ANKASAM Bakış

Değişen Küresel Jeopolitikte Yeni Orta Asya: “Krizleri Fırsata Çevirmek ve Bölge Ruhunu Kadim Kimlikle Yakalamak”

“Kimlik”, toplumların ruhudur. Kimlik bunalımı yaşayan bir coğrafyanın tam bağımsızlığı ve güçlü bir geleceği olamaz.
Üst kimlik olmadan, hiçbir entegrasyon ve birlik hareketi başarılı olamaz. “Yeni Orta Asya”, bu arayışın bir sonucudur.
“Yeni Orta Asya”, bölgesel ve küresel değişen jeopolitikte her türlü tehdit ve riski, ortak geçmişten ortak geleceğe dayalı güçlü kimliği ile bertaraf etmeyi esas alan bir hareket olarak karşımıza çıkmaktadır.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Günümüzde yeniden inşa halindeki uluslararası sistemde iki temel tezin ön plana çıktığına şahitlik etmekteyiz: Bunlardan birincisi, dünyayı krizler üzerinden inşa, dolayısıyla doğrudan ya da vekaleten yürütülen savaşlar, müdahaleler üzerinden insanlığı kıyamete sürüklemeye çalışan ucu açık bir “Kaos Düzeni”. Diğeri ise, en temelde insanı, refahı, istikrar ve barışı merkeze alan “kazan-kazan anlayışı” ve bu bağlamda inşa edilmiş işbirliği, “Birlik Düzeni”.

Hepimiz şunun çok net bir şekilde farkındayız: Uluslararası sistemdeki güç mücadelesi, dünyayı yeni bir küresel dizayn ile karşı karşıya bırakmış vaziyette. Düne kadar daha çok “Kaynaklar Savaşı” şeklinde kendisini gösteren güç mücadelesi, günümüzde, kaynakların yanında “Koridorlar Savaşı” olarak da ön plana çıkmaktadır. Bu da bizleri Avrasya’nın kalpgâhı konumunda olan Orta Asya bölgesinin aynı zamanda “Yeni Büyük Oyun”un da çok kritik bir adresi olduğu gerçeğine götürüyor.

Bu yeni kirli savaşta “kimlikler” oldukça önemli bir yere sahiptir. Kimliklerin çatıştırılması üzerinden yaratılmaya çalışılan krizlerin yerelden bölgesele yıkıcı etkileri çok net bir şekilde ortadadır.  “Tarihin Sonu” ve “Medeniyetler Çatışması” tezleri ve başta Ortadoğu olmak üzere, dünyanın değişik bölgelerindeki pratikte vuku bulmaya devam eden kimlik bazlı çatışmalar, savaşlar, krizler bu hususta bizlere çok şey söylemektedir.

Gayet net bir şekilde biliyoruz ki “kimlik”, toplumların ruhudur. Kimlik bunalımı yaşayan bir coğrafyanın tam bağımsızlığı ve güçlü bir geleceği olamaz. Üst kimlik kaybedilince birlik de kaybolur. Ortak kimlik, üst kimlik olmadan, hiçbir entegrasyon ve birlik hareketi başarılı olamaz. Dolayısıyla kimlik, bekadır. “Yeni Orta Asya”, işte bu gerçekliğin farkındalığının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

“Yeni Orta Asya” olarak da adlandırabileceğimiz bu hareket, aslında özü itibarıyla bölgenin karşı karşıya kaldığı tehditlere ve oyunlara karşı öz kimliğine dönüşü ve yine inşa halindeki yeni uluslararası sistemde haklı, onurlu ve güçlü bir şekilde yer arayışı olarak nitelendirilebilir. Bir diğer ifadeyle bölge; karşı karşıya kaldığı ikili, bölgesel ve uluslararası kriz ve tehditler ile birlikte yeni fırsatları yakalama noktasında tarihsel mirasına ve tecrübelerine bir kez daha başvurma gereği duymuş bulunmaktadır. Dolayısıyla “yeni” dediğimiz hadise, aslında geçmişinde var olan kadim değerlerin, medeniyet anlayışının ve üst kimliğinin yeni dünya gerçekleri karşısında tekrardan keşfi ve hatırlanması, “öze dönüşün” revize edilmiş halidir.

Bu elbette kolay olmamıştır. Ve aslında, bahsetmeye çalıştığım tanım çerçevesinde “Yeni Orta Asya” tabirinin bölge boyutuyla geçmişi çok da eski değildir. Tam da bu noktada 2016 yılı, 1991 sonrası bölgedeki en büyük tarihi kırılmanın başlangıcı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir diğer ifadeyle 2106, bölgesel entegrasyon ve üst kimlik arayışlarının somut anlamda eyleme geçtiği tarihi bir dönüm noktasıdır.  Zira, 2016 ve sonrası uygulanan politikalar hem Özbekistan hem de bölge açısından yeni bir dönemi başlatmış, bölgeye “birlik ruhu” yeniden dönmüştür.

Özgür, bağımsız ve güçlü bir coğrafya kararlılığı, hedefi ve bu hususta ortak irade net bir şekilde ortaya konulmuştur. Birlik çağrıları, söylemden eyleme geçmeye başlamıştır. Bu bağlamda “Yeni Özbekistan” hareketi lideri Sayın Mirziyoyev’in eş zamanlı olarak uygulamaya koyduğu politika, bölgedeki bir takım yanlış algıları kırdığı gibi, Orta Asya’yı da jeopolitik bir özne haline dönüştürmüştür. Bu noktada Sayın Mirziyoyev’in izlediği strateji çok açık ve nettir.  Strateji şu temel sacayakları üzerine inşa edilmiştir:

  1. Ülke içindeki ve ülkeler arasındaki ihtilafların, sorunların çözümü;
  2. Karşılıklı güven anlayışının inşası. Bu güven inşası, devlet-millet arasında olduğu gibi, bölgedeki devletler ve toplumlar arasında da gerçekleştirilmeye çalışılması;
  3. Ortak refahı esas alan kazan-kazan anlayışı;
  4. Ortak coğrafya ve medeniyet anlayışına dayalı, ortak kader ve geleceği hedefleyen bir kimlik inşası;
  5. Ve nihayetinde “Birlik” anlayışının tesisi. Yüzyıllardır kayıp olan en büyük eksikliğin tekrar bu coğrafyaya kazandırılması. “Ben” anlayışının yerini “Biz” anlayışının alması.

Nitekim bugün bölgeye baktığımızda, düne kadar çatıştırılmaya çalışılan bölge ülkelerinin sahip oldukları potansiyellerin aktife çevrilmesi noktasında birbirlerini tamamlayıcı, destekleyici bir işbirliği anlayışını gündeme getirdiklerini ve bunu kazan-kazan anlayışı çerçevesinde teşvik ettiklerine şahit olmaktayız. Daha da önemlisi ve dikkat çekeni, Orta Asya ülkelerinin “bölgesel kalkınma” ve “bölgesel güvenlik” noktasında ikili ve çoklu işbirliği arayışlarını “bölgesel ortak medeniyet ve kimlik” zemini üzerine inşa etmeleri ve bunu kurumsal bazda güçlendirmeye yönelik, çok boyutlu güçlendirilmiş stratejik ortaklıklar ile “bölgesel işbirliğini” güçlendirmeye yönelik attıkları adımlardır.

Hiç kuşkusuz bu adımlar, Yeni Orta Asya Hareketinin temel hedefini de ortaya koymaktadır: Güçlü bir kimlik anlayışına dayalı “bölgesel entegrasyon”.  Bu bölgesel entegrasyonun başarılı ve güçlü olabilmesi için, başta Afganistan olmak üzere, bölgedeki mevcut ve potansiyel kriz alanlarını da içine alan adımlar atması bir süre sonra kaçınılmaz hale gelecektir.  Coğrafyanın sahip olduğu ortak medeniyet ve değerlerle birlikte yaşadığı tarihsel deneyim, burada en büyük avantajları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Söz konusu coğrafya her geçen gün bu gerçekliğin farkına varmakta ve bu bölgesel şuur, bilince dayalı bir üst kimlik anlayışıyla ortak kader ve geleceğin inşasını kaçınılmaz görmektedir. Bu bağlamda Orta Asya devletlerinin Kafkasya’yı da içine alan barışçıl ve işbirliğine dayalı diplomasisi, sadece söz konusu bölgeler açısından değil, küresel barış, istikrar ve işbirliği boyutuyla tüm dünya açısından da büyük bir ehemmiyet arz etmektedir. Bu da bizi, analizimin en başında ortaya koyduğum ikinci teze götürmekte: “Kaos düzeni” tezine karşı bir anti tez olarak “işbirliği düzeni”.

Dolayısıyla “Yeni Orta Asya”, bölgesel ve küresel değişen jeopolitikte her türlü tehdit ve riski, ortak geçmişten ortak geleceğe dayalı güçlü kimliği ile bertaraf etmeyi esas alan bir hareket olarak karşımıza çıkmaktadır. “Yeni Orta Asya”, insanı merkeze alan güçlü medeniyet anlayışı ile küresel medeniyet, kalkınma ve güvenliğin inşa sürecinde yerini almaya ve daha adil ve barışçıl bir yeni dünya düzeni için çalışan bir işbirliği hareketidir. Bu bağlamda tüm bölgesel ve küresel güçler ile birlikte çok boyutluluğu esas alan işbirliği arayışları ve bunun bir sonucu olarak her geçen gün işbirliği yapılmak istenilen bir güven coğrafyası olması da bunun en somut göstergesidir.

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, ASAM’ın Genel Koordinatörlük görevini de bir dönemliğine yürütmüştür. 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında “Arayış”, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yapmıştır. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Prof. Erol, 2006 yılından itibaren Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde de dersler vermiştir. Prof. Erol’un başlıca ilgi ve uzmanlık alanları ve bu kapsamda lisans, master ve doktora seviyesinde verdiği derslerin başlıcaları şu şekilde sıralanabilir: “Jeopolitik”, “Güvenlik”, “İstihbarat”, “Kriz Yönetimi”, “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”, “Türk Dış Politikası”, “Rus Dış Politikası”, “ABD Dış Politikası”, “Orta Asya ve Güney Asya”. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan Prof. Erol’un; “Avrasya Dosyası”, “Stratejik Analiz”, “Stratejik Düşünce”, “Gazi Bölgesel Çalışmalar”, “The Journal of SSPS”, “Karadeniz Araştırmaları gibi” akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, “Bölgesel Araştırmalar”, “Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları”, “Gazi Akademik Bakış”, “Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri”, “Ankara Uluslararası Sosyal Bilimler”, “Demokrasi Platformu” dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmekte, editör kurullarında yer almaktadır. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.

Benzer İçerikler