Tarih:

Paylaş:

“De Facto İttifak”a Topyekun Saldırı

Benzer İçerikler

Son kirli oyunda çok kritik bir sürece girilmiş bulunuluyor. Bu süreç, sadece Türkiye açısından geçerli değil; tüm dünya önemli kırılmalara, değişim ve dönüşüme gebe. Zira 11 Eylül sonrası dünyanın çivisi çıkarılmış durumda. Birileri o çivinin yerine “kıyamet mıhı”nı çakmak istiyor. Ve bunun için de önünde engel gördüğü her türlü unsuru ortadan kaldırmaya çalışıyor.

İlk olarak zincirin en zayıf halkalarına doğrudan müdahalelerle gerçekleştirilen bu yok etmede önce hedef noktasında kriz çıkartılıyor, sonrasında ise o kriz bir müdahale için başta kendi kamuoylarının desteğini sağlamak ve diğer devletleri etkisiz kılmaya yönelik bir meşruiyet gerekçesi olarak kullanılıyor.

Müdahaleye giden süreçte de elbette ara aşamalar, uygulamalar söz konusu. Bu kapsamda izlenen temel strateji hep aynı: Önce sizi suçluyorlar, ardından baskı altına alarak “ikna” etmeye çalışıyorlar, sonuç alınamaz ise o zaman sizi her bir taraftan kuşatıyorlar ve halen direniyorsanız ya yakın çevreniz üzerinden ya da bizzat kendi elleriyle imha ediyorlar.

Türkiye de bu hedeflerden biri. Stratejik ve jeopolitik açıdan sahip olduğu kalpgâh konum, onu her zaman için hedef haline getiriyor; güçlü ya da zayıf olduğu dönem farkı gözetilmeksizin…

Nitekim son yıllarda Türkiye büyük bir taarruz altında. Yakın çevresinden başlamak üzere, katmerli bir kuşatma ve baskı politikası ile karşı karşıya. Mayıs 2013’ten itibaren Türkiye’ye yönelik bu saldırılar artmış durumda. Kendi eksenine, özüne döndükçe bu baskı çok daha farklı boyutlara ulaşıyor.

Bunun için ellerinde fazlasıyla bahane ve araç söz konusu. Bu köşeden defalarca yazdık, yazmaya da devam edeceğiz. Türkiye iki kavram üzerinden vurulmaya çalışılıyor: “Eksen kayması” ve “başarısız devlet”.

“De Facto İttifak”ı İmha Düğmesine Basıldı!

Türkiye’nin Rusya ve S400 demesi, Katar’a ve bu bağlamda Körfez’e sahip çıkması, İran ile İslam iç savaşını başlatmayı reddetmesi, Kudüs’e ve bu noktada sembol adres Mescid-i Aksa sahipsiz değildir demesi, BOP’a karşı çıkması ve buna karşı “Türkiye-Rusya-İran Üçlü Mekanizması”nı (de facto İttifak’ı) devreye sokması ve burada daha sıralamaya yer boyutuyla imkân bulamadığımız birçok nedenden ötürü dolaylı-doğrudan hedef konumunda…

Bundan dolayı Türkiye sadece Batı ile değil, başta Körfez ve İran olmak üzere, İslam dünyası ile de bir kriz girdabının içine sürüklenmek isteniliyor. Fakat bu oyunlara karşı coğrafyanın kendi oyununu ortaya koyması, bu ülkeleri de hedef haline getiriyor.

Dolayısıyla, hedef sadece Türkiye değil. Türkiye ile birlikte hareket eden ülkeler de birer hedef konumunda. Örnek mi? Hemen sıralayalım: Pakistan, İran, Katar ve Azerbaycan. Bu dört ülkede sadece son birkaç gün içerisinde gerçekleşen doğrudan ya da dolaylı saldırılara bir bakmanız fazlasıyla yeterli olacaktır!

Pakistan, Azerbaycan ve Katar Türkiye ile aynı safta olduğu için ya saray-yargı darbeleriyle ya da sınırlarından vurulmaya çalışılıyor. İran ise, “İslam İç Savaşı Oyunu”na gelmediği ve kirli tezgahları Türkiye ile birlikte bozduğu için doğrudan hedef gösteriliyor.

BOP Kürdistan’ı Üzerinden İran’ı Vurmak!

“BOP Kürdistan”ı önündeki en büyük engellerden biri olan İran artık açık bir hedef. Trump ile farklı gerekçelerle vurulmaya çalışılan İran için, IŞİD/DEAŞ saldırılarından ve Katar-Suudi Arabistan krizi üzerinden bir sonuç alınamayınca, yeni bir gerekçenin zemini oluşturulmuş görünüyor.

Bu kapsamda şu son iki açıklamaya dikkatlice bakmak gerekiyor. İlk açıklama, gerçek adı Kamışlı olan, sonrasında “Rojava” olarak adlandırılan PKK’nın Suriye versiyonu PYD/YPG’nin Kamışlı “Asayiş Genel Komutanı” Ciwan İbrahim’den. İbrahim, Suriye’de artan İran etkisinin IŞİD/DEAŞ’tan daha tehlikeli olduğunu ve Deyrezzor bölgesinin Rakka’dan daha önemli olduğunu söylüyor.

İkinci açıklama ise ABD Kongresi üyelerinden ve ABD derin/stratejik akıllarından. Örneğin; Kongresi üyesi Trent Franks, İran’ın “Kürdistan”a yönelik herhangi bir saldırısı karşısında ABD’nin sessiz kalmayacağını belirtiyor ve aynen şu ifadeleri kullanıyor: “Böyle bir durumda, İran’ın işgalciliğine karşı Kürtleri savunmak için gereken her şeyi yapacağımıza inanıyorum.”

Yapılması gereken hususlardan biri olarak da İran’da rejimin değiştirilmesi öneriliyor. Kongre üyesi Steve King: “Bana göre, İran ile nükleer krizin çözülmesi için bu ülkede rejimin değiştirilmesi en iyi yol. Rejim değişikliğinden sonra başa gelecek yeni hükümet ile Kürtler arasında daha dostane ilişkiler kurulur.” diyor.

Burada İran’ın doğruda ya da dolaylı yollara başvurması, bir savaş/müdahale gerekçesi olarak gösteriliyor. Hudson Institute analisti Michael Pregent, bununla ilgili somut mesajı şu cümlesiyle veriyor: “İran’ın Kürdistan’ı bizzat kendisinin işgal etmesi şart değil. Kiraladığı güçleri de kullanabilir.”

Evet, savaş tamtamları bu sefer “BOP Kürdistanı” ve İran için çalıyor. Son günlerde Pakistan, Katar, Azerbaycan, Mescid-i Aksa ve Türkiye üzerinde oynanan oyunları bir de bu açıdan görmekte fayda var!

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROLhttps://www.ankasam.org/author/mse/?lang=en
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında Arayış, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yaptı. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan; Avrasya Dosyası, Stratejik Analiz, Stratejik Düşünce, Gazi Bölgesel Çalışmalar, The Journal of SSPS, Karadeniz Araştırmaları, gibi akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, Bölgesel Araştırmalar, Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları, Gazi Akademik Bakış, Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri, Demokrasi Platformu dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmektedir. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.