14 Şubat 2019 tarihinde Hindistan’da paramilis bir konvoyu hedef alan ve 44 kişinin ölümüyle neticelenen bombalı saldırının ardından Yeni Delhi yönetimi, ‘terör örgütlerine destek verdiği’ iddiasıyla Pakistan’ı suçlamıştır. Buna karşılık İslamabad yönetimi ise söz konusu iddiayı reddetmiştir. Eylemi Ceyş-i Muhammed isimli radikal grup üstlenirken; Hindistan, ikinci bir saldırı olacağına ilişkin istihbarat aldığı söylemini kullanarak Keşmir’deki kontrol hattının Pakistan tarafına hava saldırısı düzenledi. Birbirini suçlayan ve nükleer güce sahip olan iki taraf arasındaki gerilim ise çatışma riski sebebiyle tüm dünyada endişelere yol açıyor.
Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Yeni Delhi ile İslamabad arasında yaşanan bu krizin bölgesel ve küresel etkilerinin neler olabileceğini tartışmaya açarak alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşlerini dikkatlerinize sunmaktadır.
Prof. Dr. Tayyar ARI (Uludağ Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)
Prof. Dr. Tayyar Arı, nükleer silahları bulunan bu iki ülke arasında savaş çıkmasının pek olası olmadığını ifade ederek “Bahse konu olan sorun, daha çok Keşmir odaklı bir meseledir. Süreci anlatırken “işgal” kavramını kullanıyoruz. Çünkü Hindistan, Birleşmiş Milletler (BM) kararına aykırı bir şekilde, mevzubahis bölgeyi egemenliği altında tutmaktadır.” dedi. Krizin temellerinin İngilizlerin bölgeden çekildiği döneme dayandığına dikkat çeken Arı, “İngiltere’nin çekilmesinin ardından Müslümanlar Pakistan’ı; Müslüman olmayanlar ise Hindistan’ı tercih etti. Ancak halkının %98’i Müslüman olan bazı eyaletlerin yöneticileri, yola Hindistan’la devam etme kararı aldı. Krizin temelinde de bu durum yer alıyor.” ifadelerini kullandı.
Konunun BM’ye intikal etmesinin ardından Keşmir’de plebisit yapılmasının öngörüldüğünü belirten Arı, buna rağmen Hindistan’ın bölgede asker bulundurarak egemenliğini devam ettirdiğini ve Keşmir’in çok küçük bir kısmının Pakistan’ın kontrolünde kaldığını dile getirdi. Arı, Pakistan’a bağlı olan bölgeye Azad Keşmir denildiğini ve Azad Keşmir ile Hindistan kontörlündeki Cammu ve Keşmir Eyaleti arasındaki sınırın kontrol hattı olduğunu belirterek çatışmaların da bu bölgede yaşandığını kaydetti. Sınır hattında çeşitli direniş güçlerinin yer aldığına vurgu yapan Arı, “En son saldırı da Cammu ve Keşmir Eyaleti’nde bulunan Hindistan kuvvetlerini hedef almıştı. Ancak çatışmanın mevcut durumun ötesine gitme olasılığı bulunmuyor. Zira taraflar, birlikte hareket ederek daha çok saldırı tarihine geri gidip suçun ortaya çıkarılmasına yoğunlaşacaklardır. Bu da sürecin kontrol edilebildiği anlamına geliyor.” açıklamasında bulundu.
Çin’in Pakistan’a; Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Batılı devletlerin ise Hindistan’a yakın bir çizgide konumlandığının altını çizen Arı, İslam ülkelerinin ikircikli bir tavır sergilediğini ifade etti. Son zamanlarda Hindistan ile Pakistan arasındaki ilişkilerin normal seyretmesi sebebiyle Türkiye’nin de Hindistan’la ilişiklerini geliştirmeye çalıştığını söyleyen Arı, “Ancak böyle kriz dönemlerinde saflaşmalar oluyor. Aslında bu saflaşmaları kimse istemiyor. Çünkü dünyanın geldiği nokta, ekonomik olarak böyle bir saflaşmayı gereksiz kılıyor.” yorumunu yaptı.
Hindistan ve Pakistan’ın geçiş güzergâhında yer aldığı ve Çin öncülük ettiği Kuşak-Yol Projesi’nin de olası bir savaş durumunda akamete uğrayacağı tespitinde bulunan Arı, “Hindistan, Keşmir’de çok büyük bir ordu bulunduruyor. Şüphesiz ki bu durum, çeşitli baskılara yol açıyor. Fakat Hindistan’ın içerisinde de en az Pakistan nüfusu kadar Müslümanın yaşadığı biliniyor. Elbette onlar da yaşanan gelişmelerden olumsuz etkileniyor.” dedi.
Öte yandan Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin çatışmaları kullanarak önümüzdeki aylarda yapılacak seçimlerde elini güçlendirmeye çalıştığını da öne süren Arı, Modi liderliğindeki Bharatiya Janata Partisi’nin radikal dinci bir parti olduğunu ve Müslüman karşıtı unsurlardan oy almaya çalıştığı için krizi bir iç siyaset malzemesi haline getirdiğini ifade etti.
Dr. Barış ADIBELLİ (Araştırmacı-Yazar)
Dr. Barış Adıbelli, Pakistan ve Hindistan’ın bağımsızlıklarını kazandıkları tarihlerden bu yana birçok kez karşı karşıya geldiğini ve bu bağlamda Keşmir’in de kronik bir sorun olduğunu dile getirerek meselenin çözümüne ilişkin somut bir çabanın bulunmadığına dikkat çekti. Keşmir merkezli gelişmelerin Çin’i de etkileyeceğini vurgulayan Adıbelli. “Bölgede terör sorunu söz konusudur. Hindistan, geçtiğimiz yıllardaki saldırılarda da Pakistan’ı suçlamıştı. Dolayısıyla mevcut durumda da tarafların birbirlerini suçlamaları şaşırtıcı değildir.” diye konuştu. Yeni Delhi ve İslamabad’ın sadece Keşmir sorununa taraf olan iki aktör olarak görülmemesi gerektiğini söyleyen Adıbelli, tarafların nükleer güce sahip olduklarını hatırlattı.
Meselenin jeopolitik boyutuna değinerek Çin ile Pakistan’ın Kuşak-Yol İnisiyatifi kapsamında oluşturdukları ekonomik koridorun Hürmüz Boğazı nedeniyle önemli olduğunu ifade eden Adıbelli “Belucistan da gözden kaçırılmaması gereken sorunlu bir bölgedir. Öte yandan Hindistan, başından beri Kuşak-Yol İnisiyatifi’ne mesafelidir. Hatta ABD’yle yakın ilişkiler geliştirerek başka açılımlar yapmaya çalışıyor.” sözlerini kaydetti. Konunun uluslararası örgütlere yansımaları açısından Şangay İşbirliği Örgütü’nü (ŞİÖ) gündeme getiren Adıbelli, iki ülkenin de ŞİÖ üyesi olduğunu ve örgüt üyesi iki ülkenin karşı karşıya gelmesi hasebiyle gerilimin ŞİÖ’ye zarar verdiğini öne sürdü. Bir başka noktanın da Kuzey Kore ile ABD’nin başlatmak istedikleri müzakere süreci olduğunu dile getiren Adıbelli, “Bunu Kuşak-Yol İnisiyatifi’ne yapılmış bir sabotaj girişimi olarak görüyorum. Çünkü bölgede tansiyon ne kadar yükselirse, Pakistan-Çin ekonomik koridoru da o kadar kötüye gidecek.” dedi.
Ayrıca Çin ve Pakistan açısından Belucistan bölgesinin de önemli olduğunu ve bölgenin radikal İslami unsurları barındırdığını ifade eden Adıbelli, Belucistan’da bağımsız bir bölge kurulmak istendiğini ve bu yöntemle Gwadar Limanı ile Çin’in bağlantısının kesilmesinin hedeflendiğini iddia etti.
Son olarak Pakistan’a uygulanan baskıyı yorumlayan Adıbelli, “Bu çatışma, Güney Asya’nın geleceğiyle ilgilidir. Pakistan oldukça soğukkanlı bir duruş sergiledi. Pakistan’ı bir terör devleti gibi tanıtıp bölgeden tecrit etmek istediler. Bu nedenle ABD, Pakistan’a yapılan yardımları bile durdurdu. Buna karşılık Rusya ise Hindistan ve Pakistan’a krizin çözümü için arabuluculuk yapmayı önererek bölgede bir oldubitti yapılmasına izin verilmeyeceğini gösterdi.” tespitini yaptı. Bu bağlamda Washington’un Çin’i ticaret savaşlarıyla oyaladığının altını çizen Adıbelli, “Asya’da yeni bir sistem kurulması için çaba harcandığını görüyoruz. Dolayısıyla Ortadoğu’daki vekalet savaşlarının benzerleri burada da kendini gösterebilir. Ancak mevcut durumun nükleer savaşa yol açmayacağı aşikârdır. Neticede önümüzdeki günlerde taraflar arasındaki krizde yumuşama yaşanacak ve tansiyon düşecektir. Bu noktada Pakistan Başbakanı İmran Han’ın yapıcı tutumu da övgüyü hak etmektedir. Çünkü onun yerinde asker kökenli bir lider olsaydı, çok daha farklı bir süreç yaşanabilirdi.” dedi.
Murat BİLHAN (Emekli Büyükelçi)
Emekli Büyükelçi Murat Bilhan, Hindistan ile Pakistan arasındaki krizin küresel barışı tehdit eden vahim bir gelişme olduğunu vurgulayarak “İki nükleer gücün birbirlerini tahrik etmeleri nedeniyle gerilim yaşaması; ateşli silahların kullanılması ve nükleer silahların kullanılma ihtimalinin ortaya çıkması son derece endişe vericidir.” ifadesinde bulundu. Söz konusu riskler sebebiyle tarafların aklıselim bir şekilde krizi sonlandırmayı deneyeceklerini de ifade eden Bilhan, “Bölge ülkeleri yaşanan gerilimden olumsuz etkilenecektir. Dolayısıyla yaşananlar, “kaybet-kaybet” süreci olarak tanımlanabilir. Bu sebeple de sorunların müzakere yoluyla çözülmesi elzemdir.” dedi.
Krize ilişkin çeşitli devletlerin tutumunu da değerlendiren Bilhan, Pekin’in İslamabad’la yakın ilişkileri bulunduğunu hatırlatarak “Çin, Pakistan’ın yanında dursa da Hindistan’a cephe almayacaktır. Çünkü gerilimin tırmanmasından her ülke olumsuz etkilenecektir.” açıklamasında bulundu. İran’ın da Keşmir kaynaklı bu krizden olumsuz etkileneceğini savunan Bilhan, bölge ülkelerinin meseleye doğrudan taraf olmamaya özen göstereceklerini söyledi. Ayrıca Bilhan, Türkiye’nin de tarafız kalacağını iddia etti.
Söz konusu gelişmelere ilişkin altı çizilmesi gereken bir noktanın da tarafların nükleer kapasiteleri olduğuna dikkat çeken Bilhan, “Kriz yumuşayacak ve aklıselim galip gelecektir. Hatta her iki ülke de geri adım atarak kronikleşmiş bir mesele olan Keşmir Sorunu’nu masaya yatırmak zorunda hissedeceklerdir.” cümleleriyle sürecin geleceğine dair öngörüde bulundu.
Celal KAZDAĞLI (Gazeteci-Yazar)
Gazeteci Celal Kazdağlı, Hindistan ve Pakistan arasında savaşa yol açabilecek bir sürtüşme olmadığının altını çizerek Keşmir Sorunu’nun köklü bir kriz olsa da taraflar arasında savaş çıkmasına yol açmayacağını söyledi. Gelişmelerin seyrine ilişkin ‘Böyle bir çatışma kimin işine yarar?’ sorusunun ön plana çıktığını kaydeden Kazdağlı, “Suudi Arabistan’ın, Pakistan’ın ve Çin’in işine yaramaz. Çin, Pakistan’da önemli yatırımlar yaptı. Demiryolları, boru hatları ve limanlar inşa etti. Suudi Arabistan da rafineri kuruyor.” şeklinde konuştu.
Çin’in ürettiklerini rahat bir şekilde Ortadoğu ve Afrika’ya ulaştırabilecek olmasının ABD’nin işine gelmeyeceğini belirten Kazdağlı, “Bu nedenle de Washington, bir savaş ortamı oluşturmaya çalışıyor. Nitekim İmran Han da ABD’nin bu yönde çaba harcadığını öne sürmüştü. Zaten bu yüzden Çin, hiç vakit kaybetmeden Hindistan-Pakistan sınırına asker yığdı. İran da Pakistan sınırına asker kaydırdı.” dedi. İran, Pakistan ve Çin’in bölgede istikrarın sağlanmasını istediğini vurgulayan Kazdağlı, “Eğer çatışmalar yatışmazsa, süreçten zararlı çıkacak olan Hindistan olur. Pakistan’ın gücü ve ordusu, Hindistan’a göre daha zayıf gibi gözükse de İmran Han bir Peştun’dur. Bilindiği üzere, Peştunlar savaşçı olmalarıyla tanınır. Dolayısıyla uzun vadede Hindistan’a karşı ciddi bir başarı elde edebilirler. Neticede bu krizi yatıştırmak Yeni Delhi’nin de işine gelir.” yorumunu yaptı.
Gerilimin uzun sürmeyeceğini savunan Kazdağlı, “ABD bir denemede bulundu. Böylece Çin, İran ve hatta Rusya’nın tutumunu gördü. Bu aşamadan sonra muhtemelen Hindistan, krizin yatıştırılmasına yönelik hamlelerde bulunacaktır” değerlendirmesinde bulundu.