Tarihi süreç içerisinde devletlerin ülke varlıkları, kara ve deniz boyutlarından ibaret iken 19. yüzyıl itibariyle egemen devletler hava ülkelerini de tanımlaya başlamışlardır. 20. yüzyılda ise devletlerin klasik ülke unsurları; kara ülkesi, deniz ülkesi ve hava ülkesi olmak üzere üç sahanlıktan olarak ele alınmıştır. Egemen devletlerin söz konusu ülke unsurlarını koruma ve genişletme mücadeleleri, yakın geçmişte iki dünya savaşının doğurduğu yıkımlara yol açmıştır. Bu dönemde “istikbal’in göklerde olduğu” bilincinde olmayan ve buna bağlı olarak hava unsurlarına sahip çıkamayan devletler, kolaylıkla işgale ve ağır saldırılara maruz kalabilmişlerdir.
21. yüzyılda ise kara, deniz ve hava sahanlıklarının egemenliklerini muhafaza eden ülkeler; son teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkan “siber sahanlık”ların varlığını göz ardı etmeksizin, ülke unsurlarına dahil etmişlerdir. Bu suretle devletlerin bakir ve sanal alanda kalan siber sahanlıklar; coğrafi bağlamda kalan kara, deniz ve hava sahanlıklarının çok ötesine geçmiştir. Bu yarışa geç başlayan devletler ise öncü devletlerin oldukça gerisinde kalmışlardır. Öyle ki milli hasılaları, bahsi geçen devletlerin tabiyetindeki siber şirketlerin yanına bile yaklaşamayacak duruma düşmüştür.
Siber sahanlıklarını geliştirmeye çalışan devletlerin ortaya çıkardığı “altına hücum” psikolojisi ile birlikte, ülkemizde ve dünyada “siber sahanlık” kavramının bugüne kadar bilinçli veya bilinçsiz olarak ortaya atılmamış olması; devleti oluşturan diğer unsurların siber alandaki faaliyetlerle bütüncül olarak düzenlenememesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. Bu çerçevede Türkiye de özellikle topluma zararlı ve devlete yönelik yıkıcı faaliyetleri önlemek amacıyla; 21. yüzyılın gerekliliği olan, sağlıklı bir siber topluma ulaşma noktasında çeşitli aksaklıklar yaşamaktadır. Nitekim ülkemizde siber sahanlığı düzenleme yolunda atılan adımların güdüsel, günü kurtarma amaçlı, parçalı ve gecikmeli olması, ele alınan hukuki düzenlemelerin bütünsellikten uzak yapısı; büyük kaynak israfını ortaya çıkarmıştır.
Bu hususta Japonya “Toplum 5.0” Kanunu’nu yürürlüğe koymuş, küçük coğrafyalı Estonya kendisini “E-Estonya” olarak konumlandırmış ve “E-Vantadaşlık” vermeye başlamıştır. ABD, Rusya Federasyonu ve Çin gibi ülkeler ise siber sahanlıklarını korumak amacıyla “siber ordular” kurmuşlardır. Teknolojik gelişmelere bağlı olarak uluslar ötesi siber alanlarda ortaya çıkan sanal para birimleri, ülkelerin merkez bankalarında somutlaşan, hükümranlık göstergesi olarak kabul edilen para basma yetkilerinin tahtını sarsmaya başlamıştır.
Bu gelişmeler ışığında gelecek nesillerin haklarını korumak ve mevcut dağınıklığı gidermek amacıyla, ülkemiz “Türk Siber Sahanlık Kanunu” veya “Türk Siber Kanunu” olarak, siber sahanlığının askeri, hukuki ve cezai esas ve sınırları ortaya kocak siber alanda da genel bir hukuki düzenlemeye ihtiyaç duymaktadır. Deyim yerinde ise ülkemizin “Siber Kabotaj Hakları” güvence altına alınmalıdır. Bu doğrultuda Siber Milli Savunma, Siber Güvenlik, Siber Ceza, Siber İdari Usul, Siber Borçlar, Siber Ticaret, Siber Tüketici, Siber Sağlık, Siber Sosyal Güvenlik, Siber Vergi, Siber Sermaye Piyasası vb. mevzuat oluşturulmalı, bugüne kadar siber alanı düzenlemeye yönelik çıkarılan tüm mevuzat bu kapsama alınmalı ve entegre edilmelidir. Türkiye’nin siber sahanlığını koruma ve geliştirme stratejisi bu minvalde yeniden ele alınmalıdır. Netice itibarıyla ülkemizin siber sahanlığı ile ilgili olarak bu hususta çabaya devam etmek milli ve manevi bir görev sayılmalıdır.