Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Afganistan’daki birliklerini 11 Eylül saldırılarının 20. yıldönümünde tamamen çekmeyi planlamakta ve ortaya koyduğu çekilme planını uygulamaktadır. Lakin çekilme sürecinin başlamasının ardından Taliban, ülke topraklarının büyük çoğunluğu ele geçirmiştir. Taliban’ın hızlı ilerleyişi nedeniyle ABD de hava saldırılarını başlatmıştır. İşte bu ortamda Özbek lider Raşid Dostum’un kendi birlikleriyle savaşa dahil olacağı belirtilmektedir. Yine Dostum ile Hazaraların lideri Muhammed Muhakkik ve Tacik lider Ata Muhammed Nur arasında Taliban’a karşı ittifak yapılmasını amaçlayan görüşmeler gerçekleşmektedir. Dolayısıyla Afganistan’da iç savaşın ayak sesleri belirgin bir şekilde hissedilmektedir.
Bu bağlamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Afganistan’da yaşanan son gelişmeleri değerlendirmek amacıyla alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinden alınan görüşleri dikkatlerinize sunmaktadır.
Doç. Dr. Oktay BİNGÖL (ANKASAM Danışmanı)
Doç. Dr. Oktay Bingöl, konu kapsamında birkaç hususa dikkat edilmesi gerektiğini belirterek, “Afganistan’daki iç savaş ve çatışma, köklü nedenleri ve mezhepsel boyutları bulunan uzun süreli, çok aktörlü, dirençli ve çözümü zor bir çatışmadır. Çatışmalar canlı olgulardır. Süreç içinde yeni aktörler, konular dahil olur. Ömür döngüleri tırmanma-tıkanma-yumuşama-tırmanma şeklinde seyreder. Bu tarz çatışmaların kısa sürede ve birkaç toplantıyla çözüme kavuşturulması mümkün değildir. Zira çatışmaların dinamikleri değişkenlik göstermektedir. Bu nedenle de çözüm süreçleri başlatılır, önce yumuşamalar ve daha sonra da sertleşmeler yaşanır, tekrar yumuşar… Dolayısıyla kalıcı barışın sağlanmasına dair büyük bir beklentiye girilmemesi gerekmektedir. Her şeye rağmen Afganistan’da Taliban’la bir çözüm süreci başlatılmıştır. Ancak bu sürecin sancılı geçeceği bilinmelidir.” şeklinde kavramsal bilgi verdikten sonra, Afganistan’da yaşanan çatışmaları ve tırmanan şiddeti de böyle değerlendirmek gerektiğini vurguladı.
Ayrıca Bingöl, Taliban’ın, yekpare ve homojen bir yapıya sahip olmadığını, Taliban’ın içinde ‘Talibanlar’ bulunduğunu, bunlardan bir kısmı barışa razı olurken, bir kısmının ise barışa karşı çıkabileceğini; dolayısıyla Taliban’ın bünyesindeki grupların birbirleriyle çatışabileceklerini ve bir kısmının “bozucular olarak” eyleme geçebileceğini vurguladı. Bu anlamda Bingöl, Taliban içerisindeki grupların da farklı çıkarları ve amaçları olabileceğini dile getirerek “Bu tür çatışmaları şaşırtıcı bulmamalıyız.” dedi.
Bingöl, “Afganistan’da yaklaşık yarım asırdır ademi merkezileşmiş bir fiili yönetim var. Yerel liderler, farklı etnik grupların ve aşiretlerin reisleri yıllardır özerk bir yapıdalar. Afganistan demografisi ve sert coğrafyası da bu tür parçalanmışlığa uygun koşullar sunuyor.” cümlelerini kurdu. Uzun süredir çatışma ekonomisinden de fayda sağlayan bazı yerel liderlerin barış süreciyle birlikte otonomilerini kaybedeceklerini düşündüğünü dile getiren Bingöl, “Yerel özerkliğin kaybedilmesi, gücün yitirilmesidir. Bu nedenle de çeşitli grupların liderleri şiddete ve provokasyona başvurabilir.” saptamasını da yaptı. Bingöl’e göre, Taliban’ın ülkenin kuzeyindeki birkaç yerleşim birimini ele geçirdiği yönündeki haberlerin yoğunlaşması dikkat çekicidir. Fakat çatışma ve şiddetin arakasında kimin olduğunu kestirebilmek ve doğrulayabilmek oldukça zordur.
Son olarak Bingöl, “ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, kapasitesinin bölgeden tamamen çekmesi anlamına gelmemektedir. ABD üniformalı askerlerini çekecektir; ancak günümüzde askerlerin ve özel kuvvetlerin tamamı üniformalı değildir. Yardım kuruluşları içinde bile savaşçılar yer alabilir. Günümüzün hibrit savaşlarında bu sık karşılaşılan bir olgudur. Diğer taraftan ABD; Ortadoğu’da bulunan üsleriyle ya da deniz filolarında yer alan uçaklarıyla/füzeleriyle bölgedeki varlığını sürdürecektir. Uzun menzilli sistemler uzaktan isabetle kullanılabilmekte ve bir bölge, uydularla ve yüksek irtifadaki İHA’larla 7/24 gözetlenebilmektedir. Yani Amerikan askerlerinin Afganistan’dan çekilmesi, Washington yönetiminin bu bölgedeki söz hakkının bittiği anlamına gelmemektedir. Üstelik Afganistan’da yardım organizasyonlarından düşünce kuruluşlarına kadar farklı alanlarda çalışan binlerce Amerikalı vardır.” diyerek değerlendirmelerini sonlandırdı.
Prof. Dr. Sertif DEMİR
Konuya dair yaptığı açıklamada Prof. Dr. Sertif Demir, “ABD’nin Afganistan’dan tamamen çekileceğini açıklamasından sonra Taliban, ülkenin neredeyse %42’sini ele geçirmiştir. ABD istihbarat servislerinin değerlendirmelerine göre Taliban, çekilmenin tamamlanmasından altı ay sonra tüm ülkeye hâkim olacaktır. Zira Taliban’la savaşan Afganistan güvenlik güçleri ya silahlarını bırakarak savaştan kaçmakta ya da ağır yenilgiyle karşılaşmaktadır. Fakat Taliban, hava taarruzlarına maruz kalmamak için ABD çekilene kadar çatışmaları düşük bir tempoda sürdürecektir.” ifadelerini kullandı.
Demir, “Bu durumda ABD önderliğindeki yirmi yıllık mücadele başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkûm gözükmektedir. ABD’nin Taliban’ın ilerleyişini durdurmak için bu süreçte tekrar hava taarruzlarına başlaması bir seçenek olarak düşünülebilir. Ancak bu hava taarruzları, ABD’ye önemli bir avantaj sağlamayacağı gibi, halen ülkede bulunan askerlerini de Taliban saldırılarına karşı riskli hale getirecektir. Buradaki asıl sorun ise Afganistan’ın neden kendi hava gücüne sahip olmadığıdır. Süreç içerisinde yaşanan gelişmeler vesilesiyle Afganistan’ın yalnızca kara gücüne değil; hava gücüne de sahip olması gerektiği ortaya çıkmıştır.” dedi.
Taliban’ın ilerleyişi karşısında ülkedeki yerel milislerin veya etnik unsurların tekrar kendi silahlı gruplarını oluşturmaya başladığını hatırlatan Demir, “Özbek lider Dostum’un tekrar kendi silahlı milis gruplarını oluşturması da dikkat çekicidir. Zira bölgede Taliban ile Dostum liderliğindeki Özbekler arasında çeşitli çatışmalar yaşanabileceğiyle ilgili olasılıklar ve iddialar her geçen gün gündeme sokulmaktadır.” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.
Khalid Taimur AKRAM (Küresel ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (CGSS) Direktörü/Emekli Yarbay)
ABD birliklerinin çatışmaların oldukça şiddetlendiği Afganistan’ın kuzeyinde bulunan Helmand kentinde Taliban savaşçılarına karşı hava saldırılarını devam ettirdiğini belirten Emekli Yarbay Khalid Taimur Akram, “Pentagon, başkent Kabil’in ya da bir başka büyük şehrin Taliban’ın kontrolüne girmesi olasılığı karşısında, Afgan güvenlik güçlerini desteklemek amacıyla hava saldırıları düzenlemektedir. Bu durum ise ABD Başkanı Joe Biden’ın çekilme planına esneklik kazandırmaktadır.” dedi.
Akram, “Kabil’in ele geçirilmesi ya da ABD ve müttefiklerini riske atan bir kuşatma yaşanması gibi durumlarda, ABD savaş uçaklarının ve insansız hava araçlarının (İHA) müdahalede bulunmaktan kaçınmadığı gözlemlenmiştir. Ancak ABD’nin çekilmesi, bölgede büyük bir boşluk yaratacaktır. Bu da Taliban’ın güçlenmesinin önünü açabilir.” yorumunu yaptı.
Dostum’un liderliğinde Özbeklerin savaş hazırlığı yapmasının ise farklı bir konu olduğunu öne süren Akram, “Bazı kesimler Dostum’un Afganistan’dan ayrılarak tıbbi yardım için Türkiye’ye gittiğini düşünmektedir. Ancak bu konuların arka planında yaşanan gelişmeleri bilmek mümkün değildir. Bununla birlikte ABD’nin hava saldırılarına başlaması, Washington yönetiminin Taliban’la yaptığı anlaşmayı ihlal etmesi anlamına gelecektir.” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.
Umut ARIK (Emekli Büyükelçi)
Söz konusu gelişmeleri Türkiye-Afganistan ilişkileri üzerinden değerlendiren Emekli Büyükelçi Umut Arık, “Afganistan, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk dış politikasında en büyük önemi verdiği ülkelerden biriydi. Bununla birlikte Türkiye, ilk defa teknik-yardım çalışmasını da Afganistan’da yürütmüştür. Afgan Ordusu’nun, sağlık sektörünün ve yargısının başlangıcı, Türkiye’nin bu bölgeye gönderdiği hocalarla veya Afganistan’dan Türkiye’ye getirilen öğrencilerle sağlanmıştır. Aynı zamanda Türkiye’nin en önem verdiği ülkelerin başında Afganistan’ın gelmesi, bir ölçüde İngilizlerin Irak ve Filistin’deki mevcudiyetine karşı ortaya konmuş bir denge hareketi olmuştur.” ifadelerini kullandı.
Afganistan’ın iç yapısındaki Tacik mevcudiyetini hatırlatan Arık, “Söz konusu Tacik nüfus, İran’dan farklı olarak Şii değil; Sünni’dir. Buna karşılık ülkedeki Özbek ve Türkmen yapısı da çok önemlidir. Özellikle Özbeklerin etkisi bir hayli fazladır. Anadolu lehçelerini belki Özbekçeden daha iyi konuşan ve Afganistan’ın iç yapısında ve anayasal düzenlemelerinde ikinci büyük güç olan Dostum ülkedeki önemli unsurlardandır.” dedi.
Afganistan’ın üzerinde İran’ın yoğun bir baskısının bulunduğunu ifade eden Arık, “ABD’nin Afganistan’ı işgal etmesinin nedenlerinden biri İran’ı kuşatma arzusudur. Bu istek, 1979 yılında Tahran’da yaşanan ABD Büyükelçiliği Baskını’na kadar dayanmaktadır. O zamandan beri İran, ABD’yi bu bölgeden çıkarmak için çabalamaktadır.” açıklamasında bulundu.
Afganistan’daki Rus nüfuzuna da dikkat çeken Arık, Sovyetler Birliği’nin işgalini hatırlatarak “Rusların çekilmesine ABD’nin desteklediği Mücahitler sebep olmuştur. O dönemin yarattığı bir olgu da Mücahitler arasındaki güç mücadelesinin yol açtığı iç savaş neticesinde iktidara yürüyen Taliban’dır. Taliban, ABD desteğiyle varlığını sürdürmüştür. Fakat gelinen noktada durumun değiştiği görülmektedir. Söz konusu destek, bölge komutanlıklarının büyük gelir sağladığı uyuşturucu bağlantısıdır. ABD’nin Afganistan’dan kurtulmak istemesinin başlıca nedenlerinden biri de budur.” yorumunu yaptı.
Son olarak Arık, “Türkiye için önemli olan nokta, Avrasya bölgesindeki etkisinin artırılabilmesi açısından Afganistan’ın kritik bir konumda yer almasıdır. Kabil Havalimanı’nın kontrolünün Türkiye tarafından sağlanmasının istenmesi, Ankara’ya büyük bir imkân sunmaktadır. Türkiye’nin buradaki kontrolü sağlaması, Pakistan ve Azerbaycan’la olan işbirliğini de derinleştirebilir. Dolayısıyla Afganistan’ın kontrol altında tutulması son derece önemlidir.” diyerek değerlendirmelerini sonlandırdı.
Halil SİLAHŞÖR (Gazeteci-Anadolu Ajansı)
Konuya ilişkin yaptığı açıklamada Gazeteci Halil Silahşör, “Taliban, yabancı hava saldırıları konusunda uyarı yaparken; ABD’nin İHA’ları grubun Afganistan’daki mevzilerini hedef almıştır. Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani ve Afganistan Yüksek Uzlaşma Konseyi Başkanı Abdullah Abdullah’ın Biden’la görüşmesinden saatler önce ABD, ülkenin kuzeyinde yer alan Bağlan ve Kunduz illerindeki Taliban mevzilerini bombaladığını duyurmuştur. 2020 yılının Şubat ayından bu yana; yani Doha Antlaşması’ndan beri ABD, defalarca hava saldırılarıyla Taliban mevzilerini hedef almıştır. Ancak bu saldırıların Afgan güçlerini savunmak amacıyla ve Doha Antlaşması’na uygun olarak gerçekleştirildiğini de vurgulamıştır.” dedi.
Silahşör, “Taliban ve Afganistan Devlet Güvenlik Güçleri arasındaki çatışmaların şiddeti artarken; ABD askeri yetkililerine göre, Doha Antlaşması’nın imzalanmasından beri yabancı güçlere Taliban saldırısı gerçekleşmemiştir. ABD’nin krizle boğuşan Kunduz ve Baghlan illerindeki Taliban mevzilerini bombalaması, askeri açıdan pek önemli olmayabilir. Fakat politik olarak iki güçlü ve önemli mesajı barındırmaktadır. Bunlardan ilki, söz konusu saldırıların Gani ve Biden’ın Beyaz Saray’daki görüşmesinden hemen sonra gerçekleşmesidir. Kuşkusuz, ziyaretin en önemli hedeflerinden biri, Taliban saldırıları karşısında ABD’nin desteğini kazanmaktı. Dolayısıyla hava saldırıları aracılığıyla Beyaz Saray’ın Taliban’a karşı Kabil’i samimiyetle desteklediğini ve bu samimiyeti pratikte göstermeyi amaçladığını söylemek mümkündür. Fakat bu saldırılar, Taliban militanlarına herhangi bir yıkıcı darbe de indirmemiştir. İkinci noktaysa saldırıların Taliban’ın kontrol altına almaya hazırlandığı iki ilde gerçekleşmesidir.” yorumunu yaptı.
Silahşör, “ABD’nin geri çekilmenin eşiğindeyken iki vilayette gerçekleştirdiği hava saldırılarının bir başka örtük mesajı da Taliban’ın iktidarı ele geçirmesine Washington yönetiminin izin vermeyeceği olabilir. Taliban’ın bu saldırıları yanıtlaması beklenmemektedir. Taliban ve ABD arasındaki herhangi bir çatışma, Doha Antlaşması’nı tehlikeye atacak ve yabancı birliklerin geri çekilmesini engelleyecektir. Bu da Taliban’ın asla istemediği bir durum olacaktır.” ifadelerini kullandı.
Silahşör, “Ülkenin kuzeyindeki güvenlik sorunları ve hükümet güçlerinin zayıflığı, Taliban’a karşı kampanya yürüten militan grupların yerel halkı örgütlemelerine sebebiyet vermiştir. Seri-Pul, Cevizcan ve Faryab illerinden gelen haberler de insanların kendi bölgelerinde silahlanarak harekete geçtiklerini göstermektedir.” açıklamasında bulundu.