Hong Kong’da siyasi özgürlüklerin geleceği konusundaki şüphelerini sık sık dile getirmeye başlamıştır. Dolayısıyla Pekin Hükümeti, Hong Kong’u siyasi açıdan kontrol altına almanın yeni yöntemlerini yürürlüğe koymuştur. Öncelikle Pekin, 2014 yılından sonraki süreçte Hong Kong’daki medya ve eğitim kurumları üzerindeki etkisini arttırmıştır. Diğer bir yöntem ise Çin Ulusal Halk Kongresi’nin doğrudan bir yasa çıkararak Hong Kong’un iç işlerine müdahale etmek yerine, Çin yanlısı isimleri yönetime getirmesidir.

Hong Kong Özel İdari Bölgesi’nin baş yöneticiliğine 2017 yılının Mart ayında seçilen Carry Lam, yerel halk tarafından Pekin yanlısı olmakla itham edilmiştir. 1 Temmuz 2017 tarihinde düzenlenen yemin töreninde Lam’ın Çin Devlet Başkanı Şi Cinping karşısında yemin etmesi, Hong Kong’daki demokratik güçlerin endişelerini haklı çıkarmıştır.[4] Nitekim Çin’in Hong Kong’u aşamalı olarak kontrol altına alma politikası sonuç vermeye başlamıştır. 2019 yılının Nisan ayında Çin yanlısı olduğu iddia edilen Lam’ın şüphelilerin Çin’e iadesini kolaylaştıran yasa tasarısını LegCo’dan geçirmeye çalışması, Hong Kong’da yeni protestoların patlak vermesine neden olmuştur.

Söz konusu eylemlere katılan protestocular şu taleplerde bulunmuştur:

  • Yasa tasarısının LegCo’nun gündeminden tamamen çıkarılması istenmiştir. Şüphelilerin iadesine ilişkin yasa tasarısı, 15 Haziran 2019 tarihinde askıya alınmışsa da teorik açıdan “ikinci okuma”da gündeme getirilebilir. Zira Ann Chiang gibi bazı hükümet yanlısı siyasi parti üyeleri de protestolar sona erdikten sonra, söz konusu tasarının üzerinde çalışılmaya devam edilebileceğini belirtmiştir.[5]
  • Lam’ın istifası talep edilmiştir. Protestocular, Hong Kong Özel İdari Bölgesi’nin baş yöneticisinin demokrasiye aykırı hareket etmesi nedeniyle meşruiyetini kaybettiğini savunmuştur. Çünkü Lam, 9 Haziran 2019 tarihinde düzenlenen protestodan sonra yaptığı basın açıklamasında, muhalefetin taleplerine rağmen 12 Haziran 2019 tarihinde yasa tasarısının yeniden LegCo’da tartışılacağını belirtmiştir.
  • Protestocular, uyuglanan polis şiddeti ve devlet otoritesinin kötüye kullanılması konularında tarafsız bir soruşturma yapılması istenmiştir. Sivil gruplar, polisin protestoculara karşı 12 Haziran 2019 tarihinde gösterdiği şiddetin orantısız olduğunu; özellikle de polisin herhangi bir suç işlemeyen protestoculara yaptığı müdahalenin haksız olduğunu iddia etmiştir. Zira eylemler devam ederken protesto sahası yakınında çok sayıda insan herhangi bir somut neden olmaksızın gözaltına alınmıştır.[6]
  • Protestonun “isyan” olarak sınıflandırılmaması istenmiştir. Hükümet, 12 Haziran 2019 tarihindeki protestoları tanımlamak için başlangıçta “isyan” kelimesini kullanmıştır. Ancak protestocular, bu eylemlerin“isyan” niteliği taşımadığını savunmaktadır.
  • Tutuklanan protestocuların herhangi bir suçlamaya maruz kalmaksızın serbest bırakılması talep edilmektedir. Eylemciler, tutuklamaların siyasi sebeplerden dolayı gerçekleştiğini öne sürmektedir.

Protestocuların taleplerine ilişkin Hong Kong yönetiminden herhangi bir açıklama gelmemiştir. Ancak tüm bu taleplere rağmen şüphelilerin iadesine ilişkin yasa tasarısının LegCo’da kabul edilmesi durumunda ortaya çıkacak bazı hukuki sorunları da belirtmek gerekmektedir. Hong Kong’un geleceğinin belirlendiği Çin-İngiliz Deklarasyonu’na göre, Hong Kong kendi yargı sistemine sahiptir. Bahse konu olan yasanın kabul edilmesiyle, Çin’in isteği üzerine şüphelilerin yargılanmak üzere anakaraya iade edilmesi, Çin ve Hong Kong ceza hukukunun uyuşmazlığını gündeme getirecektir. Çünkü Çin Ceza Hukuku’nda suç sayılan birçok eylem, Hong Kong yasalarına göre suç değildir. Dolayısıyla söz konusu durum, Hong Kong vatandaşları için olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Protestolara neden olan yasa tasarısının kabul edilmemesi durumunda bile, Pekin ile Hong Kong Özel İdari Bölgesi arasındaki sorunların giderileceği söylenemez. Çünkü Hong Kong’un statüsüne ilişkin Çin ve Hong Kong anayasalarında yer alan düzenlemeler, 2047 yılında sona erecektir. Bu tarihten sonraki süreçte Hong Kong’un siyasi ve hukuki sisteminin Çin’e nasıl entegre olacağı hususunda herhangi bir belge mevcut değildir. Dolayısıyla mevzubahis protestoların Pekin yönetimine karşı son protestolar olmayacağı söylenebilir.

Protestolara ilişkin Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalar ise daha çok dışarıdan gelen tepkilere yanıt verilmesi şeklindedir. Olaylara, uluslararası hukuk vurgusu üzerinden egemen bir devletin içişlerine karışılmaması gerektiği ilkesi üzerinden yaklaşan Pekin yönetimi, eylemlerin arkasında “yabancı güçlerin” olduğunu ileri sürmüştür.[7] Ancak protestoların içeriğini oluşturan Çin ile Hong Kong arasındaki sorunlara yönelik herhangi bir açıklama yapılmamıştır.

Bu noktada Pekin’in protestolara olan yaklaşımının siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan değerlendirilmesi gerekmektedir.

  • Siyasi açıdan bakıldığında Pekin yönetimi, protestolara Hong Kong’un Çin anakarasıyla bütünleşmesi için öngörülen 50 yıllık sürecin bir parçası olarak bakmaktadır. Dolayısıyla ÇKP’nin eski liderlerinden Deng Şiaoping, “bir ülke iki sistem” kavramını ortaya koyarken; iki farklı ideolojiyi bir araya getirmenin yaratacağı sıkıntıları ve Hong Kong’un Çin’e entegrasyon sürecinde yaşanabilecek çatışmaları öngörmüştür. Bu sebeple de günümüzde siyasi açıdan zaten Çin’in bir parçası olan Hong Kong’un 2047 yılına kadar Çin anakarasyla bütünleşmesi beklenmektedir. Zira entegrasyonun başarılı olması halinde iade yasasının bir önemi kalmayacaktır.
  • Ekonomik açıdan Hong Kong, 1993 yılında Çin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’sının (GSYH) %27’sini oluşturmuştur. 2017 yılında ise bu oran %3’e inmiştir.[8] Bu nedenle de dünyanın en önemli finans merkezlerinden biri olduğu söylenen Hong Kong’daki protestoların yaratacağı ekonomik dengesizlik, makro düzeyde Çin ekonomisini çok fazla etkilemeyecektir.
  • Sosyal açıdan bakıldığında, Çin toplumunun büyük bir kısmının protestolar konusunda Pekin Hükümeti’ni destekleyeceği söylenebilir. Çünkü Çin’de internet siteleri de dahil olmak üzere haber ve medya kuruluşlarının tamamı devletin kontrolü altındadır. Bu yüzden de Çinlilerin büyük çoğunluğu protestolar hakkında yeterli bilgiye sahip değildir.

Görüldüğü üzere Pekin yönetiminin protestoları sakin bir şekilde izlemeye devam etmesi için pek çok gerekçe bulunmaktadır. Bu nedenle Pekin, protestolar kontrolden çıkmadığı sürece sakinliğini koruyacaktır. Çin’i rahatlatan tek şey, protestoların barışçıl bir şekilde devam etmesidir. Çünkü yönetimin demokratik olarak iktidara geldiği toplumlardan farklı olarak Çin’de, barışçıl protestolara yönelik bir korku yoktur. Ancak protestolar kontrolden çıktığı zaman Pekin yönetimi, durumu tehdit olarak algılayabilir. Bu nedenle de protestocuların LegCo binasına girmesinin ardından Pekin, Hong Kong lideri Lam’a ve emniyet güçlerine destek mesajı vermiştir. Çin Devlet Konseyi’nin Hong Kong’dan sorumlu ofisinden yapılan açıklamada, Hong Kong makamlarının şiddete başvuran göstericilere yönelik soruşturma başlatmasını onayladığı belirtilmiştir. Pekin Hükümeti’nden bir sözcü ise gösterileri, “hukukun üstünlüğünü ayaklar altına alan yasadışı eylemler” olarak tanımlamış ve protestoları, “Hong Kong’un temel çıkarlarına aykırı” olarak nitelendirmiştir.[9]

Neticede protestoların barışçıl niteliği devam ettiği sürece, yaşanan sorunlar Pekin yönetimi tarafından ciddiye alınmayacak ve protestocuların talepleri karşılanmayacaktır. Bu durum, protestocuların radikalize olarak şiddeti tek çare olarak görmelerine yol açabilir.

*Bu yazı, 7 Temmuz 2019 tarihinde kaleme alınmıştır.

[1] Patrick Wintour, “Jeremy Hunt Backs Hong Kong Citizens’ Right to Protest”, The Guardian, https://www.theguardian.com/world/2019/jul/01/jeremy-hunt-backs-hong-kong-citizens-right-to-protest, (Erişim Tarihi: 06.07.2019).

[2] “The Joint Declaration”, Constitutional and Mainland Affairs Bureau, https://www.cmab.gov.hk/en/issues/jd2.htm, (Erişim Tarihi: 06.07.2019).

[3] Dennis Chong, “Young Hong Kongers Seek New Path in Democracy Battle”, Terra Daily, http://www.terradaily.com/reports/Young_Hong_Kongers_seek_new_path_in_democracy_battle_999.html, (Erişim Tarihi: 06.07.2019).

[4] “New Hong Kong Chief Executive Sworn in”, Xinhua, http://www.xinhuanet.com//english/2017-07/01/c_136408986.htm, (Erişim Tarihi: 06.07.2019).

[5] “Hong Kong Leader Suspends Extradition Bill after Huge Protests”, Edition MVT, https://edition.mv/world/11042, (Erişim Tarihi: 06.07.2019).

[6] “Police in Central Hong Kong Stop, Search Subway Passengers Ahead of Vote”, Radio Free Asia, https://www.rfa.org/english/news/china/search-06112019114440.html, (Erişim Tarihi: 06.07.2019).

[7] “Hong Kong protestoları: Çin devlet medyası yabancı güçleri suçladı”, BBC Türkçe, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-48577492, (Erişim Tarihi: 06.07.2019).

[8] “HK vs China GDP: A sobering reality”, Ejinsight, http://www.ejinsight.com/20170609-hk-versus-china-gdp-a-sobering-reality/, (Erişim Tarihi: 06.07.2019).

[9] “Hong Kong’da göstericilerin parlamentoyu işgaline Çin tepki gösterdi”, DW, https://www.dw.com/tr/hong-kongda-g%C3%B6stericilerin-parlamentoyu-i%C5%9Fgaline-%C3%A7in-tepki-g%C3%B6sterdi/a-49441696, (Erişim Tarihi: 06.07.2019).