Tarih:

Paylaş:

Büyük Oyun: Türkiye’ye Rağmen Akdeniz Projesi

Benzer İçerikler

Küresel ekonomik güç dengeleri hızla değişirken dünya güçleri, Türkiye’yi oyunun dışında bırakmak için çalışmalarını sürdürmekte, özellikle Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) meselesiyle ısınan “deniz yetki sınırlandırması” tartışmaları, yeni ittifakları gündeme getirmektedir. Akdeniz’de Rusya Federasyonu ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) dahil olmak üzere birçok ülkenin donanması bulunmaktayken; geçtiğimiz aylarda Türkiye’nin sismik araştırma gemisi “Barbaros Hayreddin Paşa”, Yunanistan tarafından tehdit olarak algılanmış ve Türk-Yunan deniz unsurları arasında gerginlik yaşanmıştır. Benzer şekilde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) tek taraflı sondaj çalışmaları Ankara’nın sert tepkisine yol açmış ve buna karşılık Türkiye, bölgede sondaj çalışmalarına başlayacağını duyurmuştur. Tüm bu gelişmeler karşısında ise Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta ve Ege’de hiçbir oldubittiye müsaade etmeyeceğiz.” ifadesinde bulundu.

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), “Akdeniz’de Türkiye’ye rağmen bir proje gerçekleştirilebilir mi?” sorusunu tartışmaya açarak alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşlerini dikkatlerinize sunmaktadır.

Prof. Dr. Hasan KÖNİ (İstanbul Kültür Üniversitesi-Hukuk)

Prof. Dr. Hasan Köni, Kıbrıs Rum tarafının Güney Kıbrıs açıklarında yaptığı araştırmaları Avrupa Birliği’nin (AB) desteklediğini söyledi. Köni, “Kıbrıslıların İsrail’in önündeki sulardan başlayarak kendi sularına giden bir alanda petrol kaynaklarının bulunmasından haberleri yok.” diyerek Kıbrıs’ın petrol arama faaliyetlerinde yeterli kapasiteye sahip olmadığını vurguladı. Köni, “Bu tür girdileri bulabilen İsrail’dir, yani İsrail ABD’lileridir. Bundan birkaç sene evvel Mısır’la, İsrail ve Güney Kıbrıs konusunda Suriye hariç Münhasır Ekonomik Bölge’nin kullanımı konusunda anlaşma da yapıldı. Diğer yandan Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) tanıyor; AB ise Kıbrıs’ı bir bütün olarak görüyor. Avrupa, Kıbrıs’ın egemen ve bağımsız olarak kendi sularında ve ekonomik bölgesinde anlaşmalar yaptığını söyleyerek bu kapsamda araştırma da yapabilir, diyor. Bu sistematiği bir tek güç unsuru çözebilir. Hukukun bittiği yer gücün kullanıldığı alandır.” sözlerini sarf etti. Türkiye açısından bakıldığında buradan çıkacak rezervlerin ülkenin enerji sistematiğine etkisinin önemli olduğuna dikkat çeken Köni, diğer taraftan ABD’nin de Rusların Kuzey Akımı Projesi’nin önünü kesmek istediğini ifade etti; buna rağmen Rusların Güney Kıbrıs’taki yatırımlarını hatırlatarak ikili ilişkilerdeki “Ortodoksluk” etkisine dikkat çekti.

Köni, Türkiye’nin burada bir yandan ABD ile Suriye ve Irak cephelerinde uğraştığını bir yandan da İdlib meselesinde Rusya, İran ve Suriye’yle de sorunsal bir dostluk içinde olduğunun altını çizerek Ankara’nın İran’a yönelik ambargoyu takip edip etmeyeceği noktasında ABD’yi karşısına aldığını ifade etti. Öte yandan Yunanistan’ın Ege hattında da birtakım provakatif faaliyetlere girişmesi hakkında yorumda bulunan Köni, kayalıklarla ilgili tartışmalı noktaların akıbetinin belirsiz olduğunu kaydetti. Bu süreçte Türkiye’nin bir yandan ABD ile terör örgütü YPG/PKK konusunda anlaşmazlık yaşarken, diğer yandan da Ruslarla tehlikeli bir durumun içerisine girebileceğine dikkat çeken Köni, “Türkiye, denizde de Yunanistan’la uğraşıyor ki; bu sadece Güney Kıbrıs sorunu değil, Yunan Adaları’yla çevrili olma sorunu da var. Türkiye’nin bu noktada dikkatli adımlar atması lazım.” diye konuştu. Sözlerinin devamında, “Avrupa resesyona giderken buraya yatırım yapacak devletlerin bu projeyi yapılır hale getirecek ekonomik desteklerinin olup olmadığının sorgulanması lazım.” ifadelerini kullanan Köni, günümüzde gaz ve petrolün kullanımının gittikçe azaldığına ve iklim değişikliği yaşandığına dikkat çekerek, bu bağlamda uzun dönemli mali analizlerle konunun incelenmesi ve fizibilitesinin yapılması gerektiğini belirtti.

Prof. Dr. Toğrul İSMAYIL (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

Prof. Dr. Toğrul İsmayıl, Akdeniz’de şu anda farklı değişkenler oluştuğunu ve gerilimlerin artmaya başladığını kaydederek geleceğe ilişkin öngörüde bulunmanın zor olduğunu ifade etti. Ülkelerin bölgeyle ilgili olmayan konular üzerinden bile Doğu Akdeniz’e etkide bulunmaya başladığını belirten İsmayıl, “Burada en önemli meselelerden biri Türkiye’nin kendi sahasını belirlemesi ve burada ciddi bir araştırma yapma isteğidir. Tabi bu tür meseleler başka devletlerin işbirliğiyle gerçekleşebilir. Şu an Ankara, uluslararası hukuk çerçevesinde hareket ettikçe sıkıntı yaşanacağını düşünmüyorum. Özellikle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) bölgede yapmak istediği araştırmalarda ne kadar müttefiksiz hale getirilirse Türkiye’nin o kadar başarılı olacağını düşünüyorum.” dedi.

Türkiye’ye rağmen bölgede bir proje yürütülmesini zor bir ihtimal olarak gören İsmayıl, bu gelişmenin bir krize neden olabileceğine dikkat çekerek Akdeniz’de sürekli gücünü arttıran Rus Donanması’nın şu an bir tehdit oluşturmadığını ve diğer ülkelerin yaptığı gibi bir ittifakın içerisinde yer almayacağını vurguladı. Türkiye’nin kendi projelerini üreterek ve bazı devletlere önerilerde bulunarak karşı tarafta oluşabilecek bir işbirliğinin önüne geçmesi gerektiğini işaret eden İsmayıl, “Ankara ne istediğini açık şekilde ortaya koyup taviz vermeyeceğini dile getirmelidir. Burada ülkelerin kendi çıkarlarını ve politik avantajlarını unutmamak gerekiyor. İsrail, Mısır ve GKRY’nin bir araya gelmemesi için Türkiye, söz konusu ülkelerin yürüttükleri politikanın önüne geçmelidir.” sözlerini kaydetti. Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın açıklamalarını hatırlatan İsmayıl, “Yunanistan, yarın deniz alanını genişletmeye kalksa ciddi bir sıkıntı olacaktır ve konu tamamen seyir değiştirecektir. Ülkeler, Türkiye’nin ne yapabileceğini görmek için kapasitesini sınamaktadır.” açıklamasında bulundu. İsmayıl, enerji jeopolitiği açısından ise Ankara’nın ne yapıp edip İsrail’in enerji güzergahını Türkiye üzerinden geçirmesini sağlaması gerektiğinin altını çizdi.

Prof. Dr. Sencer İMER (ANKASAM Başdanışmanı)

Prof. Dr. Sencer İmer, Yunanistan’ın Türkiye’ye yönelik politikalarıyla ilgili olarak, “Birinci Dünya Savaşı sonrasında Yunanlılar bir maceraya atılarak Anadolu’yu işgale kalkmıştı. Daha sonraki açıklamalarda ortaya çıktı ki söz konusu millet, İngilizlerin piyonu durumuna gelmiş ve sonuçta Anadolu’dan kovulmuştu. Sonrasında ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Hatta Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos, Mustafa Kemal Atatürk’le yakınlaşmak suretiyle Atina’nın çıkarlarının uzun vadede Ankara ile iyi geçinmek olduğunu belirtmiştir. Aynı senaryo şu anda da tekrarlanmaktadır. İngiltere’nin yerini ABD almıştır. Bu durumu Birinci Dünya Savaşı sonrasının bir tekrarı olarak görebiliriz.” sözlerini kaydetti. Türkiye’nin 6 millik karasuları meselesinde ısrarcı olduğunu ve 12 mili kabul etmeyeceğini ifade eden İmer, aksi bir durumda Ege Denizi’nin bir Yunan denizi olacağını belirterek bunun bir savaş sebebi olduğunu hatırlattı. İmer, Atina’nın Ankara’nın çıkarlarını göz ardı eden bir davranış içine girdiğini ve bazı adaları haksız yere işgal ederek Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin haklarını elinden almaya çalıştığını söyledi. Bölge ülkelerinin KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak varlığını reddettiklerini ve Kıbrıs’ı bir “Yunan adası” haline getirerek Türkiye’yi Antalya Körfezi’ne hapsetmeye çalıştıklarını belirten İmer, “Hem stratejik olarak Akdeniz’e çıkışımızı engellemeye hem de yeraltı servetlerine el koymaya çalışıyorlar. Bu bir korsanlıktır ve Türkiye’nin bunu kabul etmesi mümkün değildir.” dedi. Bu gelişmelerin uzun vadede Yunanistan’ın da aleyhine bir durum yaratacağını vurgulayan İmer; Atina’nın Türkiye ve Türk Dünyası’nı karşısına alacağı öngörüsünde bulundu ve Yunanistan’ın Ankara-Kahire anlaşmazlığından faydalanarak Mısır, İsrail ve Güney Rum Kesimi ile Akdeniz’i paylaşma girişimlerinin kabul edilebilir bir şey olmadığını belirterek işgal edilen adaların terk edilmesi gerektiğini söyledi.

İmer, “Türkiye bir an önce Münhasır Ekonomik Bölge’yi açıklamalıdır.” diyerek “Burada Birleşmiş Milletler’in de Avrupa Birliği’nin de yapacağı bir şey yoktur. Türkiye egemen bir ülkedir ve deniz hukuku açısından haklarını sonuna kadar kullanacaktır.” sözlerini kaydetti. MEB kapsamındaki deniz altı servetlerinin ve Akdeniz’e açılabilmenin ulusal bir çıkar olduğuna dikkat çeken İmer, “Bu sorunlar aynı zamanda gelecek kuşakların da meselesidir.” diye konuştu.

Doç. Dr. Birol ERTAN (Siyaset Bilimci)

Doç. Dr. Birol Ertan, Rumların daha önce de Kıbrıs sorununu uluslararası arenaya taşımak için farklı yöntemlere başvurduğunu ve şu anki meselenin MEB’le ilgili bir konu olduğunu belirtti.  “Rumlar, Kıbrıs’ın tüm doğal kaynaklarını kendileri için kullanmaya çalışıyorlar.” diyen Ertan, özellikle GKRY’nin AB’ye üye yapılmasının ve birçok ülkenin söz konusu adayı Kıbrıs ismiyle tanıyor oluşunun, sorunun temel kaynağı olduğunu dile getirdi. Rum kesiminin yanında da sadece Yunanistan olmadığını ve MEB tartışmasında Mısır’la bir anlaşma yapıldığını belirten Ertan, “Rumlar daha önce de İsrail’le anlaşmıştı. Bu durum doğal kaynak olayından çok Kıbrıs sorununu dünya gündemine taşıma çabasıdır.” dedi. Ertan, Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin bölgedeki faaliyetlere sessiz kalmasının mümkün olmadığına işaret ederek “Bu işin birçok muhatabı var ama en somut çözüm girişimi Annan Planı’nda yaşanmıştı. Şimdi Rum kesimini AB üyesi yapıp Kıbrıs’ın sahibi gibi görmeye çalışıyorlar. Türkiye’nin bu oldubittileri kabul etmesi mümkün değildir. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Kıbrıs ziyareti de bunu göstermiştir.” açıklamasıyla Kıbrıs sorunu çözülene kadar bu sürecin aynı şekilde devam edeceğini vurguladı.

Rum-Yunan ikilisinin daha önce de Avrupa Birliği nezdinde benzer hamlelerde bulunduğunu söyleyen Ertan, “Türkiye kararlılığını dünyaya karşı göstermiştir. Haklılığımıza ilişkin yeterince kanıt vardır ve önemli olan sorunu diplomatik yöntemlerle çözmeye çalışmaktır. Ama başka yöntemlerle çözmeye çalışanlar olursa da güç gösterisinden çekinmemek gerekir.” değerlendirmesinde bulundu.

Aydın NURHAN (Emekli Büyükelçi)

Emekli Büyükelçi Aydın Nurhan, “Karasuları meselesi de havza meselesi de bunların hepsi günü geldiğinde kullanılmak üzere bekletilen potansiyel birer çıban başıdır. Ege adaları meselesi istendiği takdirde Türkiye’ye karşı kullanılabilir yani ilk aşamada iki ülke arasında gerginlik yaratılmak istenmektedir.” diye konuştu. Sözlerinin devamında Nurhan, “Öyle bakıldığında şu anda bizim Doğu Akdeniz’de petrol aramamız kendi başına çok büyük bir problem değildir. Gemilerin itişip kakışması, uçakların ‘itdalaşı’ yapması bunlar olağan şeylerdir.” ifadesiyle bölgedeki sıkıntının başka nedenlerden kaynaklandığına dikkat çekti. Diğer yandan ise Doğu Akdeniz’de çıkarılacak petrol ve gazın potansiyelinin ne olduğuyla ilgili çalışmaların İsrail ve ABD tarafından mutlaka yapıldığını kaydeden Nurhan, “Şimdi eğer orada Suudi Arabistan gibi Körfez Ülkeleri gibi dünyayı besleyecek bir rezerv varsa bu Türkiye ve Yunanistan’ın işi değildir. Bu dünyanın işidir ve böyle bir durumda bizi kendi başımıza bırakmazlar.” yorumunda bulundu. Son olarak Nurhan, Türkiye’nin kararlı olması durumunda Doğu Akdeniz’deki dengelerin değişebileceğini aktardı.