Türkiye-Rusya İlişkilerinde 2019 Hedefi: Nasıl Bir Avrasya?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni yılını tebrik etti ve son yıllarda iki ülke arasında gelişen işbirliği sürecine vurgu yaptı. Terörle mücadelede işbirliğinin sürdürülmesi ve ekonomik anlaşmaların uygulanmasına dair beklentilerini dile getiren Putin, “Türkiye ve Rusya’nın, Avrasya’nın güvenliğini birlikte güçlendirmeye devam edeceğine eminim.” değerlendirmesinde bulundu.

Bu bağlamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Moskova’nın 2019 yılında “güçlü bir Avrasya” için nasıl bir gelecek öngördüğünü ve büyük Avrasya jeopolitiğinde Türkiye ile hangi alanlarda işbirliği yapabileceğini değerlendirmek üzere alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşlerini sizlerle paylaşmaktadır.

Prof. Dr. Toğrul İSMAYIL (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi-Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler)

Prof. Dr. Toğrul İsmayıl, Putin’in Avrasya ile ilgili ifadelerini değerlendirerek özellikle son dönemde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Türkiye ilişkilerindeki iyileşmenin Rusya’yı rahatsız ettiğini belirtti. Putin’in açıklamasındaki “Avrasya” vurgusunu Türkiye açısından olumlu ve Rusya açısından stratejik olarak nitelendiren İsmayıl, Rusya’nın Avrasya’da kendi gücünü korumak adına hareket ettiğini belirtti. İsmayıl, Türkiye’nin bir yandan Avrupa Birliği’ne (AB) diğer yandan da Karadeniz, Akdeniz, Yakın Doğu, Kafkaslar ve genel olarak da Avrasya’daki her bir jeopolitik bölgeye bağlayabileceğini ifade ederek merkezi konumuna vurgu yaptı. İsmayıl, Ankara’nın da bu nedenle son yıllarda çok yönlü bir politika yürütmeye çalıştığını kaydederek “Rusya’nın Türkiye ile işbirliği eğer bölgede stratejik bir boyuta ulaşırsa güçlü bir Avrasya söz konusu demektir. Hatta Ortadoğu’da istikrar demektir. Yani Türkiye ve Rusya’nın ortak çıkarları ve işbirliği bölgenin daha da gelişmesini sağlayacaktır.” ifadesinde bulundu.

İsmayıl, buna rağmen Rusya’nın çıkarlarının çoğu başlıkta Türkiye ile ters düştüğünü hatırlatarak “Güçlü bir Avrasya meydana gelecek.” diyebilmek için erken olduğunu söyledi. Bu bağlamda Rusya’nın hala Türkiye’yi bir “Ortadoğu ülkesi” gibi gördüğünü belirten İsmayıl, “Türkiye bir AB aday ülkesi olarak Osmanlı İmparatorluğu’ndan beri Avrupalılaşma meselesini tartışan bir ülkedir.” diye konuştu ve ayrıca iki ülkenin ortak bir terör tanımının olmadığını belirtti. Türkiye’nin Rusya’ya yönelik tutumuyla ilgili İsmayıl, “Türkiye’de birçok konuda Rusya için çok geç kalındı. Soğuk Savaş Dönemi sonrasında Ankara, Rusya Federasyonu’nu yeni bir devlet olarak değil, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) devamı olarak gördü ve güvensizlik duydu.” ifadelerini kullandı. İsmayıl, iki ülke arasında kurulacak stratejik anlamda bir yakınlaşmanın bölge açısından oldukça faydalı olacağını vurguladı ve Ankara-Moskova ilişkilerinin sadece güçlü bir Avrasya için değil, aynı zamanda güçlü bir dünya için de gerekli olduğunu dile getirdi.

Alev KILIÇ (Emekli Büyükelçi/AVİM Başkanı)

Alev Kılıç, Avrasya kavramı üzerinde henüz ortak bir görüş bulunmadığını ifade ederek Rusya’nın Avrasya anlayışının özellikle Putin’in danışmanlarından Aleksandr Dugin’in geliştirdiği bir kavram olduğunu hatırlattı. Dugin’in Avrasya olarak tanımladığı kavramın Sovyetler Birliği’nde Rusya’nın egemen olduğu bölgeleri kapsadığını ve burada yeniden Rusya’nın bir ön alması ve düzenleyici olması fikrini taşıdığını belirten Kılıç, “Bizim Avrasya kavramımız bundan farklı. Gelişen bir Pasifik ve Asya var. Gelişmiş ama artık limitlerine ulaşmış bir Avrupa var. Bu ikisinin arasında bir Avrasya iletişimi kurabilmek için yeni bir dönem başlıyor. Türkiye de bu yeni Avrasya kavramında ‘Batı’nın en doğusu’ olarak ve aynı zamanda da ‘Doğu’nun en batısı’ olarak merkezi bir konuma geliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin yeni Avrasya oluşumunda Avrupa ile gelişen Asya arasında birleştirici bir rol oynaması ve iletişimi sağlaması mümkündür.” değerlendirmesinde bulundu.

Ayrıca Kılıç, Rusya’nın bu tanımlamayı yaparken Çin Halk Cumhuriyeti’ni de göz ardı etmediğini belirtti. Sözlerinin devamında Kılıç, “Putin, gelişen bir Asya’da Türkiye ve Rusya’nın ortak bir rol oynayabileceğini düşünüyor.” yorumunda bulundu. Son olarak, böyle bir anlayışın iki ülke için de memnuniyet verici olduğunu vurgulayan Kılıç, Putin’in “güvenli Avrasya” temennisini dünyadaki yeni dengelerle uyumlu bir bakış açısı olarak nitelendirdi.

Timur AKHMETOV (Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi-Araştırmacı)

Timur Akhmetov, Putin’in öngördüğü Avrasya’nın öncelikle “bağımsız devletlerin jeopolitik birliği” fikrine dayandığını ifade ederek, “Birbirine saygı duyan, güvenlik meselelerini gerçekçi bir zeminde konuşabilen, devletlerin siyasi düzeninin sadece kendi iradeleriyle oluşturulması gerektiğini savunan ve bu yüzden komşu ülkelerin içişlerine karışmaya gerek duymayan devletleri ‘Avrasya’yı oluşturan temel yapıtaşları’ olarak nitelendirirsek, Putin’in görüşlerinden pek de farklı düşünmemiz oluruz.” açıklamasında bulundu.

Diğer yandan Ankara’nın Moskova’ya karşı birtakım kaygılarının olduğunu ve küresel bir güç olan Rusya’nın ikili ilişkilerin seyrini etkileyebileceğini belirten Akhmetov, “Bu yüzden Türkiye zorlu süreçlerde Rusya’nın bu etkisini sınırlandırmak için Batı’nın yardımına başvurabilir. Bu doğal bir tepki olacaktır. Ancak Ankara’nın bu tür manevralarda Batı’nın Rusya’yı çevreleme politikasına tamamen katılmaması gerekir. Türkiye bu hassasiyeti dikkate alarak hareket ederse ikili ilişkiler bahsettiğim Avrasya anlayışı çerçevesinde gelişebilir.” sözlerini kaydetti.

Dr. Öğr. Üyesi Özgür TÜFEKÇİ (Karadeniz Teknik Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

Dr. Öğr. Üyesi Özgür Tüfekçi, Putin dönemi Rus dış politika anlayışının proaktif bir seyir izlediğine dikkat çekti. Diğer taraftan Tüfekçi, Donald Trump’ın yeni dış politika argümanının bölgesel aktörlerin güçlenmesine olanak sağladığını söyledi. Putin’in son dönemde yapmış olduğu beyanların, çok kutuplu dünya düzeni mantalitesinin bir yansıması olduğunu belirten Tüfekçi, “Bu bağlamda, Putin bir yandan Rusya’nın çıkarlarını maksimize etmeye çalışırken bir yandan da olabildiğince dışa açık bir dış politika izlemeye çalışıyor. ‘Güvenli ve güçlü bir Avrasya’ söylemi aslında hem Avrasya’da sonsözü söyleyecek ülkenin/kişinin kim olduğunu vurgulamak hem de işbirliğine her daim açık olduğunu göstermek amacıyla gündeme getirilmiştir.” ifadelerini kullandı. Tüfekçi ayrıca Türkiye’nin bu çağrıya kulak verip Rusya ile işbirliğini geliştirirken geleneksel dış politika yönünü de çok değiştirmeden Batı ile ilişkilerini ön planda tutmasının olumlu bir adım olacağını da sözlerine ekledi.

Dr. Dinmuhammed AMETBEK (ANKASAM Avrasya Masası Başkanı)

Dr. Dinmuhammed Ametbek, Avrasya kıtasının kenar kuşak bölgesinde bulunan ülkelerin “kıtaya bir bakan yüzünün” olduğunu belirterek bu ülkelerin “Avrasyalı” kimliğinin bulunduğuna işaret etti. Bu bağlamda Ametbek, Türkiye, Rusya, İran ve hatta Çin’in bir yüzünün Avrasya’ya baktığını söyledi. Rusya’nın “Avrasyacılık” söylemini kullanarak her iki ülke için de ortak olan “Avrasya kimliğini” ön plana çıkarmak istediğini ve bu sayede ikili ilişkileri geliştirmeyi amaçladığını kaydeden Ametbek, söz konusu söylemin iki ülkenin stratejik ortaklığının temelini ve bölgesel istikrarın güvencesini oluşturduğunu belirtti. Ametbek, Ankara ve Moskova’nın bu bilinçle hareket ettiği sürece Avrasya merkezli jeopolitiğin yükseleceğini vurguladı ve bu nedenle ABD’nin Ankara-Moskova ilişkilerini zayıflatmayı hedefleyen politikalara başvurduğunu söyledi. Bu bağlamda 2015 Uçak Krizi ve 2016 Rus Büyükelçi suikastını hatırlatan Ametbek, “Türkiye ve Rusya, sadece bu krizleri aşmakla kalmamış aynı zamanda ikili işbirliğini daha da güçlendirmeyi başarmışlardır.” değerlendirmesinde bulundu.

Ametbek, 2019 yılında iki ülke arasında yaşanması muhtemel krizin Fırat’ın doğusuyla ilgili olabileceği öngörüsünde bulunarak “Ankara ve Moskova’nın bundan sonra izleyeceği politikalar ve Avrasya’nın geleceği, Fırat’ın doğusunda iki ülkenin anlaşıp anlaşamayacağına bağlıdır. Avrasya güvenliğinin temel sütunları olarak tanımlayabileceğimiz Türkiye ve Rusya, Fırat’ın doğusu konusunda kalıcı çözüm sağlamayı başarabilirlerse o zaman Astana Süreci ile yakalanan işbirliği ruhu Orta Asya ve Kafkasya’ya da yansıyacaktır.” yorumunda bulundu.

Tuğrul ÇAMAŞ (Araştırmacı-Yazar)

Tuğrul Çamaş, Rusya Devlet Başkanı’nın açıklamasındaki “güçlü ve güvenli Avrasya” vurgusunun Türkiye’ye yönelik bir güven mesajı olduğunu kaydetti. Çamaş, “Putin, ‘ABD’nin Ortadoğu’dan ya da Suriye’den çekilmesi ikili ilişkileri bozmayacaktır.’ mesajını vermek istedi.” ifadelerini kullandı. Çamaş, burada birinci amacın Suriye’de yapılan Türkiye-Rusya ittifakına ve ikili işbirliğine önem atfedilmesi olduğunu dile getirdi. Bu vurguya istinaden, ikinci aşama olarak Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye’de anlaşamadıkları birçok konunun bulunduğunu, ancak Putin’in anlaşılamayan konuların bu işbirliğine zarar vermesini istemediğini kaydeden Çamaş, “Ayrıca Rusya Devlet Başkanının Avrasya ifadesini kullanıyor olması sadece iki ülke için önemli değildir, aynı zamanda İran’ın da dahil olduğu güvenlik duvarının bozulmayacağını da belirtmektedir. Bu bağlamda verilen mesaj, Suriye’de söz konusu üç ülkenin bakış açısı ortak olmasa da farklılıkların tolere edilebileceğini göstermesi bakımından önemlidir.” açıklamasında bulundu.

Çamaş, Putin’in ifadelerinde “Türkiye’nin hassasiyetlerini biliyoruz ve göz ardı etmeyeceğiz.” sinyalini verdiğini ve bu hassasiyetlerden en önemlisinin sınır güvenliği olduğunu vurguladı. Çamaş, “Türkiye’nin sınırlarında oluşacak bir terör koridoruna ve terör örgütleri YPG/PKK’ya ve ABD’nin kurmak istediği terör koridoruna karşı ‘Ankara’nın önceliklerini göz ardı etmeyeceğiz’ denilmektedir.” sözlerini sarf etti. Öte yandan Çamaş, Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda nasıl bir strateji izleyeceğini, Rusya ile gerçekleşen temaslarda bununla ilgili neler konuşulduğunu ve bu konuda nereye kadar karşılıklı anlayış gösterileceğini söylemek için henüz erken olduğunu belirterek “bu ifadelerin sahaya nasıl yansıyacağını zaman gösterecektir.” değerlendirmesinde bulundu.