İsrail’in Şam’a düzenlediği hava saldırısının ardından bölgede tansiyon yükseldi. Önce Suriye Hava Savunma Sistemleri şehrin güneyini hedef alan saldırıya karşılık verdi, ardından Rusya Ulusal Savunma Yönetim Merkezi, İsrail uçaklarının ateşlediği 7 füzeyi imha ettiğini açıkladı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’ın Suriye’deki varlığına karşı mücadelenin devletin resmi politikası haline getirildiği söyleyerek son saldırıları savunması üzerine Tahran’dan “İran füzelerinin başınıza düşeceği günden korkun.” yanıtı geldi. Ayrıca Şam’daki Rus Büyükelçiliği yakınlarında meydana gelen patlamayla bölgede suların kolay kolay durulmayacağı bir kez daha anlaşıldı.
Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), bir süredir Suriye konusunda olumlu diplomatik temasların yaşandığı Rusya-İsrail ilişkilerindeki son gelişmeleri ve önümüzdeki süreçte neler yaşanabileceğini değerlendirmek üzere alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşlerini dikkatlerinize sunmaktadır.
Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN (ANKASAM Avrasya Danışmanı)
Prof. Dr. Giray Saynur Derman 1967 yılında gerçekleşen Altı Gün Savaşları sırasında İsrail Ordusu’nun Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni işgal ettiğini hatırlatarak, “Birleşmiş Millet (BM) bölgeyi Suriye toprak bütünlüğünün bir parçası olarak göstermesine rağmen, Golan Tepeleri İsrail’in kontrolündedir. İsrail’in kaygılandığı başlıca konular; İsrail Ordusu’nun Suriye’den yapılan füze atışlarına karşılık vermesi halinde Rus Savunma Sistemleri ile karşı karşıya gelmesi ve Rusya’nın müttefiki İran’ın ve İran güdümündeki Hizbullah güçlerinin İsrail’e karşı taarruzudur.” diye konuştu. İsrail’in Batı ile stratejik işbirliği içinde olmasına rağmen Rusya ile ilişkilerinde bağımsız bir çizgi izlediğini ifade eden Derman; Rusya’nın İsrail’in Suriye odaklı Ortadoğu politikasına dengeli yaklaştığını ve İsrail’e karşı hamlelerden kaçındığını belirtti. Derman, Rusya’nın Ortadoğu politikasının ve dolayısıyla Suriye’deki askeri ve politik varlığının İsrail’in çıkarlarına karşı tehdit oluşturmayacağı konusunda Tel Aviv’e garanti verdiğini kaydetti.
Diğer yandan Derman, iki ülkenin Akdeniz’de askeri kuvvetlerinin çatışmaması hususunda anlaşmaya vardıklarına dikkat çekerek “Arap Baharı sonrasında İsrail-Rusya ilişkilerini belirleyen temel kriter Rusya’nın Suriye politikası olmuştur. Suriye’deki iç savaş sürecinde İsrail, tarafsızlığını vurgulamış ve Rusya’nın Suriye’ye yönelik askeri müdahalesi sonrası iki ülke arasındaki ilişkileri geliştirme stratejisini sürdürmüştür.” sözlerini kaydetti. İsrail’in Suriye’nin kuzeyine düzenlediği hava saldırısının İran Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı olan Kudüs Gücü’nü hedef aldığını belirten Derman, “Tel Aviv, İran ve onunla işbirliği yapan Suriye güçlerine saldırılarına devam edeceğini tehditkar şekilde açıklamıştır. Bu olaydan sonra İran’ın müttefiki Rusya ve İsrail arasında bugüne kadar süren sükûnet dönemi sona erip (iki ülke arasında) çatışma çıkabilir. Rusya Savunma Bakanlığı, Suriye Hava Savunma Sistemlerinin İsrail’in fırlattığı 30’un üzerinde kruz füzesi ve güdümlü bombayı imha ettiğini açıkladı. Bu durum bundan sonraki Rusya-İsrail ilişkilerine ciddi olumsuz etki yapacaktır.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Özlem TÜR (ODTÜ-Uluslararası İlişkiler)
Prof. Dr. Özlem Tür, İsrail’in Rusya ile sürdürdüğü yakın ilişkilerin Suriye’de sıkıntıya girdiğini belirterek “İsrail, İran’la olan meselesini Suriye’nin içinde yaşıyor ve bu da Rusya’yı ikilemde bırakıyor. Nitekim İran’la ilişkiler Suriye için de Rusya için de zor.” açıklamasında bulundu. Uluslararası İlişkiler Uzmanı Özlem Tür, “İsrail ve İran arasında son dönemde Suriye üzerinden yaşanan hesaplaşmada Tel Aviv, Rusya ile olan iyi ilişkilerini kullanarak Moskova’nın buna ses çıkarmayacağını düşünüyor. Çünkü Suriye’nin içinde İran’ın Rusya ile olan ilişkileri göründüğü kadar rahat değil. Rusya’nın temelde korktuğu en büyük şey İran ve İsrail arasında direk bir çatışma olması. Bunun Suriye üzerinden oluyor olması belki ilerde Lübnan’a sıçrayacak bir saldırı ihtimalini de azaltacaktır.” öngörüsünde bulunarak Rusya’nın söz konusu gelişmelerden tedirgin olduğunu ve meselenin üstüne gitmeyeceğini savundu.
Öte yandan Rusya’nın Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) askerlerini Suriye’den çekeceğini açıklaması üzerine bölgede oluşan boşluğu doldurmak için elinden geleni yaptığını ve Suriye’ye bu kadar aktif bir şekilde angaje olmasının nedenlerinden bir tanesinin de bu bölgede söz sahibi olmak istemesi olduğunu belirten Tür, “ABD Başkanı Donald Trump’ın siyasetindeki öngörülemeyen adımlar, Rusya’ya alan açıyor. İsrail, ABD’nin çekilmesinden önemli ölçüde rahatsız. Son dönemde İsrail, Hizbullah’ın kazdığı tünelleri ve kuzeyden gelen tehditleri ön plana çıkararak Suriye içinde İran’la hesaplaşmayı planlıyordu.” yorumunda bulundu. Ayrıca Tür, İsrail’in ABD’nin çekilmesinden kaygı duyduğunu ancak Amerika orda olsa da olmasa da İran’la ve Lübnan Hizbullahı’yla meseleyi zaten çözeceğini dile getirdi.
Dr. Öğr. Üyesi Osman AĞIR (Sütçü İmam Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)
Dr. Öğr. Üyesi Osman Ağır, Rusya-İsrail ve ABD-Rusya ilişkilerinin tarihsel süreç içerisinde çoğu durumda paralellik gösterdiğine dikkat çekerek “İsrail, bölgedeki varlığını devam ettirebilmesinin ABD’nin desteğine bağlı olduğunun bilincindedir ve bölgede ABD çıkarlarına uygun davranmaktadır. Buna karşın Rusya, Suriye’deki savaşın ilk günlerinden itibaren Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed rejimini desteklemesine rağmen İsrail ile olan ilişkilerinde bir denge politikası izlemiştir. Ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin İran ve Suriye üzerinden okunması daha sağlıklı bir yol olacaktır.” ifadesinde bulundu. Ortadoğu’da Rusya ve İsrail arasındaki temel çatışma alanlarından birinin İran, diğerinin ise Suriye olduğunu vurgulayan Ağır, söz konusu iki ülkenin Moskova tarafından stratejik ortak kabul edildiğini ve Rusya’nın bölgedeki varlığının en önemli dayanak noktaları olduğunu savundu. Ağır, İsrail açısından ise İran ve Suriye’nin tehdit olarak algılandığını belirterek bu minvalde Tel Aviv ve Moskova’nın dolaylı olarak bir çatışma içerisinde olduklarını kaydetti.
Suriye’de Rus uçağının düşürülmesi hadisesini hatırlatan Ağır, “Açıkça dillendirilmese de Rusya’nın İsrail’i sorumlu tutması, Suriye’deki askeri önlemlerini artırarak S-300 Hava Savunma Sistemlerini Suriye’ye göndermesi ve böylelikle İsrail’in Suriye hava sahasındaki hareket serbestisini kısıtlaması ve son olarak Esed rejimine olan siyasi, ekonomik ve lojistik desteğini artırması Tel Aviv açısından tehdit olarak algılanmaktadır.” dedi. Bu bağlamda İsrail’in İran ve Suriye rejimlerini kendi varlığına temel bir tehdit olarak gördüğünü ve bunlara yönelik her türlü mücadeleyi desteklediğinin altını çizen Ağır, Moskova açısından da bir değerlendirmede bulundu. Ağır, İran ve Esed rejiminin Rusya’nın Ortadoğu’daki varlığının garantisi ve uluslararası sorunlarda etkili bir aktör olduğunu ispatlamanın en önemli araçları olduğunu söyleyerek “Suriye Krizi bağlamında değerlendirildiğinde yakın gelecekte Rusya-İsrail ilişkilerinde bir iyileşme çok olası gözükmemektedir.” diye konuştu.
Uluç ÖZÜLKER (Emekli Büyükelçi)
Uluç Özülker, İsrail’in Ortadoğu’da ABD’nin mutlak desteğiyle Rusya ve İran’a karşı ne gibi önlemler alabileceğinin arayışı içinde olduğunu ifade ederek Tel Aviv’in planlarını Suriye üzerinden İran hedeflerini vurarak hayata geçirmeye çalıştığını belirtti. Rusya’nın son zamanlarda Suriye’de Esad’la birlikte hareket ederek İsrail konusunda etkinliğini arttırdığını kaydeden Özülker, “Rusya kesinlikle Suriye’nin arkasındadır. Suriye kendini daha iyi biçimde savunabilecek bir noktaya taşınmıştır. Bu arada Rusya, İran hedeflerine karşı İsrail’in sürekli olarak gerçekleştirmekte olduğu hava saldırıları karşısında da rahatsızlığını ortaya koymaktadır.” değerlendirmesinde bulundu. Diğer yandan İsrail’de yapılacak seçimlere dikkat çeken Özülker, Netanyahu’nun yeniden seçime gireceği için sıkıntılı günler yaşadığını, hakkındaki yolsuzluk suçlamaları nedeniyle bir daha seçilip seçilemeyeceğinin garanti olmadığını ve bu nedenle bölgesel politikaları çok daha sertleştirdiğini söyledi.
Ayrıca Özülker, ABD’nin İsrail’e açık ve ileri düzeyde bir destek verdiğini ve İsrail’in bu itibara güvenle hareket ettiğini kaydederek “Washington Ortadoğu’yu karıştırabilecek adımlar atmaktadır. Körfez bölgesinin İsrail’le yakın ilişki içine girmiş olması da önemlidir. Bunlar kendi aralarında görüşüp konuşamazlardı. Ama şu sıralar müttefiklik ilişkisi içine girmiş görünüyorlar. Dolayısıyla İsrail, kendi kapasitesinin belirlediği ve ABD’nin verdiği mutlak destekle bölgede İran’a karşı politikalarını ön plana çıkarmaya başlamıştır ve bu ciddi riskler içeren bir gelişmedir.” diye konuştu. İsrail’in yayılmacı politikalarla kendisine tehdit olarak gördüğü başta İran olmak üzere ilgili ülkelerle mücadele ettiğinin altını çizen Özülker, Tel Aviv’in uluslararası hukuk açısından da acımasız bir politika izlediğini dile getirdi ve “ABD’nin de daha ileriye gidebileceği hususunda İsrail’i teşvik edebileceğini sanmıyorum. Nitekim bunun sonucu çok daha başka çatışmaları beraberinde getirmektedir. Buna da ABD’nin hazır olduğunu düşünmüyorum.” ifadesinde bulundu.
Celal KAZDAĞLI (Gazeteci-Yazar)
Celal Kazdağlı, ABD’nin Suriye’den çekilme kararından sonra İsrail’in sahnede daha ön plana çıktığını ve daha pervasız bir tutum takındığını belirterek “İsrail, kendisini istediği zaman Suriye’de saldırı düzenleyebilen ve istediği hedefi istediği zaman vurma özgürlüğüne sahip bir ülke zannediyor. Bu cesareti ise ABD’den alıyor.” dedi. Ayrıca Rusya’nın da İsrail’e olumlu sinyaller verdiğini belirten Kazdağlı, “Rusya ve İsrail arasında önceden beri bir ilişki vardır. Son dönemde Netanyahu, Rusya’yla yakın ilişkiler kurabilmek için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le birkaç defa bir araya geldi. Moskova, son saldırıda İsrail’e göz yuman bir tavır sergiliyor gibi gözüküyor. Burada da ABD’nin çekilme kararıyla birlikte doğan güç boşluğu söz konusu. Bu boşlukta bölgedeki aktörler, kimin ne yapacağını açık bir şekilde görmek istiyor ve Rusya da bu aktörlerden biri.” sözlerini kaydetti.
Kazdağlı, Tel Aviv ve Moskova arasında net bir gerginlikten söz etmenin doğru olmayacağını vurgulayarak Rusya’nın Suriye’nin savunma sistemine destek olması durumunun anlaşılabileceğini ancak Moskova’nın saldırılara itiraz eden bir tutum takınmadığını söyledi. “Rusya’nın Suriye’nin savunmasına destek olmasının kritik bir önemi yoktur.” diyen deneyimli gazeteci, Kremlin’in İsrail’in bölgedeki etkinliklerine şiddetle itiraz etmediğini hatırlattı. Öte yandan Kazdağlı, son dönemde Suriye’deki tüm gelişmelerin Batı’ya daha çok “refere” edildiği ve mevcut sorunu Batılı ülkelerle çözme anlayışının giderek ön plana çıktığını savunarak “Bölge ülkeleri yan yana gelip ilerlemelerini sürdürülemezlerse muhtemelen bu birlikteliğin zarar göreceği bir sürece geçilecek. Tüm ülkeler arasında çıkar çelişkisi vardır ve zaman zaman gerginlikler olabilir ancak önemli olan Suriye’deki sorunun kiminle çözüleceği meselesidir. Batı’ya yönelik gidişten hızla uzaklaşılması ve İsrail’in saldırgan tutumuna sert şekilde karşı çıkılması gerekiyor.” dedi.