Tarih:

Paylaş:

“Çöküş Sendromu”nun Dönüşü!

Benzer İçerikler

Ötekiler üzerinde eskisi gibi hâkimiyet kuramayan Batı şimdilerde kendi içerisinde bir “hesaplaşma” dönemine girmiş durumda. Bu bağlamda Soğuk Savaş dönemine ait, en başta değerler ve kurumlar olmak üzere ne varsa ciddi anlamda sorgulanıyor. Bu sorgulamaya ve arayışa liderler de dâhil. ABD’de yaşanan Trump krizi ile Avrupa siyasetindeki tehlikeli gidişat bunun en somut göstergesi…

Bu sorgulama ile bir taraftan kendi kamuoylarının tepkisi giderilmeye ve onların desteği sağlanmaya çalışılıyor; diğer taraftan da tüm dünyaya “dönüşümüz muhteşem olacak”, “yıkılmadık ayaktayız” mesajı verilmek isteniliyor. Bu, ABD-Batı açısından çok da alışık olmadığımız bir durum ve tek kelimeyle “kriz” süreçlerini ve oradaki acziyeti ortaya koyuyor. Anlayacağınız düne göre durumu çok daha zor bir Batı ile karşı karşıyayız.

Düne kadar ABD-Batı’yı Batı yapan dört temel sacayağı vardı: 1. Güçlü ekonomi (refah/zenginlik) 2. Güvenlik 3. Nizam sağlayıcılık (bu bağlamda sahip oldukları güçlü sistem ve dünyaya dayattıkları uluslararası düzen/yeni dünya düzenleri) 4. Değerler. Şimdilerde bunların bir kısmının yerinde yeller esiyor, diğer bir kısmı ise adeta can çekişiyor!

Bu kapsamda Trump’ın ABD Başkanı seçildikten sonra yaptığı balkon konuşmasını tekrar tekrar okumakta fayda var. Zira Trump yukarıda dört madde halinde ortaya koyduğumuz teşhisin ta kendisini yapıyor.

Hatırlatmak gerekirse… Trump balkon konuşmasının merkezine ekonomiyi oturtmuştu. İlk madde de buydu. Ardından, ABD’nin içinde bulunduğu ekonomik krizin ülke içinde ne tür sıkıntılara yol açtığını, eğer önlenemez ise bir kaosun kaçınılmaz olduğunu belirtmişti. Hedef olarak da dolaylı bir şekilde Çin’e işaret etmiş ve bunun için yeni ortaklara ihtiyaç duyduğunu belirtmişti.

Dolayısıyla Trump, geldiği ilk andan itibaren aslında balkon konuşmasında belirttiği bu hususların gereğini yapmaya çalışıyor. (Bu arada, bu teşhisi Trump’ın bizzat kendisinin yaptığını söylemek için ise fazlasıyla saf olmak gerekiyor!) Çünkü ABD’nin daha fazla zamanı yok.

ABD kaybediyor!

Zira önce durağanlaşan, ardından gerileme eğilimi gösteren ABD’yi son dönemde ciddi anlamda bir “çöküş korkusu” sarmış durumda. “Yükselen Doğu” karşısındaki bu yerinde korkunun şekil şartları itibarı ile ABD’de yol açtığı görüntü dağılma ve yeni liderlik mücadelesi olarak kendisini gösteriyor.

Alman Dışişleri Bakanı Gabriel’in ABD’ye yönelik “artık sen Batı’nın lideri değilsin” türünden açıklaması bunun bir delili olarak kabul edilebilir. Önümüzdeki süreçte bunu diğerleri takip edebilir. (Bu arada, ABD’ye şekil şartları itibarıyla her ne kadar Almanya meydan okuyor gibi görünse de, aslında ilk meydan okuyan ülke İngiltere idi. Bunu da belirtmekte fayda var.)

Düne kadar hayal bile edilemeyecek bu çıkış, önümüzdeki süreçte Batı’nın kendi içerisinde çok daha ciddi hesaplaşmalara yol açacak gibi. ABD bunu net bir şekilde görüyor ve bunun önünü almaya yönelik her türlü yöntemi; başta şantaj-tehdit ve haraç kesme olmak üzere uygulamaya koymuş görünüyor.

Batı’da Liderlik Sorunu!

11 Eylül ile birlikte küresel hegemonyasını gerçekleştirmek isteyen ABD, bırakın yeni dünya düzeninin lideri olmayı, Obama döneminde kontrollü iki kutuplu bir dünyayı bile inşa edebilmiş değil. Hatta Batı içerisindeki liderlik pozisyonu bile bir meydan okuma ile karşı karşıya!

Dolayısıyla ABD-Batı’nın önündeki en önemli sorun artık “liderlik”. Önümüzdeki süreçte bu yönde tartışmalar daha da alevlenecek gibi. Bu kapsamda ABD’nin önünde iki seçenek var:  Ya sahip olduğu liderliği gönüllü bir şekilde devredecek, kendi içine çekilecek ya da direnecek. Fakat ABD’nin eskisi gibi direnecek bir gücü yok. Çünkü sıfırı çoktan tüketmiş durumda…

Daha da önemlisi, direnmediği takdirde sadece Batı içinde değil, kendi içinde bir bölünme-savaş da kaçınılmaz bir hale gelecek. Bundan ötürü her iki olasılık da ABD açısından büyük riskleri barındırıyor.

Dolayısıyla ABD-Batı açısından tam bir çıkmaz durum söz konusu. Bu çıkmazın yol açtığı ruh hali oldukça önemli. Zira bu ruh halinin ne tür sonuçlara yol açabileceği oldukça önemli. Belki de üzerinde tartışılması gereken en temel mevzu bu! Bu hususu ele almaya devam edeceğiz…

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROLhttps://www.ankasam.org/author/mse/?lang=en
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında Arayış, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yaptı. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan; Avrasya Dosyası, Stratejik Analiz, Stratejik Düşünce, Gazi Bölgesel Çalışmalar, The Journal of SSPS, Karadeniz Araştırmaları, gibi akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, Bölgesel Araştırmalar, Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları, Gazi Akademik Bakış, Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri, Demokrasi Platformu dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmektedir. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.