Çin’in Batı Balkanlardaki varlığı uzun yıllardır ekonomik boyutta tezahür etmiş ve bu süreçte Pekin yönetiminin bölgedeki etkisi sınırlı düzeyde kalmıştır. Ancak Çin, son on yılda bölgede önemli bir aktör olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Elbette bu durum, Avrupa Birliği’ni (AB) harekete geçiren önemli jeopolitik konuların başında gelmektedir. Zira Pekin, küresel etkisini arttırmak maksadıyla birçok bölgede olduğu gibi Batı Balkanlarda da altyapı, medya ve enerji gibi çeşitli sektörlerde kilit oyuncu konumuna yükselmektedir. Bunun yanı sıra Çin’in bazı Batı Balkan ülkelerinde kurumlar arası ilişkilerinin ve ekonomik nüfuzunun da geliştiği görünmektedir. Ayrıca Pekin; eğitim ve kültür yoluyla da yumuşak gücünü arttırmaktadır.
Öte yandan Batı Balkan devletlerinin AB üyelik süreçlerinin duraksaması ve diğer Avrupa ülkeleriyle kalkınma düzeylerinin aynı olmaması, söz konusu ülkelerde Çin’in etkisinin artmasını kolaylaştırmaktadır.
Bölge ülkeleri, ekonomik ve politik olarak birçok sorunla baş etmeye çalışmakta, Avrupa pazarlarına erişimde sıkıntılar yaşamakta, göç meselesiyle yüzleşmekte, iç sorunlarla karşılaşmakta ve yetersiz yatırım problemini aşmaya çalışmaktadır. Ayrıca AB’nin üyelik konusunda Batı Balkan devletlerine karşı olumsuz tutumu, Çin ve benzeri ülkelere alan açmaktadır.
Çin, Batı Balkan ülkeleriyle bir yandan ikili olarak; diğer taraftan da Doğu ve Orta Avrupa ülkeleriyle oluşturduğu 16+1 çerçevesinde münasebetlerini ilerletmektedir. Çin, bu noktada ilişkilerini diplomatik yollarla geliştirmeyi tercih etse de bölge ülkelerinde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, yerel yapılar ve devlet dışı kurumlarla da iletişim kurmaktadır.
Bahse konu olan durum ise esasında Çin’e yerele ve bölge insanına etki etme noktasında olanak sağlamaktadır. Lakin Çin’in artan nüfuzu, AB’yi harekete geçirmektedir. Zira Çin’in etkisinin artması nedeniyle Pekin’in çıkarları ile Avrupa’nın stratejik, güvenlik ve ekonomik çıkarları çatışmaktadır.
Kısa ve uzun vadede Çin’in küresel etkisinin artma ihtimali, AB’yi Batı Balkanlar bölgesine yönlendirmektedir. Bosna-Hersek’e adaylık statüsü verilmesi, buna örnek gösterilebilir.[1] Bu tarz hadiselerin ilerleyen dönemlerde daha sık gözlemlenebileceğini öngörmek mümkündür.
Çin’in bölgedeki ülkelerde farklı politikaları ve ilişkileri vardır. Kimiyle ileri derecede ekonomik ve politik ilişkiler bulunurken; kimi devletlerle ekonomik, kimisiyle de stratejik ilişkiler vardır. Ayrıca Çin, faaliyette bulunduğu ülkelerde akademi, araştırma merkezleri, özel şirketler bazında güçlü ilişkiler kurmaktadır. Bu da Pekin’in Batı Balkanlara olan ilgisini gözler önüne sermektedir.
Halihazırda Ukrayna’da devam eden savaş ise Çin-Batı Balkanlar ilişkilerini derinden etkilemektedir. Çünkü savaş hem Rusya’ya uygulanan yaptırımlar hem de Rusya’dan kaynaklı olarak artan tehlikeden dolayı bölgesel dinamikleri etkileme potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla AB ülkeleri, buradaki devletleri kendi yanına çekmek için üyelik ve adaylık konularını daha sık gündeme getirecektir. Bilindiği üzere, AB’ye üyelik konusunda bölge ülkeleri ile birlik arasındaki ilişkiler on yıla yakın süredir ilerlememektedir. Fakat Ukrayna Savaşı ve Çin ile Rusya’nın bölgede artan çıkarları, AB’yi harekete geçirmektedir.
Çin’in Batı Balkanlar’daki en önemli müttefiki Sırbistan’dır. On yıla yakın süredir AB’ye üyelik konusunda Avrupa’dan net bir adım gelmemesi, Belgrad’ı Pekin ve Moskova’ya yakınlaştırsa da Sırbistan, denge kalma politikası yürütmektedir. Ancak bu durumu sürdürmek ilerleyen dönemde zorlaşabilir. Zira Rusya’yla ilişkiler, Batı ülkeleriyle bağların zayıflamasına yol açmaktadır. Bu yüzden Sırbistan’ı tercih yapmaya zorlayacak bir süreç cereyan edebilir.
Bilindiği gibi Sırbistan, AB’yle müzakerelere devam ederken; Çin’le ekonomik, politik ve toplumsal ilişkileri sürdürmeye ve genişletmeye devam etmiştir. Sırbistan’da Çin tarafından yapılan önemli altyapı projeleriyle başlayan bu ilişkilerin geliştirilmesi çeşitli alanlardaki bağlarla sürmektedir. Çinli şirketler çelik, lastik üretimi, enerji ve yenilebilir enerji gibi birçok alanda söz konusu ülkede faaliyette bulunmaktadır. Çin’in en önemli şirketlerinden Huawei, ülkede ciddi bir araştırma erişimine sahiptir. Çin’in ülkedeki en büyük kültür merkezini açması da ikili işbirliğinin ulaştığı seviyenin göstergesi olarak kabul edilebilir.
Bosna-Hersek’te ise durum biraz farklıdır. 1990’lı yıllardaki bağımsızlık aşaması ve sonrasında büyük acılar yaşayan ülkeye Çin’in yatırımları memnuniyet vermiştir. AB’ye üyelik anlamında bir rotanın tam anlamıyla Avrupa tarafınca oluşturulmaması da Çin’in etkisini arttırmasına imkan vermiştir. Taraflar arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesi, ülkedeki Çin etkisini de arttırmıştır. Buna verilecek örneklerden biri, 2010 yılı ve sonrasında Çin’in ülkenin enerji sektöründeki varlığını artırmasıdır. Bir diğer örnek ise iki ayrı şehirde Konfüçyüs Enstitüsü kurulması ve eğitim alanında işbirliği yapılmasıdır.
Arnavutluk ise Çin’in bölgedeki ilişkilerinin görece daha zayıf olduğu bir ülkedir. Oysa söz konusu ülke, Soğuk Savaş döneminde Çin’le derin işbirliğine sahipti. Ancak Arnavutluk’ta halkın komünizmden dolayı yoksul hale gelmesi nedeniyle Tiran yönetimi, yeni yatırımcılar ve ortaklar aramaya başlamıştır. Çin de her ne kadar Arnavutluk’la ekonomik anlamda mühim bir işbirliğine sahipse de stratejik ve jeopolitik çıkarları gereği Tiran yönetimi, Batı ülkelerine ve özellikle de ABD’ye yakınlaşmıştır. Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) üyeliğin ardından daha da sağlamlaşan Batı’daki yerini kaybetmek istemeyen Arnavutluk, bu nedenle Çin’e karşı dengeli bir politika uygulamaktadır.
Kuzey Makedonya da bölgede Çin’le işbirliği içerisinde olan ülkelerden biridir. Bu noktada Kuşak-Yol Projesi’nin Avrupa’ya ulaşan güney rotası üzerinde stratejik bir konumda bulunan Kuzey Makedonya’nın bu özelliğini Çin’le ilişkilerde avantaja çevirme fırsatı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle iki ülke arasındaki münasebetler gelişmektedir. Bu da Kuzey Makedonya’nın Çin’den daha fazla yatırım ve ticari ilgi görmeye hazır olduğuna işaret etmektedir.
Diğer taraftan Çin’in sadece Batı Balkanlarda değil; dünya genelinde ekonomik anlamda ayak izi olmayan birkaç ülkeden biri ise Kosova’dır. Kosova’nın 2008 yılında bağımsızlığını ilan etmesine Çin’den kınama gelmesi ve müttefiki Sırbistan için önemli bir husus olması, ilişkilerin gelişmesinin önünde büyük bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca Priştine yönetiminin Batı yanlısı tutumundan ötürü Pekin’le ilişkilerini geliştirmesi beklenmemektedir.
Sonuç olarak Çin’in Batı Balkanlarda artan etkisi, AB’nin çıkarlarını hem olumlu hem de olumsuz etkilemektedir. Olumsuz durumlardan yukarıda bahsedilmiştir. Şüphesiz Batı Balkanlarda AB’ye üye olmayan söz konusu devletlerin üyeliğe kabul edilebilmeleri için uygun bir altyapının tam anlamıyla yoktur. Bu nedenle Çin’in bu ülkelerde altyapıya yatırım yapması ve bölge ülkelerine çeşitli projeler için kredi vermesi AB açısından olumlu görülebilir. Ayrıca bu ülkelerin AB’ye girmeleri de Çin için umut verici olabilir. Çünkü söz konusu ülkelerin AB’ye üye olmaları, Çin’in Avrupa’daki nüfuzunu daha da arttırmasına kapı aralayabilir.
[1] Anne Poncelet, “La Bosnie-Herzégovine reçoit le statut de pays candidat à l’adhésion à l’Union européenne”, RTBF, https://www.rtbf.be/article/la-bosnie-herzegovine-recoit-le-statut-de-pays-candidat-a-l-adhesion-a-l-union-europeenne-11123700, (Erişim Tarihi: 18.12.2022).