G20 Zirvesi’nin Ardından S-400 Krizi

Paylaş

Türkiye-ABD ilişkileri son yıllarda pek çok krize sahne olmuş, son olarak S-400 meselesi ilişkilere yeni bir kriz eklemiştir. Bu nedenle, G20 Zirvesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump’ın ikili bir görüşme gerçekleştirmiş olması bile başlı başına önem taşımaktadır. Çünkü, daha önce yaşanan krizlerde liderler düzeyindeki görüşmelerin yumuşatıcı bir etkisi olduğu görülmüştür.

Osaka’da yapılan görüşmenin ardından Trump, Türkiye adına olumlu sayılabilecek mesajlar vermiştir. Türkiye’ye adil davranılmadığını ileri süren Trump, sorunun karmaşık olduğunu, görüşmelerin sürdüğünü ve farklı çözümlerin değerlendirildiğini ifade etmiştir. ABD Dışişleri ve Güvenlik bürokrasisinin bugüne dek S-400’ler konusunda kullandığı söylemin dışına çıkan bu sözler hiç kuşkusuz bağlayıcı olacaktır. Ancak S-400 sorununun çözüldüğünü söylemek şimdilik zor görünmektedir.

Sorun çözülmemiş olsa da ertelenmiş ve kriz havası aşılmıştır. Sorunun karmaşık olması ve teknik boyutu düşünüldüğünde kazanılan zamanın büyük önem taşıdığı anlaşılacaktır. Trump’ın ifade ettiği üzere farklı çözümler üzerinde çalışılması, taraflar arasında uzun görüşmelerin yapılmasını gerektirecektir. Türkiye’nin S-400’ler ile F35’lere aynı anda sahip olmasının ne gibi sonuçlarının olacağı ve bu sonuçların NATO savunmasını ne yönde etkileyeceği derinlemesine analiz edilmesi gereken bir konudur. Rusya’nın F35’lere ilişkin hassas bilgilere erişmesini engelleyecek bir düzenlemenin hayata geçirilmesi de kolay olmayacaktır.

Krizin ertelenmiş olması, bu konularda detaylı bir çalışmanın yapılmasına imkân verecektir. Böyle bir çalışmanın başlayıp başlamadığı henüz bilinmemektedir ama liderler arasındaki görüşmeden bu yönde mesajların verilmesi önem taşımaktadır.

Diğer taraftan, Trump’ın hızlı fikir değiştiren bir lider olduğu unutulmamalıdır. Örneğin, bir süre önce Suriye’den asker çekme kararını Twitter üzerinden açıklayan Trump, yine Twitter üzerinden Türkiye’ye karşı nezaketsiz açıklamalarda bulunmuş ve bir süre sonra da bu karar sulandırılmıştır.

Trump’ın Erdoğan’la görüşmesinin ardından yaptığı açıklamalar, ABD Dışişleri ve Güvenlik bürokrasisinin yanı sıra ABD Senatosu’nun da S-400’ler hakkındaki görüşleri ile örtüşmemektedir. Trump’ın fikrini değiştirme ihtimali, bu kurumların politika değişikliğine ikna edilmesi ihtimalinden daha yüksektir. Üstelik Trump, Ankara’nın S-400’lerle ilgili tezlerini dile getirdiği açıklamasını, gazetecilerin Türkiye’ye yaptırım uygulanıp uygulanmayacağı yönündeki soruları üzerine yapmış ama yaptırım uygulanmayacak şeklinde net bir ifadeden kaçınmıştır. Farklı çözümlerin değerlendirilmesi, yaptırım seçeneğini devre dışı bırakmamaktadır.

Görüşme sonrası verilen mesajlara ticari ilişkilerin artırılması hedefi de yansımıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ticaret hacminin 75 milyar dolara çıkarılması hedefini dile getirmiş ve Türkiye’nin ABD’den 100 adet Boeing uçağı alacağını açıklamıştır. Başkan Trump da bu hedefin altını çizerek Türkiye’nin ABD’den birçok askeri malzeme aldığını ve daha çoğunun alınmasını beklediğini ifade etmiştir. Yaklaşık 20 milyar dolar düzeyinde olan ticaret hacminin 75 milyar dolara çıkarılmasının önemli ölçüde Türkiye’nin yapacağı ithalatla sağlanacağı anlaşılmaktadır. Bu durum, dış politikada ticari bir bakışa sahip olan Trump açısından tatmin edicidir. Türkiye açısındansa maliyetli bir seçenektir. Ancak yaşanan kriz karşısında tarafların yapıcı hareket etmeleri büyük önem taşımaktadır.

Ticari ilişkilerin yanı sıra güvenlik alanındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisi de krizi aşmak için alternatif arayışlarını güçlendirmiştir. İdlib başta olmak üzere, Suriye konusunda Türkiye ile Rusya arasındaki fikir ayrılıkları artmaktadır. Rusya’nın Suriye’deki varlığı Türkiye’ye hareket alanı kazandırmış ve güvenlik kazanımları yaratmış olsa da uzun vadede Türkiye’nin çıkarlarıyla örtüşmemektedir. Bu noktada daha dengeli bir politika için ABD ve diğer Batılı müttefiklerin Suriye denklemine dahil olmaları Türkiye’nin elini güçlendirecektir.

ABD’nin ise Rusya’yı Ortadoğu’da dengelemek ve Suriye’deki İran etkisini sınırlandırmak için Türkiye’ye ihtiyacı bulunmaktadır. Dolayısıyla Türk-Amerikan ilişkilerinde pek çok fikir ayrılığı olsa da normalleşme ihtiyacı kendisini göstermektedir. Elbette tarihte olduğu gibi karşılıklı güvene dayalı ilişkilere geri dönmek kolay olmayacak, belki de hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Ancak sorunların yönetilebilir duruma gelmesi iki taraf için de önemli bir hedef haline gelmiştir.

İlişkilerin normalleşmesinin önündeki en önemli engel S-400’lere ilişkin anlaşmazlıktır. İlk teslimatın çok kısa bir süre içerisinde gerçekleştirilecek olması nedeniyle Türkiye’nin bu sistemi almaktan vazgeçmesi artık mümkün görünmemektedir. Ancak liderler arasındaki görüşme, Ankara’nın önerdiği ara formüllerin dikkate alınacağı bir diyalog imkanını doğurmuştur. Görüşmeden kısa bir süre sonra Trump’a yakınlığıyla bilinen bir ABD’li Senatörün S-400’lerin satın alınması ama aktive edilmemesi önerisi dikkat çekicidir. Daha farklı çözüm önerileri de gündeme gelecek ve müzakere edilecektir.

Çözümün ne şekilde gerçekleşeceğini zaman gösterecektir. Bununla birlikte, S-400 meselesine bulunacak bir çözüm Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan diğer sorunların çözümünü de kolaylaştıracaktır. Ama yine de ihtiyatlı olmakta yarar vardır. Çünkü ilişkilerin gündemi yoğunluğunu korumaktadır.

S-400 meselesinin bir şekilde aşılması Türkiye ile ABD’nin bölgede daha fazla işbirliği yapmasının önünü açacaktır. Ancak bu sorunun ardından Doğu Akdeniz’deki gelişmeler önem kazanacaktır. Suriye ve Ortadoğu bağlamında taraflar işbirliği ihtiyacı duysalar da Doğu Akdeniz’de artan gerginlik iki ülkeyi karşı karşıya getirmeye devam etmektedir.

Güney Kıbrıs, Yunanistan, İsrail ve Mısır’ın başını çektiği Türkiye karşıtı bir kamp ABD’nin üstü örtülü desteğiyle hareket etmektedir. S-400’lerde ABD’yi tatmin edecek bir çözümün sağlanması durumunda, ABD’nin de Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin çıkarlarına duyarlı bir politika izleyeceğinin bir garantisi yoktur. Ancak yapıcı diyaloğun sürmesi halinde Doğu Akdeniz başta olmak üzere ilişkilerdeki diğer sorunlar da yönetilebilir hale gelecektir. İkili görüşmede verilen mesajlar bu diyaloğun süreceği beklentisini yükseltmiştir.

Doç. Dr. Emre OZAN
Doç. Dr. Emre OZAN
Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 2008 yılında tamamladı. Yüksek Lisans derecesini İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan 2010 yılında, Doktora derecesini ise 2015 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalında aldı. 2011-2015 yılları arasında Gazi Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak görev yaptı. Ekim 2015’ten beri Kırklareli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak çalışmaya devam etmektedir. İlgi alanları güvenlik çalışmaları, Türk dış politikası, Türkiye’nin ulusal güvenlik politikaları ve uluslararası ilişkiler kuramlarıdır. Doç. Dr. Emre OZAN, iyi derecede İngilizce bilmektedir.

Benzer İçerikler