Bu köşede defalarca yazdık, Osmanlı’yı yıkan-paylaşan gizli anlaşmalardan biri olan Sykes-Picot-Sazanov’la (daha yaygın adıyla Sykes-Picot) İngiltere öncülüğündeki Haçlı Koalisyonu ve Osmanlı’ya ihanet eden bazı çevrelerin katkılarıyla İsrail kuruldu. “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) ile de “Büyük İsrail Devleti” (BİD) inşa edilmek isteniliyor.
Yani, filmin yüz yıl önce koptuğu yerden, ABD liderliğindeki yeni bir proje olan BOP ile “Büyük İsrail” hayata geçirilmek isteniliyor. ABD başkanlarından George W. Bush’un 11 Eylül’ün hemen sonrasında “Bu bir Haçlı Seferidir” “dil sürçmesi” şimdilerde daha net anlaşılıyor olmalı.
Adam belki de haklıydı. Çünkü ortada gerçekten bir dil sürçmesi var görünüyor. Yaşananlara bakıldığında bunun bir “Haçlı Seferi” değil, “Evanjelist Sefer”in ta kendisi olduğu daha net anlaşılıyor. Nitekim ABD’nin Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınmasıyla 11 Eylül büyük ölçüde hedefine ulaşmış olacak. Zira büyükelçiliğin Kudüs’e taşınması “Büyük İsrail Devleti”nin ilanı ile eşdeğerdir. Dolayısıyla bugünlerde yaşanan “Başkent Kudüs” tartışmalarının altında çok daha fazla sebep aramaya gerek yok!
Niçin Şimdi? Neden Trump ?
Burada sorulması gereken soru, “peki niçin şimdi” ve “neden Trump” olmalı. 1995’ten bu yana bir türlü hayata geçirilemeyen; Clinton, Bush ve Obama dönemlerinde üzerinde çok durulmayan ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması kararı neden Trump ile hayata geçirilmek isteniliyor?
Kuşkusuz burada birçok neden sayılabilir. Bu nedenleri ABD ve bölgesel-uluslararası sistemdeki son gelişmeler bağlamında ele alabiliriz.
Meseleye ABD perspektifinden yaklaştığımızda iki boyut karşımıza çıkıyor. Birincisi ABD iç siyasetinde Başkan Donald Trump’ın yaşadığı sıkıntı, üzerindeki baskı ve içine düştüğü topal ördek konumu. Trump’ı sistematik bir şekilde köşeye sıkıştıranlar, şimdi ona isteklerini kabul ettirebilecek bir noktaya gelmiş görünüyorlar. Nitekim Trump, üzerindeki baskıyı Neo-Conların dediklerini kabul etmekle aşabileceğini sanıyor.
İkinci husus ise ABD dış politikasında yaşanan başarısızlıklar ve Amerikan gücünün her geçen gün uluslararası sistem, Batı ve Türk-İslam dünyası üzerindeki etkisini kaybetmeye başlaması. Zira ABD gündem oluşturmakta zorlanıyor. Oluşturduğu gündemler bırakın istediği sonucu vermeyi, uzun süreli bile olamıyor. Daha da ötesi bumerang etkisi yapıyor; son olarak Kuzey Irak referandumu ve Körfez merkezli son krizlerde olduğu üzere…
Burada altı çizilmesi gereken bir diğer önemli tespit, ABD’nin içine düştüğü acziyetin İsrail’e bir kazanç olarak dönüştürülmeye çalışılması. Tam manasıyla bir fırsatçılık durumu; belki de kurgu bunun üzerine, kim bilir(!)
O yüzden ABD’deki derin irade; konjonktürel değil, daha yapısal kriz alanlarına yönelmeyi bir mecburiyet olarak görüyor. Kudüs bu bağlamda biçilmiş kaftan.
Dolayısıyla Trump ve onun üzerinden politika geliştirmeye çalışanlar, bir taşla birkaç kuş birden vurmak istiyorlar. Trump bir taraftan koltuğunu korurken, diğer taraftan ABD gücünün çöküşünü engellemeye ve bu bağlamda yeni bir savaşın galibi olmaya çalışıyor. Bunun için de hem kendi kamuoyunda hem de Batı-Hıristiyan dünyada gücünü–liderliğini yeniden tesis etmek istiyor. Bunun yolu da düne kadar “Ilımlı İslam Projesi” üzerinden kazanmaya çalıştığı İslam dünyası ile çatışmaktan ve dolayısıyla da Kudüs’ten geçiyor.
BOP’ta Erken Final mi?
Evanjelistlere göre şimdi en uygun zaman. Çünkü şu an kazanımlarının zirvesindeler. Etraflarında kendileri açısından tehdit olabilecek devletler, örneğin Suriye ve Irak gibi, birer birer tasfiye edilmiş durumdalar. İslam dünyası tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşıyor.
Ama diğer taraftan bu kazanımlarının onları bir hedef haline getirdiğinin de farkındalar. Örneğin Türkiye-Rusya- İran üçlüsü gibi “hesapta olmayan birliktelikler” burada birer oyun bozucu faktör olarak her geçen gün kendisini sahada ve diplomasi masasında gösteriyor. Mevcut kazanımlarını tamamen kaybetme riskiyle karşı karşıyalar ve bunun için de ellerini çabuk tutmaları gerekiyor.
Anlaşıldığı kadarıyla onlar da bu kanaatte. Dolayısıyla BOP’ta ya finale gelindi ya da bazı mecburiyetlerden dolayı “erken final” yaptırılmak isteniliyor. Siz buna arzu ederseniz “Öne Çekilmiş Armagedon ya da Kıyamet Savaşı” adını da verebilirsiniz. Zira Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması “vaat edilmiş” bu savaşı kaçınılmaz kılacaktır. Coğrafya ve tüm dünya yeni bir hesaplaşma sürecine girecektir.
ABD İslam dünyasını kaybetmenin ötesinde, onu karşısına alacaktır. Daha da önemlisi, ABD bu hamlesi ile bir türlü gerçekleştirilemeyen gerçek manadaki İslam Birliği sürecini hızlandıracaktır. Bu noktada şu an güçlü ilişkilere sahip olduğu rejimlere-yönetimlere çok güvenmesin. Zira “Kudüs hamlesi”, bu rejimlerin de sonunu getirecektir.
Bu projenin önündeki en büyük engel ise, hiç kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Yüzyıl önce Osmanlı’yı tarihe gömmeden İsrail’i kuramayacaklarını bilen Haçlı-Siyonist ittifakı, yüzyıl sonrasında da “Büyük İsrail”i Türkiye’yi yok etmeden gerçekleştiremeyeceklerini biliyorlar.
Şimdi Türkiye neden hedef, anladınız mı?