Tarih:

Paylaş:

Günümüz Rusya-Kıbrıs İlişkilerinin Enerji (Ekonomik) Boyutu ve Türkiye

Benzer İçerikler

İlk olarak, Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki enerji konumuna kısaca değinecek olursak, bir kere Rusya’nın ekonomik kaynaklarına göre Kıbrıs’ın Afrodit adlı bölgesinde yüksek düzeyde (Kıbrıs’ı Avrupa’da ihracatçı ülke yapacak seviyede) doğalgaz yatakları, tahmini olarak 140-230 milyar metre küp bulunmuştur. Yatakların büyük bir bölümü deniz seviyesinin 1,5 km altında olmasından ve bunları işletecek finansal kaynaklar gerekli olduğundan, 2020 yılına kadar bu yatakların Kıbrıs tarafından tam anlamıyla kullanılmasını güçlendirecektir. Fakat buna rağmen, eğer Kıbrıs bu kaynakları işletecek olursa ya da dış ülkeye ihracat edebilecek seviyeye ulaşırsa, kendi dış borcunu tamamen kapatabilecek seviyeye ulaşacak, hatta bütçesine ek gelirler sağlayabilecektir. Bu durum Kıbrıs’ın konumunu güçlendirecektir.

Rusya Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerini destekleyerek, Aralık 2011 yılında ülkeye yıllık %4,5 faizle borç olarak verdiği 2,5 milyar Avro’nun geri ödenmesini beş yıla uzatmayı kabul etmiştir. Fakat bunun karşılığında Rusya Gazprom’un Kıbrıs yeraltı kaynaklarının işletilmesi ile taşınmasında aktif rol oynamasını istemektedir.

Aslında Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri en çok Türkiye’yi tedirginliğe sürüklemiştir. Türkiye sondaj faaliyetlerine KKTC’nin katılmadığını ve bundan dolayı Güney Kıbrıs’ın eylemlerini uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendirmiştir. Bununla birlikte son aylarda konuya dönük Güney Kıbrıs ile Türkiye arasındaki ilişkilerin yumuşamaya  başladığına ve adada çözüm sürecinin yeniden başlatıldığına tanık olmaktayız. Burada sorulması gereken iki temel soru vardır. İlki, neden son zamanlarda Türkiye ile Kıbrıs arasındaki ilişkiler yumuşamaya başlamıştır, ikincisi ise adada çözüm süreci neden şimdi yeniden gündemdedir.

Bu sorulara kısaca şu şekilde cevap verebiliriz. Bir kere, son yıllarda yapılan araştırmalar göstermiştir ki, Doğu Akdeniz’de keşfedilen petrol ve doğalgazın en kısa ve maliyetsiz bir şekilde Avrupa’ya aktarılmasının yolunun Türkiye’den geçmesindedir. Bu bağlamda Doğu Akdeniz’de gündeme gelen yeni enerji kaynakları ve dağıtımı planlarına Türkiye’nin de dâhil edilmesi ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Ancak Kıbrıs meselesine kalıcı bir çözüm bulunmadığı sürece Türkiye’nin böyle bir oluşumda yer alması mümkün değildir ve Rumların da tek taraflı olarak bu projeyi hayata geçirmeleri zordur. Bundan dolayıdır ki ;AB, ABD, İngiltere ve BM adada acil bir çözüme gereksinim duyarak, KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu ile Güney Kıbrıs lideri Anastasiadis’in 11 Şubat 2014 tarihinde acilen bir araya gelerek ortak bir çerçeve metni imzalamasının ve böylece yeni bir müzakere sürecini başlatmasının arkasında yatan en büyük sebep, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji işbirliği planlarına entegre edilebilmesinin önündeki engelleri kaldırmaya yönelik adımlar olduğunu söyleyebiliriz. Böylece Kıbrıs’ta başlayan yeni müzakere sürecinin temel nedeninin Doğu Akdeniz’deki doğalgaz yatakları yüzünden olduğunu savunabiliriz.

Batı bloğu ve Rumlar neden Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki enerji planlarına dâhil etme ihtiyacı duymaktadırlar? Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklerin onayını almadan, adanın doğal zenginliklerinden tek yanlı olarak istifade etmesi, 1960 Anlaşmaları gereğince mümkün değildir.

Kıbrıs Türk tarafı açısından hadiseye bakıldığında, Doğu Akdeniz’de derinleşen krizin asıl sebebinin, adanın doğal zenginliklerinden Kıbrıs Türklerine de pay verilmesinden ziyade, Kıbrıs Türk halkının eşit egemenliğinin tanınmaması ve gözetilmemesi olduğu görülecektir. Yani Kıbrıs Türk halkının esas problemi, uluslararası toplumun KKTC halkına uyguladığı siyasi, ekonomik ve toplumsal ambargolardır. Dolayısıyla, yapılması gerekli iş ise Kıbrıs Türk halkının ada üzerindeki eşit egemenliğinin başta Rumlar olmak üzere tüm dünya tarafından tanınması, Kıbrıs’la ilgili yapılacak uluslararası anlaşmalara KKTC’nin de taraf olması ve Rumlarla birlikte hareket etmesi olmalıdır.  Ne yazık ki, Rumlar bunu hiçbir zaman kabul etmeyecektir. Rumlar, AB üyesi olmanın verdiği rahatlıkla ve sırtını ABD’ye ve İsrail’e dayamak suretiyle uzlaşmaz tavırlarını hep daha ileriye taşımak isteyeceklerdir. O halde üzerinde durulması gereken şey, Kıbrıs Türklerinin ada üzerindeki meşruiyetinin ve temel hak ve yükümlülüklerinin korunması olmalıdır. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin KKTC ile birlikte attığı adımlar (Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de arama/araştırma çalışmalarına başlaması gibi) son derece stratejik ve yerinde atılmış adımlar olarak görülmelidir.

Kısacası Doğu Akdeniz’in merkezinde yer alan ve dünya devletleri için jeopolitik bir çekim merkezi olan Kıbrıs’ın önemi, yeni keşfedilen petrol ve doğalgaz yatakları nedeniyle daha da artmış bulunmaktadır. Bu nedenledir ki, uluslararası oyuncular Kıbrıs üzerinde çeşitli senaryolar geliştirmektedir. Her biri farklı amaçlar güden bu planların ortak faydası Kıbrıs adası üzerinde mutlak hâkimiyet sağlamak ve bölgedeki enerji kaynaklarından pay almaktır. Bu bakımdan Türkiye’nin, güvenliği açısından hayati bir öneme haiz bulunan haklı Kıbrıs davasını yakından takip etmek, giderek ağırlaşan uluslararası baskılara göğüs germek ve nihayet Kıbrıs’ta barış ve huzurun garantörlüğü misyonunu sürdürmek, Türkiye için vazgeçilmez bir mecburiyettir.

Şunu da çok iyi bilmemiz gerekmektedir ki, Kıbrıslı Türklerin acil sorunu, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervleri değil, kendilerini dünyadan tecrit eden izolasyonlardır. Aynı şekilde Türkiye’nin de önceliği Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları değildir. Türkiye’nin önceliği, kendi hayat alanının tam merkezinde yer alan, Osmanlı’nın bakiyesi konumundaki Kıbrıs’ın güvenliğinin ve burada yaşayan Kıbrıs Türk halkına uygulanan yıkıcı ambargoların kaldırılmasının ve nihayet adada kalıcı bir huzur ortamının sağlanmasıdır. Bu sağlanmadan Türkiye’nin, AB’nin ve onun taşeronu Güney Kıbrıs’ın enerji planlarında yer almasını beklemek tam anlamıyla saflıktır. Bundan dolayı Türkiye, AB’den, ABD’den ve BM’den gelen baskılara karşı sonuna kadar direnecek ve sırf Batı’nın enerji planlarında yer almak uğruna, uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve sorumluluklarından taviz vermeyecektir.

Doç. Dr. Kanat YDYRYS
Doç. Dr. Kanat YDYRYS
Lisans eğitimini 2010 yılında Ahmet Yesevi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlamıştır. 2010-2012 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Rusya Federasyonu’nun “Yakın Çevre” Politikası ve Orta Asya Güvenliği Üzerindeki Etkileri” isimli yüksek lisans tezini savunmuştur. 2012 yılından günümüze Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Ulusal Güvenlik ve Enerji Stratejsi Bağlamında Rusya Federasyonu’nun Çin Halk Cumhuriyeti’ne Yönelik Politikası” isimli doktora çalışmalarını yapmaktadır. Dış politika, enerji politikaları, güvenlik, jeopolitik, Orta Asya siyaseti konularında akademik çalışmalar ve analizler yapmaktadır.