Münbiç’te Uzlaşı: Türkiye Güvenli Bölgeyi Devralıyor

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekileceklerini açıklamasının ardından Ankara-Washington ilişkilerinde tartışmalar eksik olmadı. En son Trump, sosyal medya hesabından yayımladığı mesajda Türkiye’nin yıllar öncesi gündeme getirdiği “güvenli bölge” önerisini kendi planıymış gibi ön plana attı. Konuyla ilgili Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Trump arasında geçtiğimiz günlerde bir telefon görüşmesi gerçekleşti ve taraflar Suriye’de yaşanan son gelişmeleri ele aldı. Erdoğan, Türkiye’nin Münbiç bölgesinde güvenliği devralmaya hazır olduğunu ve terör örgütlerinin Suriye’deki eylemlerine izin verilmeyeceğini belirtti.

Bu bağlamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Türkiye’nin devralmaya hazırlandığı “güvenli bölge” ile ilgili ABD’nin atabileceği adımları tartışmak üzere alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşlerini dikkatlerinize sunmaktadır.

Prof. Dr. Sencer İMER (ANKASAM Başdanışmanı)

Prof. Dr. Sencer İmer, güvenli bölge meselesinde uzlaşmanın tarafların PYD’ye yönelik çıkarlarının örtüştüğü anlamına gelmediğini dile getirerek “ABD, PYD’yi bir müttefik olarak görüyor ve terör örgütü DEAŞ’a karşı mücadelede kullandığı bir yardımcı kuvvet olarak değerlendiriyor. Bu görüşe Türkiye katılmıyor. Çünkü PYD, terör örgütü PKK’nın bir uzantısı ve Türkiye için bir tehdittir.” ifadesinde bulundu. Güvenli bölge ile oluşturulan alanda PYD’nin güneye doğru itileceğini ancak örgütün buradan tamamen çıkıp çıkmayacağının belirsiz olduğuna dikkat çeken İmer, PYD’nin belirtilen alandan uzaklaşsa bile yine Türkiye’nin güneyinde bir bölgede olacağını söyledi. İmer, “Ankara’nın söz konusu bölgeye kendi ülkesindeki Suriyelileri yerleştirmek gibi bir düşüncesi olabilir ama bu düşünceler ne kadar gerçekleşir bilemiyoruz. Ayrıca Suriye rejimi, toprak bütünlüğünü korumak ve bu bölgeyi de kendi toprakları içinde görmek istiyor. Dolayısıyla rejim, PYD ile anlaşarak örgütü Suriye Silahlı Kuvvetleri içerisinde bir unsur haline getirmek suretiyle bir noktada onu ehlileştirmek gibi bir proje hedefliyor olabilir.” dedi.

Suriye rejiminin hiçbir şekilde topraklarının içerisinde bir “terör devletçiği” oluşturulmasına izin vermeyeceğini kaydeden İmer, PYD’nin sürekli olarak Moskova, Washington ve Paris’in kapısını çaldığını ve söz konusu terör örgütünün oradaki Kürtleri temsil etmediğinin altını çizdi. İmer, bahsi geçen terör yapılanmasının ABD’nin sağladığı imkanları kullanarak hala kendine bir devletçik yaratma düşüncesi içinde olduğunu söyledi ve dolayısıyla burada güvenli bölge olsun veya olmasın Türkiye’nin çıkarlarının her halükârda tehlikede olduğunu ifade etti. Bu bağlamda İmer, “Bu meselenin, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve yeni anayasada üniter yapının korunmasıyla çözülebileceğini düşünüyorum. Bu da Astana ülkelerinin yani Türkiye, İran ve Rusya’nın işbirliğiyle olacaktır. Buna ek olarak İsrail de Suriye’deki İran birliklerini vurmaya çalışıyor ve Suriye de bunları bertaraf ediyor. Yani gerginlik hala devam ediyor. Ama ana politikasından vazgeçmiş değildir. Moskova da şu anda sanki PYD’yi evcilleştirmek için Suriye rejimiyle işbirliği yapar gibi bir durumdadır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı’nın Moskova’ya yapacağı ziyaret sonucunda bu daha da netleşecektir.” diye konuştu.

Doç. Dr. Arif BAĞBAŞLIOĞLU (Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

Doç. Dr. Arif Bağbaşlıoğlu, ABD’nin dış politikasında belirli dönemlerde ve çeşitli konular üzerinde oluşan tutarsızlıkların daha önce de gözlendiğini kaydetti ancak Trump siyasetinde ortaya çıkan tutarsızlıkların önceki dönemlere kıyasla çok daha erken ortaya çıktığını dile getirdi. Bu durumun sebeplerinin ülkenin iç politikasında aranması gerektiğini söyleyen Bağbaşlıoğlu, “Rusya’nın desteğiyle ABD Başkanı olarak seçildiği iddialarına maruz kalan Trump’ın dış politikadaki tutum değişikliklerinin amacı 2020 yılındaki seçimlere başkan olarak girebilmek ve ikinci kere başkan olarak seçilmektir. Bu bağlamda Trump ile bir konuda uzlaşmak o konudaki uzlaşıyı devam ettirmekten çok daha kolaydır. Türkiye ve ABD arasındaki fikir ve tutum birliği tabii ki olası operasyonun başarısını olumlu yönde etkileyecektir ancak ABD’nin terör örgütleri PKK/YPG ile olan ilişkileri ve Türkiye’nin olası bir operasyondaki temel hedefinin bu örgütlerle mücadele olduğu gerçeğini göz önüne aldığımızda bu uzlaşının sahada sorunsuz bir şekilde devam etmesi ihtimali güç görünmektedir.” açıklamasında bulundu.

Bağbaşlıoğlu, Türkiye’nin 2011 yılından beri tampon ya da güvenli bölge önerisini Birleşmiş Milletler de dahil olmak üzere birçok uluslararası platformda dile getirdiğini ancak destek bulamadığını hatırlattı ve Trump’ın sosyal medya üzerinden duyurduğu “Suriye’nin kuzeyinde kurulması planlanan tampon bölgenin” Türkiye’nin güvenliğine ne kadar katkı sağlayacağı sorusunun cevaplanması gerektiğini belirtti. Bu bağlamda söz konusu güvenli bölgenin hangi unsurlarla ve nasıl kurulacağının önemli olduğunu vurgulayan Bağbaşlıoğlu, “ABD’nin terör örgütü PKK/YPG unsurlarına sağladığı askeri destek dikkate alındığında Washington’un kısa sürede bu terör örgütleriyle ilişkilerini keseceklerine ve örgütün bölgesel bir yönetim kurma hedefinden vazgeçtiğine inanmak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Bu terör örgütlerinin bahsedilen bölgenin altında varlıklarını sürdürme ihtimali göz ardı edilmemelidir.” dedi.

Murat BİLHAN (Emekli Büyükelçi)

Murat Bilhan, ABD’nin Türkiye’nin bölgeye yönelik olası operasyonuna karşı çıktığını hatırlatarak “Washington operasyona karşı olduğunu belli ediyor ama mâni olmak konusunda da çok ciddi tereddütleri var. Çünkü Türkiye’yi açık bir şekilde karşısına almak ABD’nin çıkarlarına uygun düşmüyor. Türkiye’nin kendi çıkarlarına uygun müttefikler aramaya mecbur bırakılması Washington’un işine gelmiyor.” sözlerini kaydetti. Beyaz Saray’ın spesifik olarak Münbiç konusunda Ankara ile işbirliğine yanaşacağını belirten Bilhan, ABD’nin Türkiye’yi terör örgütü PYD/YPG konusunda ikna etmesinin mümkün olmadığını çünkü bu durumun ciddi bir güvenlik ve beka sorununu olduğunu vurguladı.

Bilhan, Türkiye’nin oradaki terörist unsurların kendisine karşı kullanılmasına asla müsaade etmeyeceğini belirterek “Bu durum Türkiye’nin toprak bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehdittir. ABD burada bir tercih yapmak durumundadır. Washington, YPG/PYD’yi kullanıyor ve elinden kaçmasını istemiyor. Ama bunu Türkiye’yi de feda ederek yapma konusunda ileri gideceğini zannetmiyorum. Dolayısıyla Washington bir açmaz içerisindedir. Türkiye’yi gözden çıkarıp oraya bir tampon devlet kurmak ve dışardan besleyerek korumaya çalışmak ABD çıkarlarına ne ölçüde uygundur bu tartışılır.” dedi. Bölgedeki dört ülkenin de karşı olduğu bu oluşumun başarılı olmayacağını savunan Emekli Büyükelçi, Rusya’nın da bir seyirci gibi kenarda durmasının ABD için ne kadar mümkün ve ne ölçüde arzulanır bir şey olduğunun da düşünülmesi gerektiğini ifade etti. Bilhan, bölgenin Türkiye için ciddi bir beka konusu olduğunu ve burada taviz verilemeyeceğinin altını çizerek “ABD bölgede Kürtleri korumak istiyor ama bu korumanın bedeli Türkiye’yi kaybetmek şeklinde olursa ABD’nin bu bedeli ödemeye razı olacağını zannetmiyorum.” diye konuştu.

Coşkun BAŞBUĞ (Terör ve Güvenlik Uzmanı)

Coşkun Başbuğ, Erdoğan-Trump görüşmesinde dile getirilen tampon bölgenin güvenliği için çalışmaların sürdüğünü dile getirerek “Türkiye, kendi sınırında yaptığı yığınak ve askeri operasyonlarla ülkeye yönelik bir saldırıyı engellemiş oldu. Ama bu, tüm alana hâkim olunduğu anlamına gelmiyor. Zaten bunun için bir mücadele yürütülmektedir.” açıklamasında bulundu. Türkiye’nin Suriye görüşmelerinin ilk yıllarında 40 km’lik bir güvenlik koridoru teklifinde bulunduğunu ancak ABD’nin o yıllarda karşı çıktığını ifade eden Başbuğ, “Türkiye bölgede operasyonlara girişince aynı ABD, söz konusu koridora mecburen sıcak baktı. Fakat Washington, 32 km’lik alan teklif etti. Şimdi bu hat oluşturulurken Ankara, ABD’den şartların kabul edilmesini bekliyor. Türkiye’nin öncelikli şartı 32 km’lik şeritte terör örgütüne mensup hiçbir yapı bulunmamasıdır.” sözlerini kaydetti. Başbuğ, bölgede modern köylerin kurulmasına ilişkin Ankara’nın Washington’a teklifte bulunduğunu da sözlerine ekledi. Türkiye’nin Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi (TOKİ) vasıtasıyla bu işi üstlenmesi halinde bölgedeki sivillerin ve diğer ülkelere göç edenlerin buraya yerleştirilebileceğini vurgulayan Terör ve Güvenlik Uzmanı Emekli Albay Coşkun Başbuğ, “Türkiye bunu yaparken ABD’nin ve diğer devletlerin maddi anlamda lojistik destek sağlamasını bekliyor. Şu an bu teklif ABD’de tartışılıyor. ABD şartları kabul ederse hedeflenen proje uygulanacak ama reddederse bir gece ansızın gelebiliriz operasyonunun sahaya yansıdığını görürüz.” dedi.

Başbuğ, sanki güvenlik koridoru teşkil edilince bölgede Türkiye’nin tüm planlarının biteceği gibi bir yanılgının da hâkim olduğuna dikkat çekti ve “ABD seçimlerinde Trump iktidarı kaybederse Evanjelist yapı yeniden hakimiyet kurabilir ve Türkiye’nin bu anlamda kapısı çalınabilir. Kalıcı çözüm için bölgede güvenliğin tesisinden hemen sonra Fırat’ın doğusu ve güneye doğru operasyon başlaması lazım.” ifadesinde bulundu. Öte yandan bölgede hangi devletten bahsedilirse bahsedilsin ortak paydasının Türkiye olduğuna dikkat çeken Başbuğ, ilerleyen süreçte Türkiye, ABD ve Rusya arasında bir mekik diplomasisinin yürütüleceğini ve önümüzdeki bir aylık sürecin bu bağlamda çok kritik olduğunu belirtti.

Bülent ERANDAÇ (Gazeteci-Yazar)

Bülent Erandaç, ABD’nin güvenli bölge noktasında bir tuzak kurduğunu söyleyerek Irak’ta gerçekleştirilen “Çekiç Güç Operasyonu” örneğini verdi. ABD’nin Suriye’yi bölerek yeni anayasa ile federal bir yönetim oluşturmak istediğini kaydeden Erandaç, Türkiye’nin de bu oyunu gördüğünü ve buna göre adım atacağını belirtti. Erandaç, “İki ülke birbirlerinin beklentilerini biliyor. Konjonktürel gelişmelere bakacağız ve zamana oynayacağız.” ifadelerini kullanarak bölge tartışmalarının devam edeceğini vurguladı. Öte yandan Erandaç, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova ziyaretine dikkat çekerek Erdoğan-Trump telefon görüşmesinin Putin’le yapılan söz konusu toplantıda dile getirileceğini belirtti. Bu bağlamda Erandaç, “Erdoğan Trump’tan Münbiç’in boşaltılmasını istedi. Ancak ABD, Arap NATO’su ile bölgede bir sistem kurup etkili olmayı amaçlıyor. Diğer yandan Türkiye, bölgeye PKK ile ilgisi olmayan Kürtler, Sünni Araplar, Alevi Araplar ve Türkmenlerin yerleştirilmesini teklif etti. Ancak Trump görüşmelerin devam etmesini istedi. Erdoğan, Rusya’da bu gelişmeleri Putin’e aktaracaktır.” açıklamasında bulundu.

Erdoğan’ın Moskova ziyaretinde “Rusya güvenlikli bölgeye ne diyor, İdlib’le ilgili gelişmeleri nasıl değerlendiriyor?” gibi başlıkların ele alınacağını belirten deneyimli gazeteci, bunun yanı sıra görüşmede yeni anayasa ve bölgeye yapılacak yerleşimlerin nasıl olacağıyla ilgili konuların da ele alınacağını sözlerine ekledi. Erandaç, Putin’den gelecek cevabın önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmelerin önünü açacağını belirterek “Rusya ve ABD olmadan Suriye’nin geleceği söz konusu olamaz. Trump ve Erdoğan anlaşırsa Suriye’nin geleceği netleşir. Ama Rusya ve ABD gizli görüşmeler yapar mı, bilmiyoruz. Önümüzdeki günlerde belli olacaktır.” ifadesinde bulundu.