Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) önde gelen gazetelerinden biri olan New York Times için bir makale kaleme aldı. Brunson meselesi üzerinden Türkiye’ye tehditkâr söylemlerde bulunan ve ekonomik yaptırım uygulamaya başlayan ABD’ye “Bizi anladığını ispatlamazsa ortaklığımız riske girebilir” sözleri ile sert eleştirilerde bulundu. Türkiye için yeni alternatiflerin söz konusu olabileceğini belirten Erdoğan, “Gerekirse kendi göbeğimizi kendimiz keseriz.” diyerek Washington yönetimine “zaman” verdi.
Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Erdoğan’ın yazdığı makalenin hem iç kamuoyunda hem de Trump cephesinde nasıl bir yankı uyandırabileceğini ele alarak alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşlerini dikkatlerinize sunmaktadır.
Prof. Dr. Sencer İMER (ANKASAM Başdanışmanı)
Prof. Dr. Sencer İmer, ABD-Türkiye arasında krize neden olan Brunson meselesinde Türkiye’nin de hatalar yaptığını ifade ederek “Basına sızan deliller bu kişinin suçlu olduğunu gösteriyor. Bunun bir an önce mahkemesinin görülmesi lazım. Yapılması gereken en önemli iş mahkemeyi hızlandırmaktır. Türk yargısının objektif olduğunu tüm dünyaya göstermeliyiz. Şeffaf ve adil bir şekilde bunu yapmak lazım.” açıklamasında bulundu.
Başkan Trump’ın Kasım ayında yapılacak olan seçimler nedeniyle ABD gündemini belirlediğini kaydeden İmer, Trump’ın ikinci bir dönem daha seçilmek istediğini ve ABD’de Rahip Brunson meselesinin bu nedenle büyütüldüğünü de sözlerine ekledi. “Brunson’un evanjelist bir papaz ve eski bir güvenlik görevlisi olarak papazlığını bu iş kullandığı çok açıktır.” diyen İmer, Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı Mike Pence’in dini özgürlükler ile ilgili yapılan toplantıdaki konuşmasında Türkiye’ye yönelik tehditkâr konuşmasını eleştirerek “Türkiye de egemen bir ülke olarak buna gereken cevabı vermiştir.” değerlendirmesinde bulundu. İmer, ABD-Türkiye ilişkilerinde Türkiye’nin durumu büyük bir kamu çıkarını gerektirmektedir. Bu noktada Türkiye, gerekirse Brunson’a karşı başkalarını değiştirebilir.” dedi. Washington’un ekonomik olarak Türkiye’yi yıpratma girişimlerinden biri olan uluslararası kredi kuruluşlarındaki temsilcilerine Türkiye’nin kredi taleplerinin zorlaştırılması konusunda talimat verdiğini söyleyen İmer, “bu durumu da lehimize çevirmek için takas konusu yapılabiliriz” tavsiyesinde bulundu.
ABD ile olan problemin casus değişimi olarak çözüleceğini savunan İmer, bir diğer önemli mesele olarak da “ortaklık” üzerinde durdu. İmer, “İran’la münasebetimizi sıkı tutmalıyız, karşı karşıya gelmemeliyiz. Ticaret yapmalıyız. Suriye’deki iç savaşı bitirecek olan Bağdat, Şam ve Rusya’yla işbirliği yaparak Astana Sürecini devam ettirmeliyiz.” sözleriyle bölge devletleriyle ilişkilerin geliştirilmesi çağrısında bulundu. Öte yandan Erdoğan’ın önümüzdeki Eylül ayı sonunda Almanya’ya yapacağı ziyaretin çok önemli olduğunu dile getiren İmer, “Almanya, Türkiye ile yakınlaşmak ihtiyacı içindedir. Dolayısıyla Almanya, Japonya, Çin, Rusya, Hindistan, İran ve Latin Amerika ülkeleriyle işbirliği yapmamız lazım.” yorumunda bulunarak ABD’nin ilişki kurabileceğimiz tek ülke olmadığını söyledi. İmer, ilerleyen süreçte ABD’yle olan münasebetlerinde düzeltilebilir olduğunu sözlerine ekledi.
Alev KILIÇ (Emekli Büyükelçi)
Alev Kılıç, Türkiye’nin Amerika ile ilişkilerinde benzer sıkıntıları daha önce de yaşadığını belirtirken İsmet İnönü’nün de zamanında “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye’de orada yerini alır” sözlerini hatırlatarak iki liderin hemen hemen aynı mesajları verildiğinin altını çizdi. Normal şartlar altında ne Türkiye’nin Batı’dan ne de Batı’nın Türkiye’den kopmak istemediğini ifade eden Kılıç, söz konusu Batı-Doğu ikileminde yükselen bir Doğu olduğunu dile getirdi. Kılıç, “Türkiye de bu yükselen trendde yerini alabilir. Buradan kasıt, Rusya, Çin hatta Hindistan ve İran’dır. Ancak genel itibariyle Batı ile olan ittifakı koparmak ne Türkiye’nin ne de Batı’nın çıkarınadır.” değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Kutay KARACA (İstanbul Aydın Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)
Prof. Dr. Kutay Karaca, Türkiye gibi ülkeler için dengeyi doğru sağlayabilmenin önemine vurgu yaparak ötekileştirilmeye çalışan bir Türkiye’nin söz konusu olduğunu dile getirdi. Karaca, Beyaz Saray’ın 1945’te oluşturduğu Birleşmiş Milletler (BM) sistemi başta olmak üzere sistemde değişiklik olacağı yönündeki tespitleri afaki bulduğunu ifade ederek “ABD, BM ile kurduğu siyasal sistemi, güvenlik adına kurduğu NATO’yu, ekonomik anlamda GATT’la (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması) başlayan Dünya Ticaret Örgütü, IMF (International Monetary Fund /Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası’yla süregelen sistemleri kesinlikle değiştirmek istemiyor aksine 11 Eylül 2001’den sonra ABD’nin bilardo topu gibi nereye gideceği belli olmayan belirsiz politikalarını bir düzleme sokmaya çalıştığını düşünüyorum.” dedi. Karaca, Trump’ın “Great Again” sloganıyla 1945’te kurulan sisteme karşı olanları yeniden oluşumun içine çekmek istediğini belirtti.
Bundan sonraki süreç için ülkelerin kendi güçlerinin farkına vararak ABD’ye yönelik strateji üretmeleri gerektiğini belirten Karaca “Cumhurbaşkanı’nın söyleminden ABD dışında da alternatifler oluğu çıkarılabilir. Burada da bir şekilde Avrupa ile olan ilişkileri inandırıcı boyutlara getirmeliyiz. (Burada) alternatif, Doğu Bloğu’na yapışmak değildir.” diyerek ABD’nin İran’a baskı uyguladığı bu dönemde Türkiye’yi kaybetmek istemeyeceğini sözlerine ekledi. 1945 yılından beri Batı üyesi olmakla elde ettiğimiz kaynaklarımızı ve Batı üyeliğimizi bir kenara atarak “Şanghay üyesi olacağım” mantığında yaklaşmanın doğru olmayacağını kaydeden Karaca “Doğrudan Rusya ve Çin üzerinden politika belirlenmemeli. Avrupa Birliği (AB) içerisindeki Trump’a olan tepkileri de kullanmak lazım.” açıklamasında bulundu.
Prof. Dr. İbrahim CANBOLAT (Uludağ Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)
Prof. Dr. İbrahim Canbolat, “ABD’nin son dönemde Türkiye’ye yönelik tutumu dostane olmadığı gibi düşmancadır.” değerlendirmesinde bulunarak Washington’u eleştirdi. Diğer yandan bu düşmanca tutuma karşı ilk olarak iktidar ve muhalefetin birlikte hareket etmesinin gerektiğini kaydeden Canbolat, ABD’nin yalnızca Türkiye’ye yönelik değil, AB, İran, Rusya, Çin ve Kanada’ya karşı da benzer açıklamalar yaptığını ifade etti. Canbolat, “Uluslararası anlamda dayanışma için bir zemin olduğunu görüyoruz. Türkiye, Rusya, AB, İran ve hatta Çin’in Trump’ın yaptırımlarına karşı dayanışma halinde olması, sorunun çözülmesinde (bu grubun) elini güçlendirecektir.” sözleri ile söz konusu ülkelere dayanışma çağrısında bulundu.
Ankara’nın Washington dışında da alternatiflere sahip olduğunu dile getiren Canbolat ilk olarak AB seçeneğinden bahsederek Türkiye’nin 2005 yılından itibaren birlik sistemine üyelik yönelimi olduğunu belirtti. Canbolat, “Türkiye AB’ye tam üye olmadığı için daha esnek davranış modeli geliştirerek Çin, Rusya ve Doğu ile ilişkilerini de geliştirme olanağı vardır.” sözleriyle de bir diğer alternatifin Doğu olduğunu dile getirdi. Türkiye’nin yüzyıllarca Avrupa’nın siyasi hamurunu yoğurmuş bir ülke olduğunu vurgulayan Canbolat, “Avrupa Birliği de İran’a yönelik ambargoyu uluslararası hukuka aykırı olarak değerlendirdi. Türkiye de AB gibi düşünüyor ve İran’la ilişkilerini geliştirmek istiyor. Bu kapsamda Brüksel ve Ankara, İran konusunda sıkı ilişkiler içine girebilir.” öngörüsünde bulundu.
Dr. Öğr. Üyesi Mürsel Bayram (Ahi Evran Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)
Dr. Öğr. Üyesi Mürsel Bayram, Türkiye’nin ABD ve Avrupa ülkeleriyle ilişkilerinin gerildiği her dönemde ittifak tercihlerini gözden geçirmek durumunda kaldığını belirtti. Türkiye’nin Çin, Afrika ve Latin Amerika gibi uzak coğrafyalarda da varlığını artırarak dış ilişkilerini olabildiğince çeşitlendirdiğini vurgulayan Bayram, “Türkiye, bu süreçte Batı ittifakı içinde kalmaya devam edip hiçbir zaman ‘köprüleri atma’ noktasına gelmemekle birlikte, Amerikan hegemonyasına ve tek taraflılığına karşı oluşmaya başlayan ‘gevşek ittifak sistemlerine’ yeşil ışık yakmaya başlamıştır. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son olarak New York Times için kaleme aldığı yazıda, ABD’nin Türkiye ile ‘asimetrik’ ilişki biçimini sürdürmesi ve ‘tek taraflılık’ eğilimini tersine çevirmemesi halinde Türkiye’nin ‘yeni dost ve müttefikler aramaya başlayacağından’ söz ederek Ankara’nın alternatif bir ittifak arayışında olduğunu teyit etmiştir.” açıklamasında bulundu.
Türkiye’nin yeşil ışık yaktığı “gevşek ittifak sistemlerinin” başında BRICS’in geldiğini ifade eden Bayram, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ını teşkil eden, küresel maden rezervlerinin yüzde 60’ına ev sahipliği yapan ve dünya ekonomisinin halihazırda beşte birini temsil eden BRICS ülkelerinin, 2015’te Şanghay’da 100 milyar dolar sermayeli bir ortak banka kurarak dünya ekonomisinin yeni ağırlık merkezlerinden biri olma yolunda önemli bir adım attığını dile getirdi. Bayram, Erdoğan’ın Temmuz 2018’de Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki BRICS Zirvesi’ne özel davetli olarak katılması ve burada BRICS ülkeleri ile işbirliğini güçlendirmekten söz etmesini, Türkiye’nin mevcut uluslararası ekonomik düzene alternatif bir oluşumu desteklediğinin bir göstergesi olarak yorumladı. Öte yandan, BRICS’in henüz NATO benzeri bir askerî ve siyasî ittifak sistemi öngöremediğini de hatırlatan Bayram, BRICS üyelerinin ortaklaştığı tek noktanın Washington Konsensüsü olarak anılan ve IMF ile Dünya Bankası tarafından temsil edilen; “mevcut ABD merkezli uluslararası ekonomik düzene karşı yeni bir konsensüs geliştirebilmek” olduğunu sözlerine ekledi. Halihazırda Türk lirasının değer kaybı ile sonuçlanan ekonomik girişimler karşısında Türkiye’nin BRICS’in ekonomik güç dengesi siyasetine ortak olabileceğini vurgulayan Bayram, “Her ne kadar bu ortaklıktan siyasî veya askerî nitelikli bir blok çıkması olası değilse de, Batılı aktörler BRICS’in anti-hegemonik bir oluşum olduğunun farkındadır. Dolayısıyla Ankara, BRICS’e üyelik konusunda somut adımlar attığı takdirde Batı ittifakı, Türkiye gibi önemli bir bölgesel gücü kaybetmeyi göze alamayacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.
Celal KAZDAĞLI (Gazeteci-Yazar)
Celal Kazdağlı, Erdoğan’ın açıklamalarını yerinde bir hamle olarak değerlendirdi. Kazdağlı, Brunson olayında önce uzlaşma yolu aranarak zaman kaybedildiğini ancak bu şekilde uluslararası arenada Türkiye’nin haklılığının ispatlandığını dile getirerek Ankara’nın Beyaz Saray karşısında dik durması gerektiğinin altını çizdi.
Türkiye’nin elinde birçok seçenek olduğunu dile getiren Kazdağlı “Rusya, Çin, Asya Bloğu ve AB ile birlikte hareket edilebilir. Çünkü ABD’nin bu tutumu başta AB olmak üzere diğer ülkeler tarafından da reddedilmektedir.” ifadesiyle alternatiflere yönelme çağrısında bulundu. Ancak Kazdağlı öncelikli hedef olarak Türkiye’nin; İran, Irak ve Suriye ile birleşerek ABD’ye tüm askeri unsurlarının bölgeden çekilmesi talebinde bulunması gerektiğini söyleyerek çekirdek beraberliklerin diğer ittifakları da beraberinde getireceği yorumunda bulundu. Kazdağlı “Rusya, Çin ve diğer ülkelerle de bu çerçevede hareket edilmelidir. İlerde bazı ülkelerde dalgalanmalar olsa da Türkiye, kendi tavrını ortaya koymalı ve dar ya da geniş ölçüde ittifaklar kurabilmelidir.” dedi. ABD’nin kısa vadede sonuç alabileceğini öngörmediğini dile getiren Washington’un hamlelerini karşı tarafa boyun eğdirme stratejisi olarak nitelendiren Kazdağlı, Türkiye’nin önümüzdeki süreçte zorluklar yaşayacağını ama bunları aşmaya hazır olduğunu vurguladı.